Bölüm 1: Sonun Başlangıcı

28 2 0
                                    

"Tom! Kabus görüyorsun. Tom, uyan!" Bu ses beni gördüğüm kabustan uyandırdı. Yanı başımda uykunun verdiği sersemlikle gözlerini kısarak bana bakıyordu. İpeksi saçları geniş boğazlı tişörtünün üzerinde omuzlarını yalıyordu. Yatağın içinde doğruldu ve kadife yorganı üzerinden atarak küçük maun masanın yanındaki ışığı açtı. Işığın saçmış olduğu aydınlık, ikimizinde gözlerini kamaştırdı ve aynı anda ellerimizle gözlerimizi ovuşturduk. Bir iki saniye boyunca etrafta uçuşan çizgi halinde cisimler gördüm ve sonra artık ortama tamamen alıştığımda elindeki su bardağını bana uzatıyordu. "Angel, özür dilerim. Seni de uyandırdım." dedim uzattığı bardağı ondan alarak. Bana minnettar bir bakış attı. Uzattığı suyu tek solukta içtim ve ellerimi artık seyrekleşen saçlarımda dolaştırırken bu kabusların ne zaman sona ereceğini düşündüm. "Tom, saçmalama. Ben senin karınım. Bunu elbet aşacaksın, elbet aşacağız canım." dedi ellerimi tutarak. Bu durum beni epeyce huzursuz etse de onun yanımda oluğunu bilmek içimi bir nebze olsun rahatlatıyordu. Onu seviyordum. Tüm hayatımı onun uğruna geride bıraksam bile onu çok seviyordum. Onunda beni sevdiğini biliyordum. Çünkü bu hayatta bana katlanan tek canlı varlık oydu. Işığı kapatarak yorganın altına sokuldu ve "İyi geceler." diyerek tekrar uykuya dalmaya çalıştı. "İyi geceler."

Saat sabahın dördü. Kabuslardan uyandıktan sonra asla tekrar uyumayı başaramıyorum. Karımın tekrar uyuması beni bir nebze olsun rahatlattı. Tüm bu olanlardan onun etkilenmesini istemiyordum. Kasım ayının soğuğuna aldırmayarak balkona çıktım ve istemesem de bir sigara yaktım. Hiçbir zaman bağımlı olmasam da kabuslardan sonra bir tane sigara içmek beni rahatlatırdı. Ya da ben öyle zannederdim. Rahatladığım falan yoktu. Kendimi buna inandırdım ama salt gerçekte bunun zerre kadar faydası olmadığını biliyordum. Kısacası kendimi kandırmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ama elimden gelen bir şey de yoktu. Sigaramı içerken beynimin içinde sesler dolanıyordu. "Sen bu işi asla bırakamazsın. Yıllar geçse bile bırakamayacaksın. Yıllar geçti. Ama çok yakında. Her şey çok yakında Tom." Bu sesin beynimin içinden mi yoksa yakınlarda birisinden mi geldiğini anlayamadım. Ses çok netti. Beni çağırıyordu. Ufak bir sis bulutu ayın önünü bir nebze olsa kapatsa da etraf aydınlıktı. Kurt adamların sevdiği bir ortam vardı. Ve o sesin gerçek olma ihtimali beni çileden çıkartıyordu. Ama bunlar zihnimin bana oynadığı oyunlardan başka bir şey değildi. Öyle miydi?

İşlediğim onca cinayet, aldığım onca yara izi ve Angel'ın kusursuza yakın güzelliği... Yıllarca Simone için çalıştıktan sonra bir barda onu gördüğümde; artık hayata tutunmam için önümde bir sebep olduğunu onun sayesinde öğrendim. Simone'den kurtulmak kolay olmadı. Onun için çalışmaktan memnundum ama artık yorulduğumu da biliyordum. Beni zorla çalıştıramazdı çünkü beni zorlarsa onu öldüreceğimi biliyordu. Her ne kadar insanlar onun namını duysa da, o benden korkuyordu. Güçlü olabilirdi ve onun emrinde çalışmam onu öldürmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Bunu o da bildiği için ben giderken o hala bana kalmamı söylese de ben gitmeyi kafama koymuştum ve Angel ile birlikte çok uzaklara gitmiştik. Simone arada bir beni arayıp "Tam sana göre bir iş var Tom." diyordu. "Olmaz." diyordum. Tek kelime. Başka bir şey demeden telefonu kapatıyordum. Artık bitmişti. yaklaşık üç sene olmak üzereydi ve Angel ile birlikte mutluydum. Kabuslar her ne kadar canımı sıksa da onun yanımda olması tüm bu şeyleri silip atmaya yetiyordu. Öldürdüğüm insanları rüyamda görüyordum. Uykumda beni iki eliyle boğan insanlar. Her rüyada başka bir insan ve ben kaç tane insan öldürdüğümü dahi hatırlamıyordum.

Sabah güneşi odamıza dolarken onun yüzüne baktım. Yaptığım onca cinayeti bilmesine rağmen benimle olmayı seçmişti. Korkmuyordu ama bu beni korkutuyordu. Yüzünü kapatan saçlarını geriye doğru atarak yanağına bir buse kondurdum ve üzerimi değiştirmeye koyuldum. Kapıyı açarken bir gıcırtı yükseldi. Sinir bozucu olan bu sesin onu uyandırmamasını diledim. Kapıyı hafif aralık bırakarak odadan çıktım. Ona kahvaltı yapmayı seviyordum. Ona hizmet etmeyi seviyordum. Onu seviyordum. Ekmek almak için evimizin bir sokak ilerisinde olan fırına giderken onun da beni sevdiğini bilmek içimi amansız bir huzurla doldurmuştu. Angel... Onu her öptüğümde burnumun içine dolan vanilya kokusu. Saçları her zaman vanilya kokardı. Sakallarımı yeni kestiğim zaman yüzünü yüzüme sürterek bundan çok haz aldığını söylerdi. Gözlerindeki yeşil ormanda kuşların ötüşünü duyardım. Ve bazen onu hak edecek ne yaptım diye de düşünürdüm.

Sokakta koşuşan çocuklardan birisi yere düştüğünde hemen onun yanına doğru koştum. Dizini fena halde kanatmıştı. İki tane küçük taş kanayan dizinde duruyordu. Ağlarken dizine bakmayı bırakmıştı. Belli ki kan görmeyi pek sevmiyordu. Ama hangi çocuk kan görmeyi sever ki? "Sakin ol ufaklık, şimdi yarana bakalım." Etrafına doluşan çocuklar ilgiyle çocuğun dizinde oluşan yaraya bakıyorlardı. "Doktor musun?" diye sordu içlerinden birisi. "Hayır doktor değilim ama ortada doktorluk bir iş yok çocuklar. Şimdi şu eczaneden bana bir yara bandı alır mısınız? şu parayı al bakalım ufaklık." Benden dört beş adım ötede duran çeşmenin yanına taşıdım yaralı çocuğu. "Canın çok yanıyor mu?" diye sorduğumda kafasını hayır anlamında salladı ama ifadesi canının yandığını gösteriyordu. Bacağına biraz su döktüm ve çocuk biraz inlese de dirayetliydi. Yarayı temizledikten sonra yara bandını güzelce yapıştırdım ve baş parmağımı kaldırarak tamamdır işareti yaptım. Çocuk terlemişti ama yaranın çok büyük olmadığının da farkındaydı. Onlara dikkatli olmalarını söyleyerek fırına doğru yöneldim. Ama çocuklara dikkatli olun demek köpeğe sakın havlama demekle aynı anlamı taşıyordu. Çocukken dikkatli olamazsınız.

Apartmanın önüne geldiğimde ona ne hazırlasam diye düşünüyordum. Anahtarlar... Anahtarlarımı almayı unutmuştum. Zile basarak onu uyandırmayı istemesem de mecburen bunu yapmak zorundaydım. Tam zile basacakken kapı dış kapı açıldı ve bir adam aceleyle yanımdan geçti. Ardından iki adam daha. Kapının eşiğinden geçerken dördüncüsüyle çarpıştım. Çarpışmanın etkisiyle montunun yanı sola savruldu ve belindeki Barettayı gördüm. Gözlerimi silahından hemen ayırdım ve "Özür dilerim dostum." dedim. Yüzünde insanın sinirini bozacak bir gülüş vardı. Sakalları dudaklarını kapatsa da dişlerini kapatmıyordu. Boynundaki kılıç dövmesi küçük ve sadeydi. Cevap vermeden dışarıya çıktı ve ben sakince arkamı döndüm. Bir şeyler ters gidiyordu. Bu adamları bu apartmanda ilk defa görüyordum. Diğer üçünü de izlemeye başladım. Apartmanın karşısında duran Impala'ya doluşmak üzerelerdi. Benden tarafta olan iki adamında boyunlarında aynı kılıç dövmesi vardı. Şoför koltuğuna oturan adam elini başına götürerek bana bir selam çaktı ve Impala'yı çalıştırarak gürültüyle uzaklaştı. Bir şeyler ters...

Koşar adım merdivenleri çıktım ve aklım Angel'daydı. İkinci kata ulaştığımda dairenin kapısı aralıktı. Başım karıncalanmaya başladı ve kalbim normalden hızlı atıyordu artık. Bir şeyler olduğu apaçıktı. Önceden bu olayları insanlara ben yapardım ama şimdi durum tersine dönmüştü. Angel'ın hayatta olduğuna dair inancım kalmamıştı. Kapının kilit yeri aşınmıştı. Soğukkanlılıkla içeriye girdim. Her şey normaldi. Yatak odasının kapısı kaplıydı. Çıkarken aralık bırakmıştım. Kendimi göreceğim manzaraya hazırlamaya çalışıyordum. Kapıyı açtım ve yatağın üstündeki beyaz yorganın ortası kıpkırmızıydı. Bana arkası dönüktü. Tıpkı onu bıraktığım gibi. Yorganın üzerindeki kırmızılık öylesine belirgindi ki. Yorganın ucunda da hafif bir kırmızılık vardı. Ona her yaklaştığıma kalbimden bir şeyler sökülüyordu. Derinlerde bir yerlerde her şey sessizleşti. Yorganı kaldırdığımda başının kesildiğini gördüm. Vücudu benden tarafa bakıyordu ama başı ters tarafa. Kan akmaya devam ediyordu. Metal kokusunu hissedebiliyordum. Normal bir insan bu manzaraya dayanamazdı. Ama ben normallik evresini aşalı uzun yıllar olmuştu. Karnına aldığı sayısız bıçak darbesi yüzünden iç organlarının yarısı dışarıya çıkmıştı. Gözleri açıktı ve ıslaktı. Artık o yeşillikte kuşların ötüş sesini duyamıyordum. Vanilya kokusu yerine metal kokusu geliyordu burnuma. Yaşlar gözümden akarken yorganı onun üzerine örttüm. Sakindim. Ölümü çok kez görmüştüm. Bu alışılacak bir şey değil ama ben ölüme alışmıştım.

Veteran KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin