Ertesi gün yine aynı yerde Mateo'yu beklemeye başladım. Adam cidden dakik birisiydi. Dokuza gelmek üzere olan saat ağır usul akarken Mercedes restoranın önünde belirdi. Kapısını açmaya gelen adam hızlıydı. Mateo arabadan inerek dün oturduğu masaya yöneldi ve garson kız siparişi almak için yanına geldi. Elinde tuttuğu deftere bir şey yazmadan Mateo'nun yanından ayrıldı kız. Belli ki yine aynı yemeği söylemişti. Ben de zaman kaybetmeden harekete geçtim ve restorana doğru yöneldim.
Etraf fazla kalabalık değildi. Silahım montumun sol cebindeydi. Ağır usul Mateo'nun masasına doğru giderken dışarıdaki adamlar sigaralarını yakmış birbirlerine bir şeyler anlatıyordu. Mateo iştahla yemeğini yerken masasına oturdum. Silahımı sol bacağımın hemen yanına bıraktım ve başımla ona selam verdim. Oda bana karşılık verirken çok sakindi. Karımın ölüm emrini veren bir adam nasıl olur da beni tanımaz diye düşünüyordum. Üstelik karım benim yüzümden ölmüşken. Bir şeyler tersti. "Tanışıyor muyuz?" diye sordu koca bir lokmayı ağzına atarken. "Öyle sanıyordum." dedim. Adamın beni tanımadığı belliydi. "Aşağıya bak." dedim ardından. Ne olduğunu anlamadı ama başımla işaret edince elimde tuttuğum Magnum'u gördü. Ardından yemeğine devam etti hiçbr şey olmamış gibi. "Ne istiyorsun?" diye sordu. Çok sakindi. "Ölüm emrini verdiğiniz Angel isimli kadın benim karım olurdu. Ölmekten korkum yok ve dışarıdaki adamların umurumda değil. Tek bir kurşunla işini bitiririm. Şimdi bana o dört Arnavut'un isimleri ver." dedim. Ama o yemeğini yemeye devam ediyordu. Durum sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı. "Dinle dostum. Bunu sana kim söyledi bilmiyorum ama ben ölüm emri falan vermedim. Üstelik ne seni ne de karını tanıyorum." dedi. "Sen Matoe değil misin?" diye sorduğumda dışarıdaki adamlar bana bakıyorlardı. Mateo başıyla bir şey yok anlamında bir işaret yapıp adamları sakinleştirdi. İyide bunu neden yapmıştı ki. Üstelik ona silah doğrultmuşken. Durum giderek ilginçleşiyordu. "Evet benim adım Mateo. Arnavutum. Adamlarım da Arnavut. Ama böyle bir emir verdiğimi hatırlamıyorum. Peki sen kimsin?" dedi ve yemeğini bitirip garsondan kahve istedi. "Benim kim olduğum pek önemli değil. Simone'yi tanıyor musun?" diye sordum. "Bir kahve ister misin Bay Hiç Kimse?" diye sordu garson kız geldiğinde. Başımla onayladım. "Evet Simone'yi tanırım. Onu burada tanımayan da yoktur zaten. Neden sordun." Adam çok sakindi ve bu durum beni oldukça endişelendiriyordu. "Bak Mateo seninle açık konuşacağım. Simone bana senin hakkında çokta iyi şeyler söylemedi. Felluci ile birlikte onu tahtından etmek istiyormuşsunuz. Tüm bunlar beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren kısım dört tane Arnavut'un karımı öldürmesi." dedim ve garson kız bu sırada kahvemi getirmişti. "Doğru. Ama son kısmı yanlış dostum. Felluci ile çalıştığım ve Simone'nin işine çomak soktuğum doğru. Ama karını ben öldürmedim veya adamlarım öldürmedi. Bundan eminim." dedi. Durum gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Blöf yaptığını düşünsem de yılların bana vermiş olduğu tecrübe onun blöf yapmadığını gösteriyordu. "Sanırım sen yanlış adamı arıyorsun dostum veya birisi seni fena halde kandırmış." Boynuna baktığımda kılıç dövmesi görememiştim. "Adamlarının boynunda kılıç dövmesi var mı?" diye sordum. Hayır anlamında başını salladı. Neler dönüyor böyle. Silahı ona doğrultmama rağmen hiçbir tepki göstermemiş, sorularımı cevaplamış hatta adamlarına bir şey olmadığını işaret etmişti. Üstelik beni tanısa bunu anlardım. "Ben aradığın adam değilim, aradığın adamlar da bende değil." dedi kahvesini içerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veteran Katil
Gizem / GerilimÖnceleri amacı sadece insan öldürmek olan bir seri katil. Ama bu işleri bırakalı neredeyse üç sene olmak üzere. Evlenmiş ve bu işleri de ardında bırakmıştı. Bazı geceler uykusundan uyanıp boğazında iki el hisseder ama bunun eskiden yaptığı işten kal...