Resim atölyesinden çıkmış, bir yandan yanımda sürekli konuşan Yugyeom'a laf yetiştirmeye çalışırken, diğer yandan da gözlerim can tanemi arıyordu. Sabahtan beri aklım ondaydı ve bir kere olsun görememiştim. Çünkü Bay Lee atölyeden ayrılmamıza izin vermemişti. "Gerçekten çok yoruldum. Siz neden bu kadar geç çıktınız ki? Hiç anlamadım doğrusu," söylediği her cümleye yalnızca kafamı sallayarak karşılık veriyordum.
"Anlaşılan birileri yine Yoongi'ciğini arıyor. Ne de tatlısınız yahu!"
"Senin benden başka işin yok mu?"
"A-aa... En yakın dostunu böyle kovuyor musun? Çok ayıp! Yoongi bu kaba hareketine şahit olsa kim bilir neler derdi," alaycı ses tonuyla konuştuktan sonra omuzlarımı tutup beni durdurmuş, çenesiyle bir yeri göstermeye çalışıyordu. Dediğim gibi yalnızca çalışıyordu, takdir edilesi bir şekilde.
"Gelmiş seninki, gelmiş. Saat dokuz yönünde. Akşam dokuz, sabah değil!"
"Ne?! İkisi de aynı değil mi zaten?"
"Doğrular kimin umrunda?! Koş, git sevdiceğinin yanına," bedenimi ileriye doğru iteklediğinde hazırlıksız yakalanmış, adım atarken azda olsa bocalamıştım.
Ayaklarım birbirlerine dolanıyor, bacaklarım titriyordu. İlk görüşmemizde de heyecanlanmıştım ancak şimdi daha rahat olmam gerekmez miydi? Gerçi karşımdaki herhangi biri değildi, Yoongi'ydi. İşte tam da bu yüzden normal olduğunu şu an kabul etmiştim. Geçenki buluşma planımızı iptal etmek zorunda kalmıştım, çünkü Busan'a dönmem gerekmişti. Bunu ona binbir karın ağrısıyla söylediğimde anlayışla karşılamış, dert etmemem gerektiğini, buluşabileceğimiz dolu gün olduğunu vurgulamıştı.
Yanına yaklaştıkça yüzünü daha net görmeye başlamıştım ve onu görebilmek beni biraz daha olsun iyi hissettirmişti. Karşısındaki kişiyle ciddi bir şey konuşuyor gibi gözüküyordu ancak Yoongi'nin genel yüz ifadesi stabil bir ifade olduğu için düşüncemden de emin olamıyordum. Onları rahatsız etmemek için yürüme hızımı düşürmüş, küçük adımlar atmaya başlamıştım. Nitekim ben bunu yapmaya başladığımda Yoongi benim olduğum tarafa doğru bakmıştı ve bizim göz göze gelmemiz de kaçınılmaz bir gerçeğe bürünmüştü. Kısa bir an duraksamış, buna rağmen ufak tebessümünü gördüğümde adımlarımı eski hızlarında atmaya başlamıştım.
"Jungkook," pembe dudaklarının arasından dökülen adımla kalbimin ritmi bozulmuştu. Aramızdaki az bir mesafeyi de kapattığımda kollarını bedenime sarmış, başını da göğsüme koymuştu.
Pekala, nefesi nasıl alacağımı ve şu an ciğerlerimi dolduran havayı nasıl vereceğimi unutmuştum. Şayet dört bardak Absinthe* içsem bile şu anki kadar sarhoş olmayacağıma emindim.
"Nasılsın? Seni gördüm ve yanına geleyim dedim," biraz yalan söylemekten kime zarar gelirdi? Sonuçta yanımızda beni ifşalayacak bir adet Yugyeom yokken, Yoongi onu özellikle aramadığımı bilmese de olurdu. Gerçi dün gece ona gözlerimin onu aradığını açıkça belirtmiştim.
"İyiyim, sen nasılsın?"
"Oldukça iyiyim. Umarım bölmüyorumdur?"
"Hayır, bölmüyorsun. Kikwang da gidiyordu zaten," adını öğrendiğim çocuk ağzının içinde bir şeyler geveledikten sonra hızla yanımızdan uzaklaşmıştı. Nihayet gün ışığım ile yalnız kalabilmiş, hasret kaldığım o güzel yüzüne doya doya bakma fırsatını yakalayabilmiştim.
"Açıkçası ben de resim atölyelerinin oraya doğru geliyordum."
"Bir sorun mu var?"
"Hayır, beni arama zahmetine girmemen adına. Sana kolaylık olsun diye yani," diş etlerini göstere göstere gülümsediğinde gözlerinin önüne gelen saçlarını hafifçe yana doğru taradım. Aniden bulunduğum bu hareket karşısında dudakları şaşkınlıkla aralanmışlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Make An Art°YoonKook
Fanficartxjeon: sen çok güzelsin Yoongi ve ben güzel şeyleri resmetmekten zevk duyarım For @fataeful