|22

3K 349 93
                                        

  Ellerimdeki kurumuş kanları daha fazla görmemek adına kazağımın kollarını çekmiş, savsak adımlarla ihtiyaç duyduğum kişiye gidiyordum. Birkaç gündür yaşadığım kötü şeyleri ve huzursuzluğu bir tek o giderebilirdi, biliyordum. Yoongi benim için Tanrı'dan bana gönderilmiş olan bir ilaçtı. En ufaktan, en büyük yarama kadar iyi geliyordu.

  Esen rüzgar yüzünden tüylerim diken diken olmuş, iliklerime kadar üşümemi sağlamıştı. Başımın dönmesi yetmiyormuş gibi, bulanan midem de bana bir kat daha zorluk eklediğinde daha fazla takatimin kalmadığını farkındaydım. Farkındaydım ancak şimdi pes edemezdim. Eğer şimdi pes edersem bu soğukta bir yere yığılıp kalacak ve kavuşmak istediğim insana birkaç saat, hatta belki birkaç gün daha geç kalacaktım.

  Beni ısıtan tek şey yanaklarıma birer birer süzülen gözyaşlarımdı. Onlar da birkaç salise içinde soğuyup çeneme doğru yol almaya devam ediyor, oradan da yeri boyluyorlardı. Yanımdan geçen insanların merak dolu bakışlarını farkındaydım ancak birine ne açıklama yapacak ne de birinden yardım isteyecek gücüm vardı.

  Hissettiğim acizliği ve çaresizliği göz ardı ederek yürümeye devam ediyordum. Vücudumdaki yaralardan ziyade ruhuma işlenen yaralar yakıyordu canımı. İsyan etme hissiyle dolup taşmıştım ama dudaklarım bir türlü aralanmıyor, aralansa bile ses tellerim görevlerini yerine getirmiyorlardı.

  Birkaç adımım kala istediğim yere ulaşabilmiş olduğumu farkına varmam içimdeki ölü umutları biraz olsun canlandırabilmişti. Son gücümle kalan o mesafeyi de tamamlamış, yorgun bedenimi kapıya yaslamış destek alırken zile basmıştım. Bilmiyordum, belki de uyuyordu. Uyuyorsa bile zilin sesini işitip uyanmasını ve beni sarmalamasını istiyordum. Nitekim duyduğum ayak sesleri ve hemen ardından açılan kapıyla ona doğru devrilen bedenim umutlarımın boş olmadığını kanıtlamıştı.

"Aman Tanrım, Jungkook iyi misin?!"

  İyi olup olmadığımı bilmiyordum. Bildiğim ne varsa unutmuştum şu dört günde. Sadece nefes alan bir bedenden ibarettim. Yoongi'nin yanına gelene dek kalbimin görevini yerine getirdiğine dair bile şüphelerim vardı.

"Bu halin ne?" 

"Canım yanıyor,"  ben daha cümlemi tamamlayamadan beni koltuğa oturtmuş, üzerimdeki kazağı da çıkardıktan sonra hızlıca uzaklaşmıştı. Nereye gittiğini bilmiyordum fakat göz kapaklarım yer çekimine karşı direnmeye devam ediyorlardı.

"Vücudunda nasıl bu denli yaralar olabilir? Kavga mı ettin yoksa?" 

  Evini nereden bildiğimden çok, bedenimdeki yaralarla ilgilenmesi beni şaşırtsa bile bir şey demedim. Onun yanındayken canı acımasa bile annesi sırf onunla ilgilensin diye acıyor numarası yapan çocuk gibi hissediyordum.

"Şimdi biraz bana doğru gel, bu tişörtü giymen gerek,"  ona yaklaştığımda yumuşak tişört üst bedenimi örtmüştü hızlı bir şekilde.

"Neden bu hâlde olduğunu anlat. Ah... Dur, kahve ister misin?"

  Tekrar ayağa kalktığında bileğini kavramış, yanıma çekmiştim onu. Başımı göğsüne yasladığımda aramızdaki mesafeyi sıfıra indirmişti. Ona bu kadar yakın olmamı sorun etmemesi güzeldi.

"Sorun ne? Oldukça bitik duruyorsun ve kaç gündür yoksun. Delirmek üzereydim."

"Çok kötüyüm Yoongi. Her yanımı korku sardı."

"Anlat bana,"  bacağımın üzerinde duran elini tutup parmaklarımızı kenetledim.

"Yugyeom ve ben... Birkaç gün önce gece dışarı çıkmıştık. Yugyeom kötü hissettiğini söylemişti ve aklını dağıtması gerekiyordu. Ben de kabul ettim.

  Daha sonra beni evden aldı ve nereye gittiğimizi bilmeden sürüyordu işte. Bu her zaman yaptığımız bir şeydi ve asla sorun çıkmamıştı Yoongi. İnan bana,"  kafamı kaldırıp ona baktığımda onun da beni dikkatli bir şekilde izlediğini görmüştüm. Boşta kalan eliyle yanaklarımdaki yaşları sildiğinde gösterdiği şevkat nedeniyle daha fazla ağlamak istemiştim.

"Onunla konuşuyordum ve biraz olsun yüzünü güldürebilmeyi başarmıştım. Yugyeom'u mutlu etmek kolaydı ancak üzülmesi baya zordu. Gülmesine rağmen hüznünü biliyordum. Farkındaydım.

O esnada neler olduğunu cidden kavrayamadım Yoongi. Arabanın kayışını, kayarken çıkan o iğrenç sesi ve daha sonrasında hissettiğim acı ile Yugyeom'un kanlar içindeki bedenini hatırlıyordum sadece."

  Elimi tutmayı bırakmış, kollarını bedenime sımsıkı sarmıştı. Şimdi sessizce ağlamak yerine fazlasıyla gürültülü ağlıyordum ve Yoongi'nin tek yaptığı beni sakinleştirmeye çalışmaktı.

"İyi olacak. Eminim. İyi olacak, bana güven."

"Uyanmayabilirmiş. En yakın arkadaşımı kaybedebilirim Yoongi. Ne yapacağım ben? Günlerdir yoğun bakımda. Kimse bir şey demiyor. Ne yapacağım?"

"Şh, geçecek. Yugyeom'un sandığından daha güçlü olduğuna eminim. Uyanacak ve eskisinden daha iyi olacak,"  alnımda hissettiğim ufak öpücükle kasılan kaslarım biraz gevşemişti. Gözyaşlarım hâlâ akıyorlardı ancak eskisi kadar sık değillerdi.

"Hadi biraz gözlerini dinlendir. Ben buradayım. Telefonun yanında mı?"

  Telefonumu açıp ona verdikten sonra tekrar göğsündeki yerimi almıştım. Yoongi'ye inanıyordum. Yugyeom iyi olacaktı.

  Uykuya dalacağım esnada telefonumun melodisini işitmiş, gözlerimi hemen açmıştım. Yoongi benden önce davranıp aramayı cevaplandırdığında dikkatlice ona bakıyordum. Yüz ifadesinden herhangi bir şey çıkarmaya çalışıyordum ancak bu oldukça zordu. Aramayı sonlandırdıktan sonra bana dönmüştü. Aralanan dudaklarından çıkacak olan kelimeleri bekliyordum sabırsızlıkla."

"Yugyeom uyanmış, Jungkook."

    Dırırırırırrırırırııııııııııım kaosumuz buydu heueheueheue

Bölümü sevdiniz mi? Umarım sevmişsinizdir♡  Diğer bölümde görüşürüz, kendinize iyi bakın!

Make An Art°YoonKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin