Hava soğuktu. Hava çok soğuktu ancak önemli değildi. Önemli olan başka şeyler vardı. Her zaman gözümün önünde olan ancak bir türlü kabullenemediğim önemli bir şey, daha doğrusu biri vardı.
Daha iki yıl öncesinde her şeye küsmüş, kendimi soyutlamışken aniden eski hayatımdaki sosyalliğime dönmüştüm. Bunun sebebi tamamen Jungkook'tu. Bir yerlerde hâlâ umut olabileceğine, güzel şeylerin tükenmediğine inandırmıştı beni. Yine de yaşamaya devam ettiğim tat kaçırıcı olaylar asla bitmiyordu ve ben kendimi açmaya alışık olmadığımdan dolayı Jungkook'a anlatamıyordum hiçbir şeyi. Yapabildiğim tek şey düşüncelerime boğulurken karanlık köşeme çekilip beklemek oluyordu. Orada güvende olduğumu hissediyordum.
Öte yandan artık güvende hissettiğim başka bir yer daha vardı. Jungkook'un kollarının arası.
Tam da bu yüzden gecenin bir yarısı sokağa çıkmış, ona doğru yol alıyordum. Ona koşuyordum. Yeniden beni sarsın ve yaşadığım bütün kötülüklerden beni uzak tutsun, arındırsın istiyordum. Bütün gece gözlerine bakmak, aşkında kaybolmak, bütün benliğimi ona vermek istiyordum. Bunu hak ediyordu. Jungkook, ona verebileceğim her şeyi hak ediyordu. Nankör olmadığını biliyordum. Beni buna inandırmıştı. Güven vermeyen biri değildi. İşte bu yüzden ona çok çabuk alışmış, ellerini korkmadan tutabilmiştim.
Birkaç santimetre ötemdeki kapıya bakarken istemsizce iç çekmiş, bir an için geri dönmeyi düşünmüştüm. Buna rağmen kendimi tutup zile basmış, gelmesini beklemeye başlamıştım. Hoş, uyanık mıydı, bilmiyordum. Çat kapı geldiğimden dolayı ne diyeceğimi de bilmiyordum. Neden burada olduğumu sorarsa eğer ona ne cevap verecektim bilmiyordum.
Ayaklarım geri geri gitmeye başladığı an kapı hızlı bir şekilde açılmış; ellerinde, yanaklarında, alnında ve hatta saçının ucunda bile boya olan bir Jungkook karşımda belirmişti. Onun bu sevimli, aynı zamanda beni gördüğü için şaşkınlığa boğulmuş ifadesi gülümsememi sağlamıştı.
"Yoongi," derinden gelen sesini işitir işitmez kollarımı ona dolamış, başımı boyun girintisine gömmüştüm.
"İyi misin?"
"İyiyim, en azından şimdi iyiyim," bana sarılmaya devam ederken içeriye doğru yürümeye başlamıştı. Kafamı kaldırıp nereye gittiğimize bakmıyordum.
"Seni burada beklemiyordum. İşim var dediğinde aklıma bir sürü şey gelmişti ancak bu... Bu kesinlikle yoktu."
"Sana ihtiyacım vardı," kokusunu ciğerlerime doldururken konuşmuş, oturduğumuz koltukta biraz daha yanaşmıştım ona.
"Sorun ne?"
"Jungkook, hayatımdaki kötü her şeyi benden uzaklaştırıyorsun. Hâlâ bir yerlerde umudun olduğunu hatırlatıyorsun, bunlar için sana çok teşekkür ederim. Bana iyi geliyorsun. Bunu çok seviyorum. Seninle vakit geçirmeyi, sana yakın olmayı, seninle bir şeyleri çok rahat paylaşabilmeyi seviyorum," dediğim her bir şeyi dikkatlice dinlerken elleri arasına aldığımı elimi okşuyordu yavaşça.
Huzurun tanımının aslında o olduğunu bu denli geç fark ettiğim için üzgün, buna rağmen kalbime kolayca girebildiği için mutlu hissediyordum.
"Jungkook, seni seviyorum."
O kadar da güzel bir bölüm yazamadım. Yine de umarım siz beğenmişsinizdir. Aklımı toparlayamadığım için böyle bir bölüm çıktı ortaya.
Neyse
Diğer bölümde görüşürüz, öptüm çok 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Make An Art°YoonKook
Fanfictionartxjeon: sen çok güzelsin Yoongi ve ben güzel şeyleri resmetmekten zevk duyarım For @fataeful