BÖLÜM - 1
“Something about, something about the boy. Something about, something about the boy. Something about, something about the boy. Just something about the boy…”
Telefon zil sesimin yarattığı ani tepki ile yerimden fırladım. Gözlerimi uyuşukça kırpıştırmaya başladım. Kıpırdatınca kendine geliyorlar. Bir yeri net görememekten her zaman nefret ettim. Ne yapayım, gözlerimi çok seviyorum. Tamam, yine saçmaladım, gözlerini kim sevmez ki? Bu saçmalığı sabah uykusuzluğuna veriyorum. Dün gece geçen pazartesi okumaya başladığım kitabı bitirdim. Toplam 700 sayfa! Bir haftada bu kadar okuduğuma kendime bile inandıramıyorum. Ki, ben hiç kitap okum- Tamam kitap okurum ama aşk veya sürükleyici bir hikâye olacak. Öyle her kitabı okuyamam ben işte.
“Telefonun çaldı ve sen hâlâ kalkmıyorsun! Oraya gelip seni kaldırmamı mı tercih edersin küçük hanım?” diye annem odama seslendi tehditkâr bir biçimde. “Gelirse gelsin, çok uykum var…” diye düşüncelere daldım. Düşüncelerime ayak uydurarak daha da kuruldum yastığıma. Biricik dostum benim, yastığım! Yastığıma iyice ilan-ı aşk ederken, soğuk bir şeyi sırtımda hissettim. Bir anda gelen soğukla irkildim. Bu kafandan aşağıya su dökülmesinden de kötüydü. Islanmıyordun ama gerçekten çok üşüyordun. Bluzumun içindeki buzun etkisi ile havaya fırladım. David çarpık bir zafer gülüşüyle beni izliyordu.
“Annem seni uyandırmam için beni görevlendirdi sevgili kardeşim. Umarım uyandırma sistemim hoşuna gitmiştir. Eğer beğendiysen seni her gün uyandırma görevini üstlenebilirim.” diye bir şeyler zırvalıyordu kendini beğenmiş bir biçimde.
Böyle dedeler gibi konuşmaktan keyif aldığını düşünmeye başladım. Ağzı kulaklarında deyimini tam anlamıyla anlatıyordu. Saçını her zamanki gibi ucundan havaya kaldırarak taramıştı. Ona boş boş bakıyordum. Sırtımdaki buzun etkisi bitmişti.
“Hey, baksana seni ne kadar düşünüyorum? O çalıyı andıran saçların dolaşmasın diye kafandan aşağıya su bile dökmedim. Benim değerimi bilmen gerekiyor. Başka bir kardeş olsa...” konuşmaya devam ediyordu. Ona bu zaferi tattıramazdım. Ani bir karar verdim. Bu sabah çok ıslak geçecekti.
“Hey baksana!” dedim sesimin en masum tonunu kullanmaya özen göstererek. Yatağımda bağdaş kurup sırtımı duvara yasladım. Benimle konuşacağını belli etmek istermişçesine yatağımın kenarına oturdu.
“Gözlerimi bu olağanüstü çirkinlikten alıkoyamıyorum zaten.”
“Olağanüstü? Alıkoyma? Sen tiyatroya mı girdin, kitap mı okuyorsun? Yoksa okulun enteller grubuna girmeye mi karar- Neyse konum bu değil. Seni uyarayım dedim, bak tam şurada çapak var. Shelley bunu görürse nasıl rezil olursun değil mi? Okulun en popüler kızı nasıl olsa. Bence biz onu oradan alalım…” konuşurken çoktan elimle dün geceden yatağımın kenarına koyduğum dolu şişeyi aldım. Ona hissettirmeden yavaşça kapağı açtım ve suyu yüzüne boşalttım. Saatlerce yapmak için uğraştığı saçının bozulması ile verdiği üzüntü dolu ani tepkisini izlemek her şeye değerdi. Ayağa kalktı, elleri havadaydı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı, gözüne su kaçmasın diye yumduğu çok belli oluyordu. Yoksa sinirlendiğindenfalan değil. Bir gözünü yarım açtı ve bana baktı. Onu keyifle izlediğimi görünce ani bir refleksle elini bana doğru salladı.
Uh-Oh
Hemen yatağımdan zıpladım ve son sürat banyoya koştum. Orada hem saçlarımı yapardım hem de David’den kurtulurdum. Aklıma gelen şeyle içimi bir karamsarlık kapladı. Tekrar Uh-Oh! Beni bugün David okula götürecekti, bundan sonraki her gün gibi. Ehliyetini geçtiğimiz dönem almıştı. Annemler ise sınıf birincisi olduğu için ona üstü açık kırmızı bir araba almıştı. Şuan 12. Sınıftaydı, ben de 9. Şuan yarıyıl tatilinin bitmesi ile başlayan ilk; okul günü. Yine tatil bitti!