Eğer bir gün ellerini tutup karanlık sokakta yürürsem bil ki sen benim korkularımı ele geçiren kabusum, sen beni cennetten alıkoyan cehennemimsin.
Sen benim bir zamanlar yalanlar denizinde boğulurken, acı gerçekleri ortaya döküp, gerçek aşkınla elimden tuturak çekip kurtaran tek sığınağımdın.
Artık upuzun yollar var aramızda.
Boşa verilen sözler.
Yakılan umutlar var.
Karanlık çöktü ve bilirsin ben karanlıktan korkarım.
Şimdi seninle ucu bucağı olmayan bir uçurumun kenarındayım.
Yüzüne yayılan gülümsemeyle birlikte yükseliyor ufuktan güneş.
Tutman için uzatıyorum ellerimi sana, tutmuyorsun.
Gözlerim ilk defa dokunuyor gözlerine. "Ah!" diyorum kendi kendime. "En azından güzel bir adam uğruna öleceksin."
Gözlerinden dökülen yaşlarla birlikte batıyor güneş ve ay geceye küsüyor, inat ediyor, parlamıyor.
Kar, tanecikler olarak inmiyor yeryüzüne. Çığ gibi üstümüze yuvarlanıp, son anda teğet geçiyorlar.
Sonsuz karanlığı yararak düşen beyaz çığ taneleri dışında her yer zifiri karanlık. Yüzünü göremiyorum ama korkmuyorum lâkin biliyorum. Oralarda bir yerlerde, yakınımdasın.
Sonra bir zamanlar benim olan adama sahip çıkmak için fütursuzca yürüyorum.
Her adımımda ölüme meydan okuyorum.
Bir adım...
Azrailin sık nefeslerini ensemde hissediyorum.
İki adım...
Ölüm titreye titreye önümde acıyla inliyor.
Dokuz adım...
Ayağım bu defa zemine temas etmek yerine boşluğa geçiyor. Bedenim boşluğa ruhum ise sana düşüyor.
Sonra ellerini hissediyorum.
"Biliyordum." diye mırıldanıyorum.
"Beni bırakmayacağını biliyordum."Tam da uçurumdan sallanırken, her yer zifiri karanlıkken, göz gözü görmezken tutunduğunuz bir dala güvenmek ne kadar doğrudur?
Peki ya bu olay hiç görmediğin, hiç dokunmadığınız bir insana güvenmekle eşdeğer midir?
Elleri yavaşça gevşedi.
"Kalbindeki çalan şarkıyı duymak isterim."
Ellerini daha sıkı tuttum.
"Ellerinden yalanları silmek isterim."
Belki de son defa gülümsedim.
"Yüzündeki acılardan öpmek isterim."
Mırıldandığım şarkının son cümlesine eşlik etmeye başladığında ellerine dokunmanın tadını çıkardım.
"Bu gece kollarında ölmek isterim."
Ölüm meleğim yanıbaşımdaydı.
Karanlığı delip geçerek belirginleşmeye başlayan yüz hatlarına belki de ilk ve son kez baktım.
Ruhsuz bakan gözleri, solmuş ten rengi, çarpık bir şekilde kıvrılan dudağı bir ölüm meleğini andırıyordu.
"Özür dilerim."
Elleri gevşedi, ellerim gevşedi.
"Seni seviyorum."
Ses tonumun altında yatan harabeleri fark etmedi.
O benim dışımda her şeyi fark etti.
Saliseler içinde ruhumu hiçbir zaman bitmeyecek bir uçurumda süzülürken buldum.
Ölmemiştim.
Ölemeyecektim.
Hiçbir zaman gelmeyecekti bu uçurumun sonu. Yine beni bir belirsizliğin ortasında bırakıp gitmiştin.
Belki umurunda bile değil ama affediyorum seni. Sen de affet beni. Güzelliğinde sarhoş olup, fark edememişim onca şeyi.
Gel demeyeceğim artık sana.
Gelme.
Uzaklarda bir yerlerde mutlusun.
Hep öyle kal.
Eğer kalbini geri kazanıp, sevebileceksen birini ben senin yerine ölümüde severim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAMAK İÇİN SEN
Teen Fiction"Kendi yaralarını kendin dikebilirsin." dedi tanrı. Ve elime bir iğne verdi.