Kalp Atışı Sesi

12 2 0
                                    

Uyandığımda gördüğüm manzara pek hayra alamet değildi. Velet Jimin, minik vücudunu geniş omuzlu vücuduma sermişti. Minik elini yumuşak bir yumruk yapmıştı ve bebek gibi görünüyordu. Vücudu cenin pozisyonundaydı ve yanağı göğsüm yüzünden katlanmıştı ve aralanmış dudağından salyası almıştı. Ve sanat tanrısı Benten onu resmen ağırlıksız yaratmıştı. Resmen varlığını hissetmiyordum. O sırada bir anda horlayan Jungkook ile yerimde sıçradım. O yatağın yanında yatıyordu, yerde. Yüz üstü, kollarını ve bacaklarını açmıştı ve kafası garip bir açıdaydı. Salyası yerdeki hasır halıda gölcük olmuştu ve sanırım sümüğü akmıştı ve şuan, gördüğüm en çirkin kişilerden biriydi. O sırada sürgü yavaşça açıldı. İçeri gelen kişiye bakmadan gözlerimi kapatmıştım. Adam yanımızda durdu. Fısıldar tonda konuştu.

-Ah Jimin... Bela oldun resmen.

İç çekme sesi ile tekrar harekete geçti ve Jungkook'un yanına gitti. Gözlerimi hafifçe açtım. Bu yüksek mertebeli samuraydı, Jungkook ile ilgilenen. Ayrıca tanıdık ses tonu vardı, muhtemelen gözüm kapalıyken konuşan üç kişiden biriydi, ki Jin'i saymazsak diğeri de Jimin'di. Sarı saçlı adam ayağıyla Jungkook'u dürterken yüzünde iğrenmiş bir yüz vardı. Katılıyordum, iğrençsin Jungkook. O sırada Jungkook son bir horlama ile uyandı ve doğruldu. Yukatasının kolları ile yüzündeki tüm sıvıları karıştırdı. Ne kadar iğrenç olduğunu düşünürken adamdan kısık bir tonda konuştu.

-Samuraylar ve öğrenciler aynı odada yatmak zorundadır Jeon Jungkook! Seni kovmam büyük bir cezaydı! Ders al!

Alayla kıvrıldı dudakları Jungkook'un.

-Bana muhtaç mısın Min Yoongi?
-İğrençsin, git sümüğünü temizle, sonra dojo bahçesine gel. Su taşıyacaksın!
-Yaaaa!
-Bu yüzden ceza aldığını hatırlatırım. Kalk!

Dişlerinin arasından konuştu ve odadan fırladı. Jungkook da paytak adımlarla arkasından çıktı. O sırada Jimin yerinde kıpırdandı. Ellerini başımın iki yanına koydu ve doğruldu. Yüzümün bir karış kadar üstünde göz gözeydik. Siyah gözleri boş boş yüzümü incelerken yutkundum. Fazla güzeldi... Bir anda ayağa fırladı ve söylenmeye başladı.

-Dün yatağıma yatmışsın! Tanrım zaten iki tane var nasıl benimkini buldun! İlla üzerine "Jimin'in futonu" mu yazmam gerekiyor?
-Üzerimde yatan sendin.
-Saygısız velet! Kalksaydın!
-Uyandırmadın ki!
-Üşendim. Uyanacak gibi değildin. Zaten diğer velet de yatağıma salyalarını akıtıyordu! İğrenç.

Derin bir nefes aldım. Tam ağzımı açacakken lafı geri tıktı.

-Bahçeye git! Yaprakları temizle!

Ve yüksek bir hızda odadan fırladı, benim gözüm sinirle seğirirken.

Bahçeyi yavaşça süpürürken bir anda Hoseok geldi. Elinde birkaç soğan vardı. Sanırım o da yemekçi olacaktı. Ona yavaşça seslendiğimde bana döndü.

-Oo! Taehyung! Endişelendim. İyi misin?
-Bedenimin yarısına anca yeten ve muhtemelen 5 kilo bir adamın kibrine katlanıyorum ama iyiyim. Sen?
-Hahahahaah. İyiyim. Benim eğitmenim iyi ama benden genç ve bana "Hose-Nii" diyor. Tatlı biri. Ama biraz sakar. Az önce yemeği mahvetti, o yüzden ben de yeniden yapıyorum.
-Of şanslı.

O sırada buraya gelen yeşil saçlı uzun adam "Hose-Nii" diye bağırdı. Hoseok "gitmem gerek" diye beni başından savarak uzaklaştı. İşimi tamamlarken Jimin sürgülü kapıyı açıp dışarı çıkıp oturdu. Çayını yavaşça içerken bir yandan mırıldanmaya başladı. Ve o sırada beklemediğim bir şey oldu. Jimin, tiz sesi ile şarkı söylemeye başladı. Ve ben o an kalbimin atışını güzel sesine eşlik ederken duydum.

Nii: "Onii" den gelir. Abi anlamına gelir. Hyung gibi düşünün ama Japonca.

Last Dream of the HopelessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin