Seungwan'ın en sevdiği renk maviydi. Mavi kıyafetleri olurdu hep ve mavi eşyaları. Kalemleri, defterleri ve kitapları bile öyleydi. Yorganı, yastığı her şeyi mavi olurdu. Takıntılıydı bu renge, huzur verirdi ona. Odasının duvarlarını da boyamıştı maviye bir keresinde. O zamandan beri maviydi dört duvar. Hatta birlikte boyamıştık. Üzerinde beyaz bir tişört vardı. Eskiydi bu tişört ve ondan üç boy daha büyüktü. Kirli, yırtık bir kot tulum giymişti onun üzerine. Ve yanında da ben duruyordum. Birlikte yaptığımız çokça şeyden biriydi odasını boyamak. Seungwan, benimle eğlenmeyi ve beni sinirlendirmeyi severdi. Sonuçta onunla beraber güldüğüm içindi belki de ama... Nasıl kıyabilirdim onun şirin yüzüne? Suratıma mavi noktalar kondurmaya başladığında da bu yüzden izin vermiştim ona.
Bu sayede onun en sevdiği renk olacaktım.
Seungwan gülücükler taşırdı yüzünde, onun yüzüne saniyenin onda biri kadar baksam yeterdi mavi çiçeklerle dolu bir bahçeye dönüşmem için. Huzur kokardı Seungwan, tahta kapılı bir ev gibiydi gülümseyişi. Yakınında okyanuslar dalgalanırdı, yeşiller doğardı ve kuşlar uçardı. Yaşam olurdu yanında. Tahta ama güçlü bir evdi o, gülümsemesi eski ve tanıdık, samimi bir anıydı kalbimde. Huzurlu bir yuvaydı o, ona bakmak ise mutluluktu basitçe.
Seungwan'ın en sevdiği renk maviydi ve o bunda huzur buldukça ben yeniden doğardım bu dünyaya. Her geçen an daha masum ve daha güzel hissederdim onun gözlerinde. Kendimi tekrar ve tekrar yaşama döndürürdüm gözlerinde ve daha iyisine, daha iyisine... Seungwan benim mutluluğumdu ve aynı zamanda dayanağımdı bu karanlık dünyadaki acı yolculuğumda.
Yanımda oturuyordu Seungwan, bacaklarını uzatmıştı kilimden dışarı, çimlerin ve kahverengi toprağın üzerine. Beyaz ayakkabısı kenarda duruyordu, dinlendirmek istemişti ayaklarını doğanın sihrinde. Elleri, dizlerinde duruyordu. Rahat, neşeli ve biraz da heyecanlı görünüyorlardı. Parmakları muhtemelen aklında tutturduğu bir şarkının ritmine dans ediyordu. Başı dik, gökyüzünü izliyordu. Bugün masmaviydi gök ve o severdi maviyi, mavi şeyleri. Mavi her şeyi... Dudakları çikolatadan bir gülümsemeyle yakıyordu kalbimi. Gözlerimi alamıyordum ondan ve bu mavi huzurdan. Seungwan güzeldi. Ah, o kadar güzeldi ki ölümü ve yeniden dirilişi tadıyordum ona baktığım her bir anda. Kendimi görüyordum onda ve gözlerinde ve gülümsemesinde. Ne de güzel hissettiriyordu onda yansımak, ondan yansımak bu evrene.
"Sesini duymak istiyorum." Parmaklarının dansından kaldırdım bakışımı ve gözlerimiz buluştu bir kelebek kanatlarını çırparken yanımızda. Bir şarkı olduğunu biliyordum dudaklarında sakladığı ve duymak istiyordum onun menekşe kokan sesini ve tatmak istiyordum huzurla kavrulmuş heyecanı ve ardından gelen masmavi mutluluğu. "Bana söyle..."
Gülümsedi anında, hiç karşı çıkmazdı bana ve kırmak istemezdi kalbimi. Tekrardan dönü başını mavi göğe ve izledi uçan kuşları hayalperest bir bakışla. Siyah kanatlarını göğe çırpan ve daha da yükselen kuşları izledi gözlerinde dolu olan tüm o hayallerle. Seungwan'ın en sevdiği renk maviydi ve gülümserdi ne zaman görse mavi bir duygu. Ve maviydi benim ona olan aşkım, taşkın bir maviydi. Biliyordum ki bendim her şeyin nedeni. Ben boyamıştım göğü bu maviye aşkımla. Yoksa karanlık ve acı vericiydi gök, her şeyden önce. Seungwan'dan önce doğmuştum bu yüzden. O gelmeden dünyaya, ona olan aşkımla doldurmalıydım göğü maviyle ve boyamalıydım tüm güzellikleri onun en sevdiği mavi tonlarına.
"I like my girls just like I like my honey; sweet. A little selfish." Seungwan bir anlığına kapattı gözlerini ve başladı şarkısına. Etrafımdaki her şey bulanıklaşmaya başladı onun sesini duyduğum anda. Onun sesinde bulanıklaştı dünyam. Sadece Seungwan ve onun menekşe kokulu, mavi sesi vardı bu anda. "I like my women like I like my money; green. A little jealous."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saw You in a Dream // wenrene
Fiksi PenggemarSanki her şey siliniyordu, sanki elleri kayıyordu ellerimden, sanki hiç olmamış gibi. //wenrene