7. Bölüm

285 96 35
                                    

Merhaba, çaylak! Yine ben, muhteşem Steve burada! Evet, biraz fazla mütevazi olduğumu biliyorum. Her neyse!

Yazar şu anda havuz kenarında ananas suyu içerken, ben seninleyim. Görüyorsun değil mi? Senin en iyi arkadaşın benim. Bunun için üstüne "Steve Jefferson benim en iyi arkadaşım" yazılı bir etiket yapıştırıp gezebilirsin!

Ah, pekala. Kızma lütfen, susuyorum şimdi. Bakalım yazar bu bölümde ne yazmış...

"Şuraya geç, seni taramamız gerekiyor."

Torgon, eli ile son derece teknolojik görünen yatağı işaret etti. Daha doğrusu, yatak bile değildi. Sanki bir solaryum makinesi gibiydi! Aslında, öyle bir şey olsa güzel olurdu. Maalesef ki uzayda bunu pek önemsemiyorlar...

Sarah'a baktım ve başıyla onay verdiğini gördüm. Bu beni rahatlatmıştı ve güven vermişti.

Ben de kafamı sallayıp yerime geçtim, oturdum. Derin bir nefes aldım. Neler yaşıyordum ben böyle? Nerdeydim, hatta hangi lanet zaman dilimindeydim? Bunlar ortalama seksen yıllık ömrü olan insan ırkının önemsiz bir üyesi için fazlaydı. Ah, aslında... Şu anda en önemli insan olabilirim.

Hey, baksana, özgüvenim yerine geldi.

Torgon ve Sarah şu ana kadar bana iyi davranmışlardı. Yabancı olduklarından onlara pek güvenemiyordum ama koskoca uzayda tanıdığım insanlar sadece onlardı!

Şaşalı portallarının önünde kustuktan sonra bana birkaç kıyafet ve içecek vermişlerdi. Hem de bizim gezegenimizden! Güzel bir adaçayı...

İnsanlar, şimdi söyleyeceğim cümleyi genelde kendi vatanları için kullanır ama burada durum farklı: Çaylak, insan gezegenini özlüyor be.

Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatırken ellerimi de iki yana koydum, "Tamam, hazırım," dedim. İkisi de bir süreliğine baktılar. Ben de onlara baktım. Bir süre bakıştık, sonra daha fazla bakıştık.

Sarah, "Üstünü çıkar," dedikten sonra karşılıklı bakışmamız, tek taraflı şaşkınlık ve utanca döndü.

Gözlerim açık, kaşlarım kalkık ve yanaklarım kızarık durumdayken Sarah güldü. "Hadi, bu seni kontrol etmek için."

Donuk ifademden sonra ellerini beline koydu, "Seni satılırken gördüm. Benden utanıyor olamazsın," dedi. "Hayır," dedim, "Sadece daha önce hiçbir kızdan... veya erkekten... böyle bir şey duymamıştım."

Sarah da durdu, "Ah, şimdi anlıyorum," dedi. Torgon arkadan seslenerek diyaloga katıldı, "Bu kadar oyalandığınız yeter, işe koyulmamız gerek."

Sarah hemen duruşunu düzeltti ve benden biraz daha uzaklaştı. Torgon'un sert bakışları beni bulunca da, karmaşık duygular içerisinde üstümü çıkardım. Gözleri ile altımı da işaret etti. "Ama..." dedim, "Hadi!" dedi. Ben de çıkarmak zorunda kaldım. Artık üstümde sadece bana verdikleri iç çamaşırım vardı.

Makineye yattığım sırada ikisi de ekran tarafına geçtiler. Görüş alanımdan çıkmışlardı. Ne işe yaradığını bilmediğim bir butona bastıklarında, o butonun ne işe yaradığını öğrenmiştim. Yavaşça makinenin içine doğru gidiyordum.

Çaylak, tam da bu noktada, aklıma sekiz yaşımdayken annemin beni götürdüğü korku tüneli geldi. Çok iyi hatırlıyorum, yedi yaş altı çocuklar giremiyordu. Ben ise, annemle birlikte olmak zorunda olsam da girebilmiştim. Hatta girmek istememin sebebi, korku tüneline girmek isteyişim değildi. Çok garip bir cümle oldu, değil mi?

Yani, demek istediğim; sadece o yaş sınırına takılmadığımı kendi kendime göstermek için içine girmiştim.

Sana ve tüm ikinci sınıf arkadaşlarıma itiraf etmeliyim ki, aslında herkesin bildiği gibi korkusuz değildim. Daha havalı görünmek için sıranın tepesine çıkmıştım ve herkes beni aşağıdan izleyip dinlerken, hiç korkmadığımı söylemiştim.

Hatta tüm zaman boyunca gözümü bile kırpmadığımı söyleyince, ellerini ağızlarına götürüp "Oooo," demişlerdi.

Şanslı olmalıyım ki, sekiz yaşındaki bir çocuğun dört dakika boyunca gözlerini kırpmadan durmasının imkânsız olduğunu akıl edecek yaşta değillerdi.

Neyse!

Tamamen içeri girdiğimde, yarı daire şeklindeki tavanın üstünde bir holografik ekran belirdi. Bu ekranda çeşitli istatistikler ve bu istatistiklerin grafikleri mevcuttu. Ekranın sağ köşesinde ise bir insan bedeni vardı. Bu ben olmalıydım.

"Şimdi seni tarayacağım. Senden sadece sakin olmanı istiyorum," dedi Torgon. Ancak bu beni daha da heyecanlandırıyordu. "Steve, nabzının yüksek olduğunu görebiliyoruz. Sakin ol," diye katıldı Sarah. O an, bilincimi kapatmaya ve hiçbir şey olmamış gibi düşünmeye çalıştım. İşe yaramıştı. Ekranda beliren grafiklerde birkaç oynama tespit ediliyordu. Bu iyiye işaretti çünkü bu, taramanın yapıldığını gösteriyordu.

Birkaç saniye sonra makinenin yapay sesi konuştu, "Nabız hızı, normal. Beyin aktiviteleri, normal. Sinir bağlantıları, normal. Su seviyesi, çok."

"Aslında normal, sadece tuvaletini yapman gerek," dedi Sarah. Torgon devam etti, "Bilgisayar, gelişmiş sonuçları göster."

Sistem devam etti, "Portal kalıntıları, normal. Uzay bakterileri, normal. Yıldız radyasyonu, fazla. Damar basınc-"

Torgon, şaşkınlıkla sistemi kapattı. Ben de makinenin içinden çıktım. "Hemen dönerim," dedi ve Sarah'ınki ile aynı olan ışınlanma aleti ile gözlerimizin önünden kayboldu. Ne olduğunu anlamamıştık. Birkaç saniye sonra ise geri geldi. Geldiğinde korkudan ufak bir çığlık attım. Yüzünde birkaç yara, elbisesinde ise... kan vardı.

Bir eliyle omzumdan tutup beni sabitlerken, diğer elindeki ufak ve yuvarlak aleti de göğsüme bastırdı, "Bu biraz acıyacak, ama seni iyileştirecek," dedi. Sonrasında üstündeki düğmeye bastı. Dairenin çapraz kısımlarından çıkan yaklaşık dört adet kola benzer şey, aniden göğsüme battı. Acıyla bağırırken o kollar derine inmeye devam etti. Sarah müdahale etmek için yaklaşsa da, Torgon onu engelledi.

Dostum, sanırım böyle bir acıyı en son, lise son sınıfta okulun kabadayısı tarafından testislerime yediğim tekmede hissetmiştim. Hatta sesim duyulmasın diye ağzımı bantlayıp beni okul dolaplarından birine sokmuştu.

Bu... hava atabileceğim bir konu değil. O yüzden hemen geçiyorum.

Birkaç saniye sonra işlem bitti. Derin nefesler almaya başladım. Yuvarlak şey artık göğsüme kancalanmıştı. "Bu da ne böyle?"

Torgon, "Bu bir dengeleyici," dedi. Sarah, şaşkınlıkla ona baktı. "Bunu cidden yaptın mı?"

Kafasını salladı adam. Neler olduğunu anlamamıştım. "Ne oluyor be?" dedim.

Sarah, boğazını temizledi. "Şöyle ki," dedi ve devam etti, "bu dengeleyicilerden evrende çok az var. Ve onların büyük bir çoğunluğu Transat gezegeninde. Geri kalanı bilinmiyor... Transat gezegeni, bir nevi çöplüktür. Ama değerli bir çöplük... Sanki bir koleksiyon gezegeni gibi. O koleksiyonu korumak için de gezegenin dört bir yanında muhafızlar nöbet tutar. Yakaladıklarını ya idam ederler, ya da hapsederler. Torgon da oraya gitmiş olmalı."

Torgon'a baktım, "Savaştın mı yoksa?"

"Evet."

"Muhafızlarla?"

"Evet."

"Şey, ah... Kaç tane muhafız vardı acaba?"

"Sanırım altı bin yüz seksen altı tane."

Ağzım açık kaldı.

"Canım sıkılmasaydı devam edebilirdim. Ancak eski zamanlar çok fazla 'eski.' Beni çeken bir tarafı yok."

"E-eski zamanlar mı?"

Torgon arkasını döndü. Bizden adım adım uzaklaşırken cevabını verdi, "Evet, bundan yaklaşık altı yüz yıl öncesi. Yani on sekiz bin kırk yedi yılında."

Evini Arayan AstronotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin