Yanı başımda kaskatı kesilen Will'e baktım. Bedenim işlevini biraz olsun yerine getirmeye başladığında onu çağırmıştım. İfadesinden bir şey çözemiyordum, zaten şuurumun yerinde olduğu söylenemezdi. Bir açıklama bekliyordum. Bir densizin çıkıp "Şaka" diye bağırmasını istiyordum. Dostumun, ev arkadaşımın, Anna'nın kulakları dolduran kahkahasını bir daha duymak istiyordum. İçinde bulunduğum kabustan uyanmak istiyordum. Etrafımda göz gezdirip, gizlenmiş bir kameranın küçük kırmızı ışığını aradım.
Oda darmadağan olmuştu. Her tarafta kan vardı. Anna ve Tyrees'in cansız bedenleri yerde, iki büklüm şekilde duruyordu. Ölmüş olduklarını anlamak için doktora gerek yoktu. Tyrees'in başı gövdesinden ayrılmış, ayaklarının hemen önüne ona bakacak şekilde konulmuştu. Omuzları çökmüş, vücudu ise boynundan başlayarak gömleğine kadar uzanan kanların arasında kaybolmuştu sanki. Anna, Tyrees'e oranla daha bakılası görünüyordu. Daha bakılası... Bu tabiri kullandığım için kendimi öldürmek istedim. Anna'nın başı hafif yana düşmüştü, hayran olduğum mavi gözleri açık kalmış ve elleri iki yana doğru sarkmıştı.
Öylece ne kadar durduğumu hatırlamıyordum, Will'in seslenişiyle soyutlandığım dünyaya döndüm.
"Arya." Ona dönüp bakmadım. Titreyen bacaklarımın, titreyen ellerimden destek almasıyla ayağa kalktım. Anna'ya yaklaştım. Ölümü inandırıcı gelmiyordu. İçimde bir dürtü ona dokunmak istedi.
Bedeni, adrenalin ve korkudan buz kesmiş olan ellerimden bile daha soğuktu. Bir damla göz yaşı ısıttı yanağımı. O ana kadar şoktan ağlayamadığımı farkettim. Ölüm beni korkutmuyor sanıyordum. Yanıldığımı farketmemin bu şekilde olması çok acı vericiydi.
Acı dinmeyecekti. Daha da azalmayacaktı. Aksine, içimde birikip bir volkana dönüşüyordu. Onun soğuk bedenine dokunurken hissettiklerimin tarifi imkansızdı.
"Hemen kendine gelmelisin, ona dokunmamalıydın!" Adından başka bir şeyini bilmediğim Will'e, onlara ne olduğunu sormak istedim. Ağzımı açtım, sanki dilim düğümlenmişti. Bir şey diyemedim. Beynim komutlarımı yerine getiremiyordu. Tek laf edemeyen ben, bağırmak, çağırmak, küfretmek istiyordum.
Will beni odadan uzaklaştırırken polis arabalarının ışıkları koridoru aydınlatan tek şeydi. Polisi o çağırmış olmalıydı. Nasıl böylesine sakin kalabildiğine anlam veremiyordum. Beni koltuğa oturttuktan sonra kapıyı açtı. Görünüşe göre prosedürlerle o uğraşacaktı. Bu iyiydi. Kimseye bir şey anlatacak halde değildim ki zaten hiçbir şey bildiğim yoktu. Eve giren bir düzine polis araştırmasını yaparken Will, bir bardak suyla yanıma geldi. Bardağı uzatırken,
"Az sonra emniyete gitmemiz gerekecek." dedi. Suyu alıp yavaşça içtim.
Biraz sessizliğin ardından,
"Neden?" diye sordum mırıldanarak. Sonunda konuşabilmiştim ama sorum Will'in söylediğiyle alakalı değildi.
Anna, değer verdiğim nadir insanlardan biriydi. Uzun zaman önce tanışmıştık. Hayatımda büyük yere sahipti. Birçok şeyi onunla beraber yapardık. Ona güvenim sonsuzdu. Benim aksime hayat dolu ve herkes tarafından sevilen biriydi. Çok güzeldi. Tek bir bakışıyla düzinelerce erkeği peşine takabilirdi. Ortama neşe katardı. Kimseyle olmadığı kadar eğlenirdim onunla.
Tyrees'i yalnızca birkaç senedir tanıyordum. Evimize girmesinden hiç rahatsız olmamıştım. Aksine, bizimle vakit geçirmesinden, Anna'yla beraber olmalarından mutluluk duyuyordum. O benim abim gibiydi.
Will yanımda oturmuş boynunu sıvazlarken benimle aynı şeyleri düşünüyor gibiydi. Başımızda dikilen polis memuruna baktım. Will'in söylediklerini doğrularcasına,
"Ben polis memuru John Markus. İfadenizi almamız gerekiyor." dedi. Herhangi bir hareketlenme olmayınca, kemeriyle oynamayı bırakıp boğazını temizledi. Gözleriyle işaret ettiği üzere ışıkları yanıp sönmekte olan polis arabasına doğru ilerlemeye başladık. Bay John, suçluyu yakalamaya çalışmaktan çok prosedürü uygulayıp gitme peşinde gibiydi. Bu adama hiç ısınmamıştım.
Evden çıktığımızda sokak insan kaynıyordu.
Birçoğunun siması tanıdıktı. Meraklı, bazıları ise korku dolu gözlerle bize bakıyordu. Hatta biri, göz göze geldiğimizde iğrendiğini yüz ifadesini değiştirerek açıkca belli etmişti. Sanırım Anna'nın cesedine dokunmakla hata etmiştim. Onlar benim yapmadığımı anlayamadığı gibi şuan hissettiğim acının büyüklüğünü de bilemezdi.Arabaya binmemiz için polis memuru John kapıyı açtığında Will, ona sert bakışlar attı ve yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaparak arabaya bindik. İstediğim tek şey tüm bu olanların bir kabustan ibaret olmasıydı.
Oy vermeden diğer bölümlere geçmeyiniz!
