Onları kaybedeli tamı tamına 1 ay olmuştu. Koskoca 1 ay. Kitap okuyup, televizyon izlemekten başka bir şey yapmıyordum. Arada gaza gelip kendimce araştırmalar yapıyor, olayı soruşturmaya devam eden (!) polislerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum ama işe yaradığı söylenemezdi. Üstüne tutuklanmakla tehtit edilmiştim. Aptal polis John... Hep önüme çıkıyordu. Will de kabuğuna çekilerek beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu bilinmezliğin içinde yapayalnızdım.
Günler önce Anna'nın tanıdığım tüm arkadaşlarını eve çağırıp olan biten her şeyi onlara anlatmıştım. Üzerimden koca bir yük kalkmıştı aslında. Hepsi duyduklarında adeta şoka uğramışlardı. Bazıları ağlamış, bazıları her şeyi öğrendikten sonra öylece çekip gitmişti. Ancak yalnızca birinin gerçekten, çok ama çok üzüldüğüne inanıyordum. Adı Belle'ydi. Onu pek fazla tanımıyordum ama Anna onu severdi. Belki de bu yüzden ona karşı hassaslaşmıştım.
Gözüm bacağımdaki yara izlerine takıldığında iç çektim. Camın kestiğini ve canımı çok yaktığını dün gibi hatırlıyordum. Bu yara izleri bana bir çok şeyi hatırlatıyordu aslında.
''Konuşmamız gerek Abigail, yanıma gel!'' Çamaşırları katlamayı bırakıp eniştem Ricky'nin dediğini yaptım ve yanına, oturma odasına geçtim. Her zamanki gibi üzerinde sadece şortu vardı. Onu öyle görmek beni rahatsız ediyordu.
Ricky adi adamın tekiydi. Yaşaması dahi bana gereksiz geliyordu. Tüm gün yaptığı evde kös kös oturmak ve milletin canını sıkmaktan ibaretti. Kendimi geçtim, karısına kızına dahi doğru düzgün davranmıyordu. Sürekli bağırıyor, bir şeyler emrediyordu.
Koltuğa oturdum. Teyzem Jessie balkonda sigara içiyor ve dışarıyı seyrediyordu fakat bizi dinlediğini biliyordum.
''Evet Ricky?'' dedim. Her ne kadar sinir olsada ona adıyla hitap ediyordum ve bunun saygısızlık olup olmadığını umursadığım söylenemezdi.
Onu sevmiyordum, o da beni sevmiyordu.Sırıtırken, ''İşe başlayalı baya oldu değil mi?'' dedi. Bir şey demedim, soru sormuyordu zaten. Öyle olduğunu biliyordu. İşe başlayalı bir ayı geçmişti. Elini omzuma koyup sıvazladı, bu labali hareketleri bana özel değildi. Sanırım şanslı olduğum tek konu buydu. Bana hiç sarkıntılık etmemişti.
''Maaşını almış olmalısın.'' Gülmekten kendimi alamadım. Zaten ancak bir şeyler isterken benimle konuşmaya tenezzül ederdi, tahmin etmeliydim. Ancak bu defa boşuna ümitleniyordu. Ona para değil, çöpümü dahi vermeyecektim.
''Param yok.'' dedim. Gülümseyişi bir anda soluverdi. Kısılan gözleri sinirlenmeye başladığının habercisiyken, omzumu sıvazlayan eli çoktan çenemi sıkmaya başlamıştı.
Ayağa kalktım.
''Param yok ne demek lan? Ben çocuk esirgeme kurumu muyum! Bedavaya ye, iç, sıç, yat, okul masrafların karşılansın. Zaten bunca zaman giderimizi ikiye katladın, biraz yardımın dokunsun!'' Haksızlık ediyordu. Yemek yapıyordum, evi temizliyordum, kuzenime bakıyordum. Zaten masraflarımı karşıladığı falan da yoktu. Böyle bir durumda beni tanıyan herkes cevap vermeden duramayacağımı bilirdi.
''Sen değil Jessie bunları yapan! Para verecek olsam ona veririm. Anlıyor musun, ona! Sen o paranın bir kuruşunu dahi haketmiyorsun!'' Jessie işlerin kızışacağını anlayınca sigarasını söndürüp yanımıza geldi. Halbuki yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu tartışma kaçınılmazdı. Her zaman olduğu gibi.
En çok da böyle zamanlarda merak ediyordum, neden anne ve babamın beni teyzeme bırakıp gittiklerini. Bana bu hayatı nasıl layık gördüklerini. Onları hatırlamıyordum bile, haklarında bildiğim hiçbir şey de yoktu. Ne Ricky, ne teyzem bu konu hakkında konuşmazdı.
Ricky ağır adımlarla yanıma geldi. Oldukça güçlü biriydi. Beni döveceğini ve ona karşı hiç şansımın olmadığını biliyordum. Saçımı çekmeye başladığında öfkeyle yüzüne tükürdüm. Elinin tersiyle yüzünü sildi ve saçıma daha da asılmaya başladı. Susup öylece ezilmek benim kitabımda yazmıyordu. Belki böyle yaptığım için aptalın teki olduğumu düşünebilirlerdi. İnandıklarım uğruna birçok şeyi göze alabilirdim. Sanırım bu, hayatımda değer verilecek başka hiçbir şeyin olmayışındandı.
"Yeter Ricky, dursana!" diye söylendi teyzem.
''Sen karışma.'' Okullar tatildi ve ben kafede garson olarak çalışıyordum. Maaşımın çoğunu zaten teyzeme vermiştim ama bundan Ricky'nin haberi yoktu. Eğer olsaydı dolap yiyecek yerine bira dolu olurdu.
''Siktir git! Bir daha asla adımını atmayacaksın bu eve!'' Beynim ölesiye zonkluyordu. Teyzem, onu durdurmaya çalışsada bir işe yaradığı söylenemezdi. Ricky onu tek hareketiyle yere serdi. Teyzem de benim yüzümden acı çekiyordu. O böyle sefil bir hayatı haketmeyecek kadar yüce bir insandı. Bu adamla neden birlikte olduğunu anlayamıyordum.
Birkaç gün sokakda kalıp Ricky sakinleşince geri gelecektim. Hep böyle olurdu zaten. Ben onun için evde büyük bir avantaj olsamda bunu hiç hissettirmezdi. Beni her defasında kabul ediyordu çünkü benden başka onlara yardım edecek kimse yoktu. Teyzem belinden rahatsızdı, rahat hareket edemiyordu ve kuzenim de henüz çok küçüktü.
O gün diğerlerinden farklıydı. Ayıldığımda arkabahçede bulmuştum kendimi ve bacağım kan içerisindeydi. Nasıl olduğunu bilmiyordum ancak benim için o gün, onların sayfası kapanmıştı. Teyzemi ve kuzenimi her ne kadar sevsemde geri dönmek, onlarla devam etmek sokakta yaşamaktan daha zordu. O zaman 15 yaşındaydım. Neredeyse üzerinden koskaca 7 sene geçmişti. Abigail ismini o zamandan beri kullanmıyordum işte. Bu benim için kimlik değiştirmek gibi bir şeydi. Anna'ya yaşadıklarımdan fazla bahsetmemiştim. Bu yüzden benim için durumun ne kadar ciddi olduğunu anlayamamıştı.
''Aptalmışım.'' diye söylendim kendi kendime. Sonuçta o güne kadar onlarsız yaşayamayacağımı düşünüyordum. Neyse ki kurtulmuştum. Merak ettiğim tek şey, teyzemlerin ne durumda olduğuydu. Yıllar sonra oraya ayak bastığımda karşılaştığım yeni kiracılardan başka bir şey değildi, teyzemlere dair hiçbir şeyden haberdar olmayışları da cabası.
Oy vermeden diğer bölümlere geçmeyiniz!