2 Hafta Sonra
Zilin çalmasıyla beraber okumakta olduğum romanı kitaplığa yerleştirip yavaş adımlarla alt kata indim. İyi hissettiğim söylenemezdi.
Halsizdim.
Kapıyı açtığımda sipariş ettiğim pizzanın gelmiş olduğunu gördüm ve parasını verip kuryenin bahçeden çıkısını izledim. Başta mutfakta yemeği düşünsemde kararımı değiştirerek arka bahçeye geçtim.
Başka bir yere taşınmayı düşünüyordum. Burada fazlalık gibi hissetsemde satmamamın tek nedeni her köşesinin onlarla ilgili anılarla dolu olmasıydı. Acı çekmek istemiyordum ama onları unutmakda istemiyordum.
Komşular beni dışlamaktan vazgeçmişti. Bunda serbest bırakılmamın payı büyüktü. Aslında onların gereksiz samimiyeti olmadan daha iyiydim. Sürekli beni lafa tutuyor yada çat kapı evime geliyorlardı. Beni yalnız gördükleri için aralarına almaya çalışıyorlardı herhalde.
Pizzadan bir ısırık aldım. Günlerdir yediğim ilk şeydi sanırım.
Bir gece boyunca polis merkezinde tutulduktan sonra serbest bırakılmıştık. Sorgu falan derken güneş çoktan doğmuştu. Görgü tanıklarının olması bizi kurtarmıştı. O gece ayakta kalabilmemin tek nedeni Will'di. Bana çok yardımcı olmuştu. Aynı derdi paylaşmamıza rağmen ağlayıp sızlayan ben, dik duran o olmuştu. Kulağa bencilce geliyordu ama o zaman onu düşünmek değil, Anna ve Tyrees dışında kimseyi, hiçbir şeyi düşünmeme zihnim müsaade etmemişti.
Doğrusu böyle bir olayın her haber kanalında yayınlanacağını sanıyordum. Ancak ne bir haber kanalında yayınlanmıştı, ne bir gazete, ne de bir internet sitesi. Davanın böyle sessizce devam etmesini istemiyordum. En azından polisler suçluları bulma konusunda daha istekli olduklarını gösterebilirdi.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Henüz kimseye anlatmamıştım. Anna'nın ailesi yoktu. Yetimhanede büyümüştü. 18 yaşından sonra hayata kendi çabalarıyla devam etmişti. Arkadaşlarını haberdar etme konusunda oldukça bencil davrandığımın farkındaydım ama henüz hazır hissetmiyordum. Olanlarla kendim yüzleşememişken başkalarına açıklamak çok zor geliyordu.
Pizzadan bir ısırık daha aldım.
Sandalyeye iyice yayılıp ayaklarımı masaya uzattım. Günlerdir doğru dürüst uyuyamıyordum da. Kabus görmekten uyumak istediğim söylenemezdi zaten. Anna'nın hiç duymadığım çığlıkları kulaklarımda yankılanıyordu. Tyrees'in onu korumaya çalıştığını görüyordum. Hiç olmadığı kadar çaresiz hissettiklerini, korktuklarını, yardım istediklerini, kaçmaya çalıştıklarını...
Evde olsaydım ne değişirdi bilmiyordum.
Doyduğumda kalan pizzaları kutusuyla beraber elime alıp eve girdim. Sadece 2 dilim pizza yemiştim. Kutuyu tezgaha bırakıp koltuğa yayıldım. Telefonum hemen yanımdaydı. Will'i aramak, ne düşündüğünü öğrenmek istiyordum. Bana telefon numarasını emniyetten ayrılırken vermişti.
‘’İstersen seni eve götürebilirim Arya. İyi görünmüyorsun.’’ Ellerimi ceplerime soktum.
‘’Ben gidebilirim. Zaten yeterince yardımcı oldun. Teşekkür ederim.’’ Açıkcası kimseyle uğraşmaya niyetim yoktu. Hemen eve gitmek istiyordum.
Will, hafifçe başını salladı.
‘’Pekala. O zaman bana telefonunu ver.’’ dedi. ‘’Numaramı yazayım.’’ Elini uzatıp beklemeye başladığında istediğini yaptım ve numarasını yazışını izledim. Dudaklarını yalayıp telefonu elime tutuşturdu.
‘’Beni istediğin zaman arayabilirsin.’’ Kendimi zorlayarak gülümsedikten sonra bir şey deme gereği duymadan evime en yakın olan ara sokağa girdim. Ben görüş alanından çıkana kadar gözlerini benden ayırmadığını hissetmiştim. Arkamı dönüp baktığımda yanılmadığımı görmek... Açıkcası bu iyi hissettirmişti.
Rehberde dolanmayı bırakıp Will'i aradım.
Çaldı, çaldı ve çaldı...
Pişmanlık bedenimi ele geçirmeye başlamıştı ki sesini duydum.
‘’Alo?’’ Nefes nefeseydi. Sanırım yanlış bir zamanda aramıştım. Will olduğundan emin olduğuma rağmen laf olsun diye sordum.
‘’Will, sensin değil mi? Ben Arya.’’
‘’Evet benim.’’ dedi. ‘’Aramanı beklemiyordum.’’ Dudaklarım kıvrılıverdi.
‘’Bende.’’ Nefes alışverişi birazda olsun düzeldiğinde boğazını temizledi.
‘’İşini böldüm herhalde, daha sonra konuşa-‘’ Sözümü kesti. ‘’Hayır, şimdi konuşalım. Spora kaptırmışım kendimi.’’
‘’Kusura bakma gerçekten. Acaba buluşabilir miyiz bugün? Başka bir planın falan yoksa yani.’’ Söylemiş olmanın verdiği rahatlıkla koltuğa iyice yayıldım. 4-6 saniye süren sessizliğin ardından,
‘’Olur tabii.’’ dedi. ‘’Bir saat sonra size gelirim uygun mu?’’
"Tamamdır o zaman. Bekliyorum. Görüşürüz."
"Görüşürüz." Telefonu kapatıp sehbanın üzerine bıraktım ve uzanarak beklemeye başladım.
1 saat sonra
Kapının çalmasıyla henüz kapadığım gözlerimi açmam bir oldu. Gelen Will olmalıydı.
Saçımı başımı düzeltip kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibi oydu, içeri girebilmesi için kenara çekildim. Yine koyu renklere bürünmüştü.
''Merhaba Arya.''
''Merhaba Will.'' Karşısına otururken sordum. ''İçecek bir şey ister misin?''
''Gerek yok, teşekkürler.'' Başımı salladım.
"Nasıl gidiyor?" dedim öylesine. Umursamaz bir şekilde elini salladı.
"İş güç. Sen nasılsın? Yalnız kalmaya alışabildin mi?" Yalnız kalmaya alışabildiğim söylenemezdi. Sürekli bir meşgale bulmaya çalışıyordum. Sabaha kadar ışıklar açık kalıyordu. Biraz korkuyordum ama ona bunlardan bahsetmek istemiyordum.
"Alışmaya çalışıyorum. Sen ne işinde çalışıyorsun ki?"
"Ben pazarlamacıyım." Başımı sallayarak,
"Pazarlamacı demek." dedim. "Ne üzerine peki?"
"Silah ve mühimmat." Gözlerim korkuyla büyürken mırıldandım.
"Tehlike çanları." Tebessüm ederek ellerini masumum dercesine iki yana kaldırırken açıkladı.
"Hepsi ruhsatlı. Kaçak iş falan yapmıyorum yani." Verdiğim tepkinin ne kadar komik olduğunu farketmem uzun sürmedi. Ona eşlik ederek bende kendi halime güldüm.
"İyiymiş o zaman ya."
Oy vermeden diğer bölümlere geçmeyiniz!