medyada, çiçeklerine park jimin'i anlatan bir min yoongi
bts- the truth untold
Her insanın yüreğinde sakladığı bir bahçesi vardır, öyleymiş benim duyduğum masalda, bahçene bakım yapmazsan kuruyup gider, kalbin sana kuru hissettirerek yalnızca acı verirmiş.
Bakımını yapmak kolay değilmiş bu bahçenin çünkü herkesin bahçesi kendine özelmiş, bazılarınınki belki de bir saray bahçesi kadar geniş ve güllerle donatılmış iken, bazıları o kadar şanslı olmaz, çalılardan öteye yetiştiremediği çatlak toprakları elleriyle bantlamaya çalışırmış, çatlakları sular kapatmazmış çünkü hiçbir yağmurun kalp kırıklarını kapattığını görmemiş bu topraklar.
Her nasıl olursa olsun, her insanın yüreğinde bir bahçesi varmış; bunu bilir ve bunu anlatırım ben hep, kendi zihnimde uydurduğum bir şeyi masal diye sunarım limon ağacıma ki inansın bana, ileride bahçe olacak kalbi kurak bırakmasın asla. Kuru hissetmek acıtır çünkü göğsü, limon ağacım büyüyecek hiçbir kalbi kuru hissettirmesin isterim, bu yüzden ona her bahçenin güzel olmayı hak ettiğini anlatırım uyduruk masallarla. Mutlaka çiçek açmasını tembihlerim zira bir bahçede eksik olmaması gereken kokudur limon kokusu, bir insan aşkın kokusunu bilmezse nasıl fark eder hem aşk hissini? Ben şanslıymışım bu yüzden; masalımı bitirir bitirmez bana fısıldayan limon ağacım diyor ki, sen limon kokularıyla büyüdün, senden iyi kim bilecek aşkı?
Limon kokusuyla büyümek güzel de, alışmak en kötüsü; bir gün o kokuyu ayırt edemeyecek hale gelmek ve yokluğunda ani bir boşluğa düşmek, koklanan her çiçekte onu aramak, okşanan her sarı tutamda yıldızlar aramak, gülümsemek için titreyen her dudaktan papatya düşmesini beklemek; limon kokusu güzel, ama Park Jimin'in kendine alıştıran limon kokusu, başka hiç kimsede bulamayacağım kadar eşsiz bir his. Limon ağacım biliyor mu bunu bilmem, ben limon kokularıyla büyüdüm lakin, hafızamda Park Jimin'in kokusu kadar büyüleyicisine rastlamam asla.
Bu yüzden olsa gerek, Park Jimin'e küçük bir çocuk olarak düşmüşüm ben, O'nda tekrardan büyümek ve büyürken bildiğim tek limon kokusunun O'nunki olması için avuçlarımda yara bantlarımla dizlerime düşmüşüm. Bu mu alışkanlık yaptı bilmem, cebimde hep yer eden bir çift yara bandı sanki defalarca O'na çocuk halimle düşüyormuşum gibi hissettirir, yara bantlarımı hep yanımda taşırsam günün sonunda düşeceğim tek kişi Park Jimin olur, ertesi gün tekrar kalkarım cebimde bir çift yara bandıyla, gün sonunda tekrar düşerim ama yaralarım asla acımaz, çünkü kocaman bir limon ağacı olan bir bahçem vardır yüreğimde, kuru hissetmek nedir hiç bilmediğimden, canım asla acımaz.
Park Jimin, yüreğimin asla kuru hissetmesine izin vermez; kendi yüreğindeki çatlak topraklar batsa da O'nun canına, O benim canıma asla batmaz.
"Çok özür dilerim," diye endişeyle mırıldanıyorum hızla yere eğilirken, elimdeki çiçek buketi çiçek yaprakları döküyor, önümde bir çocuk dizleri üzerine düşüyor, artık tutamları yeşil olan saçlarım gözlerimi örtülüyor. Acele ile koştuğumdan, köşeyi dönünce fark edemeyip de çarptığım çocuğun dizlerinin kanamasına sebep oluyorum, endişe duyuyorum içten içe ama içten içe, bunu bencilliğim yüzünden duyuyorsam diye kızıyorum kendime; çünkü cebimde bir çift yara bandı var ve ben günün sonunda, tıpkı bu çocuk gibi düşeceğim Park Jimin'in önünde dizlerim üzerine, şu zamana kadar Park Jimin'e yara bantlarıyla koşan ben O'na eksik gitmekten korkuyorum. Yara bantlarımı paylaşırsam, günün sonunda düşeceğim Park Jimin'i bulamamaktan korkuyorum.
Kaşlarımı çatıyorum hızla, ne ara bu kadar bencil biri haline geldim? Aşk cidden bu kadar bencil yapar mı insanı, bunu ilk defa o gün soruyorum kendime; her kalpte açması için yetiştirdiğim limon ağacım, her kalbe bencillik mi bırakacak sonunda? Kafamı karıştırıyor bu, başımı iki yana sallıyorum kendime gelmek için, yere düşmüş ve dizlerindeki yaraları inceleyen çocuğun önünde çömelirken elimdeki çiçek buketini bırakıyorum yanıbaşıma. "Üzgünüm," diyorum nasıl sesleneceğimi bilemeden, tereddütle. "Yarana bakmama izin verir misin, çok acıyor mu canın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limonata standı, yoonmin
Fanfic"Konuşmayacak mısın?" diye soruyorum, kirpiklerini kırpıştırıyor birkaç kez; çekingenliği gülümsetiyor beni hafifçe. Gülümsüyorum, konuşmuyor; çekingenliğini seviyorum. "O zaman," diyorum neşeli bir sesle, bakışlarını üzerimden çekemiyor. "Beraber...