Sabah ışıkları odamı aydınlatırken nasıl oldu da hâlâ ölmedim diye şoktaydım. Geceden beri kalbim dört nala at koşturuyordu. Kalp atışlarım bir saniye bile dinmemişti ve şimdi sabahın verdiği enerji ile ayağa kalkmıştım. Ne enerjiydi ama! Dün odam da katil dolaşmıştı.
Odayı turlamaya başladığım da, ki olur da yerde kan izleri falan görürsem her an bayılabilirdim, dün geceye ait herhangi bir kanıt veya benzeri bir şey bulmaya çalışmıştım ama adam iyi çalışmıştı. Örtüler bile bozulmamıştı.
Tanrım, ne diyorum ben?
Kapım hızla çalındığında elimi kalbime götürüp sakinleşmesini bekledim. Bu yurtta her şey oluyordu ve ben bir gün içinde cidden fazla olay yaşamıştım. Kapıyı açmak istemedim çünkü her an katiller ya da kurt adamlar, bunlardan korkuyordum en çok, üzerime atlayabilirdi. Burada kural falan yoktu.
"Hyung? Aç kapıyı!" Jungkook dışarıdan bağırdığında korkum iyice alevlenmiş, beni ele geçirmişti. Ne diye bağırıyordu ki sabahın köründe?
Kapıyı bir süre dinlediğimde koridordan başka seslerin de geldiğini duymamla kapıyı hemen açtım. Boş odalar hariç tüm kapılar açıktı ve insanlar, ya da doğaüstü insanlar, koridorda telaşla bir ileri bir geri koşuyorlardı. Korkum her dakika yavaş yavaş artarken yan odanın kapısındaki Jimin'e baktım. Telaşla tüm uyuyanları uyandıran Jungkook'u izliyordu. Neler oluyordu böyle?
"Jimin?" yanına adımlamaya başladığıma gözlerini ondan çekip bana çevirdi. Yüzündeki telaşı bin metre öteden bile görebilir ya da hissedebilirdiniz. "Neler oluyor?"
"Biri öldürülmüş." dedi hızlıca. Ölüm kelimesi kulağıma dolduğunda güçlü bir çığlık duymamla geriye sendeledim. Ne oluyordu cidden? Çığlıklar artmaya başlarken bakışlarım Jimin'e kaydı. Bu sefer korku dolu bakışları benim yüzümdendi ve yanıma yaklaştı.
Görüşüm bulanıklaşıyordu ve Jimin'in silüeti gittikçe küçüklüyordu. Bedeni zaten küçüktü ve onu görememek, bu çığlıklar arasında aklımı kaybetmeme yol açacaktı.
Çığlıklardan başka bir şey görmüyordum.
"Jin hyung?!" Jungkook'un telaşlı sesi uzaklardan gelirken gözlerimi açmaya çalıştım. İlk defa böyle oluyordu. Kendimi ilk defa böyle hissediyordum.
İlk defa saf korkuyu hissediyordum.
"Taehyung lanet olsun, şuraya gel!" Jungkook birilerine seslendiğinde onu tuttum. Onu öyle sıkı tuttum ki Jungkook'un acıyla inlediğini duyuyordum fakat umrumda değildi.
Vücudumda başka bir beden hissettiğim de nefesim kesildi, görüşüm netleşti.
Odamdaydım ve yalnız değildim. İki kişi vardı. Onlara arkadan bakarken o kadar çok korktum ki hareket dahi edemiyordum.
"Taehyung, lütfen!" diye yalvardı biri. Acı dolu sesi ardındaki korku, somut bir şeymiş gibi gözümün önünden geçince midem bulandı. Ne oluyordu cidden?
"Hepiniz yurtsuz, vatansız itlerin tekisiniz. Tanrı sizden nefret ediyor." güldü diğeri konuşması arasında. Sesi öyle çok korku verici, öyle iticiydi ki titredim. Gözlerimi kapattım ama bu onları görmeme engel olmadı. Onlara sırtımı dönsem bile görüyordum. Kanım çekildi, ellerim titriyordu.
"Lütfen Taehyung, daha yeni geldim. Ne olduğumu anlamak için zaman ver. Ne olur yapma." acı dolu inleme kulakları yakıp geçerken ağzım açık kalmıştı. Taehyung bıçağı onun boğazına sapladığında dahi öyle kalmıştım. Çocuğun boğazından akan kan Taehyung'u sevindirirken çıldırmamak için sabrediyordum.