Ve ben, orada, katil Kim Taehyung'un boyun girintimde uyumasına izin vererek ya hayatımın en büyük hatasını yapmıştım ya da hayatımı geri almıştım.---
3 gün sonra...
---
Sınıftan elimdeki defterleri sıkarak çıkarken derslere sövüyordum.
Evet, her ne kadar benim doğaüstü bilmem ne varlık olduğumu söyleseler de derslere giriyorduk ki bu dersler öyle matematik, fizik gibi değildi.
Gücümü bulmak için zihinsel eğitim dersleri alıyordum ancak bunun içinde, bizi sarhoş etmek gibi, doğal olmayan yöntemler kullanılıyordu. Bize bu tekniği gösteren öğretmenimiz bilinçaltımıza ulaşmak için beynimizi kullanmamamız gerektiğini, bu yüzden uyuşturucu ya da içki gibi materyallere başvurduklarını söylediklerinde içimden koca bir siktir oradan! patlatsam da az önce içmiş olduğum içkilerin şuan başımı ağrıtıyor olması bunun gerçek olduğunu belirten en büyük kanıttı.
Hocanın beynine sıçmak istiyordum!
Derslerin yanında kocaman bir problemim daha vardı ki bu beni daha da boşlukta hissettirmekten başka bir işe yaramazken, bu sorunun kanlı canlı başımda dikiliyor olması da beni ürkütüyordu.
Kim Taehyung, benim kollarım arasında uyumuştu.
Ve Kim Taehyung, o gün orada uyuduktan sonra bir daha karşıma çıkmamıştı.
Üç gün geçmişti, beni orada, uyuduktan sonra bırakıp gitmesinin üzerinden üç gün geçmişti. Sormak istediğim soruların haddi hesabı yokken o, hiçbir şey demeden uyuyup uyanmış ve kalkıp gitmişti. Cidden yüzüme dahi bakmadan gitmişti ve bu beni anlamadığım bir şekilde üzerken, içimde bir yerlerde eksik hissediyordum.
İlk defa biri yüzünden kalbimde bir acı hissetmiştim.
Sınıftan çıkıp odama doğru ilerledikten sonra kendi odalarından çıkmakta olan Jungkook ve Jimin'i görünce duraksadım.
Ve işte bambaşka bir sorunum daha! Jeon Jungkook, o gün yemekhanede tartışmamızdan sonra benimle asla konuşmuyordu. Jimin her ne kadar bana eskisi gibi davransa da, Jungkook hiçbir soruma cevap vermiyor, ne kadar özür dilersem dileyeyim kulaklarını tıkıyordu. Ve bunu gerçekten yapıyordu. Ne zaman konuşsam kulaklarını tıkayarak garip sesler çıkarıp oradan ayrılıyordu. Çocuktu ve Tanrı Çocuğu olması bunu asla değiştirmiyordu.
"Hey," dedim biraz çekinerek yanlarına doğru giderken. Jungkook benimle konuşmazsa konuşmasın, benim Jimin'im vardı. "Nasılsınız?"
"Hyung, partiye gelmiyor musun?" Jimin, sorumu görmezden gelip bambaşka bir soru yönelttiğinde kaşlarımı çattım. "Ne partisi?"
"Cadılar Bayramı partisi? Yoksa bilmiyor musun? Herkes bunu bilir ve katılır." Jimin, şaşkınlıkla bana baktığında büyük bir kahkaha attım. Hadi ama! O saçma şeyi kutluyor olamazlardı, değil mi?
"Jimin, cidden onu kutluyor musunuz? Yani olmayan şeylerin bayramını?" Benim komik bulduğum ve bence komik olan şeyleri söyledikten sonra kimse gülmeyince ben de gülümsememi kesip onlara baktım. "Bu çok saçma!"
"Hyung ben bir Elfim, Jungkook bir melez ve senin ne olduğun belli olmasa da doğaüstü bir varlıksın. Cadıları biliyor olman gerekmez mi? Hatta bu okulu onların kurduğunu, her yıl Cadılar Konseyinin okulu yenilemeye geldiğini biliyorsun sanıyordum. Cadılar Bayramımız ise onlara sunduğumuz yiyecekler ve müzikler, o kadar. İnsanlar gibi saçma sapan kıyafetler giymiyoruz sadece."