Gözlerim sımsıkı kapalı açmak istemiyorum. Korkuyorum birazda. Ama göz kapaklarım bana karşı geliyor bunu görmelisin diyor sanki. Ne kadar karşı koysam da olmuyor ağır ağır açılıyor gözlerim. Önce parlak bir ışık gözlerimi alıyor. Alışana kadar bakamıyorum ışığın geldiği yere. Birkaç denemeden sonra bakabiliyorum parlak ışığa, gözlerim acımıyor artık. Ama gördüğüm şey karşısında hayrete düşüyorum. Bir ışık kaynağı görmeyi beklerken etrafına ışık saçan beyaz bir kapı çıkıyor karşıma. Alabildiğine yeşil çimler arasında olağanca görkemiyle duruyor. Uzaktan görebildiğim kadarıyla sade bir kapı değil üzerleri oymalarla dolu ama seçemiyorum şekillerini daha iyi görebilmek için yavaş adımlarla kapıya yaklaşıyorum. Yanına vardığımda ilk büyüklüğü dikkatimi çekiyor. Nerden baksan iki katlı bina yüksekliğinde. Kapının boyutuna hayret ederken bu seferde üzerindeki oymalar dikkatimi çekiyor. Yaklaşıp bakınca korkuyla geri çekiliyorum. Bunlar anlamsız şekiller değil yüzlerce hatta binlerce insan yüzü. O kadar ustalıkla oyulmuşlar ki biranda gözlerini açıp benimle konuşacak hissine kapılıyorum. Ve bunu denemek istiyorum. Belki cevap alırım umuduyla yüzlere doğru soruyorum:
"Bu kapıda ne böyle ve burada ne işi var?"
Ama en önemlisi benim burada ne işim var? ve buraya nasıl gelmiştim? Tam bunları da soracakken içimi birden izlenildiğim duygusu kaplıyor. Buna sebep olan bana bakan binlerce surat değil başka bir şey anlam veremediğim. Etrafıma bakıyorum bir şey görürüm umuduyla ama uçsuz bucaksız bu yerde görebildiğim tek şey bu devasa kapı. Telaşlanıyorum birden, göremediğim ama varlığını tüm vücudumda hissettiğim şey korkutuyor beni. Kapıya doğru yöneliyorum bir anlık kaçma duygusuyla.
"Nerede bunun kolu?"
Lanet olsun bu kapının kolu yok nasıl açılıyor bu şey. Kapıyı açamayınca korkum daha da çoğalıyor. Ondan saklanacak hiçbir yerim yok çünkü. Daha da yaklaşıyor eskisinden hızlı koşuyor gibi.
"Hayır, lütfen git buradan, rahat bırak beni. Diye haykırıyorum. Ama gelmeye devam ediyor. Ağlamaya başlıyorum. Demek böyle ölecekmişim beni neyin kovaladığını bilmeden, nerede olduğumu bilmeden. Kapının önüne yığılıyorum ve sessizce gelmesini bekliyorum.
"Rüya uyan. Hey! Sana diyorum kızım. Utanmıyor musun dersimde uyumaya?
"Rahat bırak beni."
"Birde utanmadan rahat bırak beni diyor. Derstesin kızım çeki düzen ver kendine. Yürü lavaboya elini yüzünü yıka. Terbiyesiz.
Başımı yavaşça kaldırdım ve anlamsız gözlerle fizik hocamın suratına bakmaya başladım. Ne yapmıştım ben dersin ortasında uyuya mı kalmıştım? Çok garip uykumda yoktu halbuki. Ve o rüya neydi öyle?
"Kızım sana diyorum, aklını mı yitirdin boş boş bakıyorsun?"
Hoca endişeli gözlerle bana bakıyordu. Şok geçirdiğimi düşünüyordu herhalde. Sanırım geçiriyordum da. Aniden kafama dank etti. Dersin ortasında uyuya kalmıştım ve hoca tarafından azarlanıyordum. inanmıyorum tüm sınıfa rezil oldum. Daha da rezil olmadan cevap vermeliydim.
"Özür dilerim hocam daldığımın farkında değildim, diyerek ayağa kalktım ve herkesin bakışları üzerimde sınıftan çıktım.
Ders saati olması sebebiyle koridor boştu. Bende direk kızlar tuvaletine yöneldim. Kalbimin deli gibi çarpmasına aldırmayarak aynada kendime baktım. Ama az kalsın kalp krizi geçiriyordum. Ne olmuştu bana böyle? Sanki günlerce uykusuz kalmışım gibi bir halim vardı. Yüzüm hayalet görmüş gibi beyazlaşmıştı. Tamam beyaz tenliydim ama bu kadarı da fazlaydı. Bildiğin vampir olmuştum ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Rüya
FantasyGördüğü bir kabusla hayatı değişir mi insanın? İnanın bana değişiyor