“Rüya yemek hazır hadi gel.”
Gömüldüğüm ders kitaplarımın arasından kafamı kaldırdım. Okuldan geldiğimden beri ders çalışıyordum. Eskiden ders çalışmayı sevmezdim ama platonik aşık olmak insana her şeyi yaptırıyor. Onu düşünmekten canımı yediğim, kafayı sıyırma noktasına geldiğim bir gün ders çalışınca onu aklıma getirmediğimi fark ettim. Aslında bu güzel bir şeydi hem onu düşünmekten kurtuluyor hem de sınıf birincisi oluyordum.
“Rüya seni çağırıyorum duymuyor musun beni?”
Ses arkamdan geliyordu. Demek ki aşağıya inmeyince annem yukarı gelmişti.
“Özür dilerim anne. Dalmışım.”
“Ders çalışmaktan sıkılmadın mı? Yeter artık çalışma.”
Bu sözü gülmeme neden olmuştu. Komik bir şey mi dedim dercesine bana bakarken:
“Bunu diyen ilk ve son annesin sen”
O da gülerek:
“Hadi yemeğe gel. Soğuyacaklar.”
“Tamam geliyorum.”
Annemin arkasından merdivenleri inmeye başladım. Burnuma muhteşem yemek kokuları gelmeye başlamıştı. Bu kadın hem çalışıp hem de yemek yapmaya nasıl vakit ve enerji bulabiliyordu anlamış değilim. Demek ki annelik böyle bir şeydi. Aslında o benim öz annem değil. Çok genç yaşta ilk aşkıyla evlenmiş. Ama çocuğu olmayınca eşi onu terk etmiş. Sonra da annem beni evlatlık almış. Bunları bana hiç tereddüt etmeden daha küçücükken anlatmıştı.
“Başkasından duymanı istemem Rüya. Gerçeği benden duymalısın. Bunu bilerek yaşamalısın. Her gün yüzüne yalan söyleyerek bakamam anlıyor musun? ”
O zamanlar bu dediklerine anlam verememiştim ama büyüdükçe anlam kazanmıştı dedikleri. Yaşadığı onca şeye rağmen bir kez bile ağladığını ya da şikayet ettiğini görmemiştim. Beni öz kızıymış gibi tek başına büyütmüştü. Ben de bu iyiliğinin karşılığında gerçek ailemi ne aradım ne de sordum . sonuçta doğuran değil beni büyüten, bu yaşıma getiren, okutan, her derdimde yanımda olan oydu. Onu bırakıp diğerlerini arayamazdım. Ona bu haksızlığı yapamazdım.
Yemeklerimizi bitirmiş, masayı bile toplamıştık. Ben merdivenlere yönelince annem arkamdan:
“Rüya bana artık ne olduğunu anlatmayacak mısın?”
Şaşırmış gözlerle anneme baktım. Acayip derecede endişeli gözüküyordu.
“Neyi anlatmalıyım anne.” Sesim biraz titreyerek çıkmıştı.
“Neden bu kadar durgun olduğunu, neye üzgün olduğunu anlatmıyorsun? Seni bu kadar üzen şey ne Rüya? Gözümün önünde eriyip gidiyorsun. Bana anlatmalısın kızım, içine atmaktan vazgeç artık.”
Annemin sözleri karşısında göz yaşlarımı tutamadım. Ne kadar çabalasam da durduramıyordum. Beni böyle ağlarken görmesini istemezdim. Üzgün olduğumu da görmesini istemezdim ama yapamıyordum işte. Ben o kadar güçlü birisi değildim.
“Şşşşş ağlama bir tanem. Kıyamam ben sana. Ne olur anlat bana Rüya, belki yardım edebilirim. ”
Yüzüme uzanıp göz yaşlarımı silmeye başladı. Bana o kadar sevgiyle bakıyordu ki bu daha da ağlama sebep oldu. Artık sadece ağlamıyor olduğum yerde sarsılıyordum. Hemen kendine çekip sarıldı bana. Saçlarımı okşamaya başladı. Ama hiç bir şey demedi. Ağlamamın bitmesini bekliyordu sanırım. Ona daha önce bir çok kez söylemek istedim. Olan biteni açıklamak, kalbimin biraz da olsa rahatlamasını sağlamak istedim. Ama yapamadım cesaret edemedim buna. Ne zaman söylemeye çalışsam bir şey durdu beni. Ama bu sefer söylemem gerekiyordu. Paylaşmam gerekiyordu, acımı biraz da olsa hafifletebilmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Rüya
FantasyGördüğü bir kabusla hayatı değişir mi insanın? İnanın bana değişiyor