“Hmmm çok güzellll” dedim. İlk defa dondurma yemişim gibi mutlu ve heyecanlı çıkmıştı sesim.
Annemde gülümseyerek dondurmasını yiyordu. Moralimiz ne zaman bozulsa buraya dondurma yemeğe gelirdik. Burası bizim moral düzeltici yerimizdi. Herkesten gizlerdik burayı. Sanki bizden başka biri bilirse sihri bozulacakmış gibi gelirdi. Annem babası öldüğünde keşfetmiş burayı.
“O kadar mutsuzdum ki Rüya. Arabayı nereye sürdüğümü bilmeden kullanıyordum. Sonra burası çıktı karşıma. Gördüğümde o kadar şaşırmıştım ki kendimi masal kitabında zannetmiştim. Çünkü bu kadar güzel bir yer anca masallarda var olabilirdi. Hiç düşünmeden içeri girdim ve cam kenarı bir yere oturdum. Oranın sahibi bana ne menü getirmişti nede ne yemek istediğimi sormuştu. Direk önüme daha önce hiç tatmadığım dondurmaların olduğu küçük süslü bir kase koymuştu. Ben bunu sipariş etmemiştim demeye kalmadan kadın tezgahların arasında kaybolmuştu. Hiç unutmuyorum Rüya. Dondurmayı yediğim anda ne mutsuzluğum nede üzüntüm kalmıştı. Kendimi o kadar huzurlu hissediyordum ki ağladığımı bile fark etmemiştim. Ama acıtmıyordu kalbimi ağlamam. Huzuru bulmanın verdiği sevinçti o göz yaşları. İnanmayacaksın ama hıçkırıklarla ağlamama rağmen bir kere bile neyim olduğunu sormaya gelmemişti dükkanın sahibi kadın. Sanırım o da farkındaydı dükkanındaki sihrin. Sadece dondurmanın parasını ödemek için kasaya gittiğimde bana gülümsemişti. O anda anladım burası bundan sonra benim sığınağım olacaktı. Seneler sonra boşandığımda da gittim ve daha başka bir sürü üzüntüm içinde gittim ama artık tek gitmek istemiyorum Rüya ” başımı okşayıp minicik ellerimden tutup buraya getirmişti beni. Daha ilk anda vurulmuştum bu yere. Okuduğum masallardaki evlere benziyordu. Her yer çiçekler içerisindeydi. Masalar renkli renkliydi. Sandalyelerde öyle. Küçük kokulu mumlarla aydınlatılıyordu içerisi. Dondurmalarına ise ayrı vurulmuştum ve annemin dediği doğruydu. Burada menü falan yoktu. Oranın sahibi önünüze ne getiriyorsa onu yiyordunuz. Bence bir mahsuru yoktu. Yeni tatlar denemeyi hep sevmiştim. Anneme söz verdiğim gibi burayı hiç kimseye anlatmadım. Hatta Dilara’ya bile. Bazen annemden habersiz buraya gelirdim. Aras’a duyduğum karşılıksız aşkın üzüntüsünden kurtulabilmek için. Saatlerce ağlar üzüntümden kurtulurdum. Ama ne yalan söyleyeyim buranın sihri kapıdan çıkmamla yok olurdu. Eve varana kadar kalbim yeniden üzüntüyle dolardı. Dilara bazen Aras’a duyduğum aşkı çok abarttığımı söylerdi, onu takıntı haline getirdiğimi. Ama öyle değildi işte. Dışarıdan öyle gözüküyordu biliyorum. Salak gibi seviyordum onu. Hem de ne salakça. Görmezsem mutsuz olurdum. Görünce de utancımdan kalbimin deli gibi atmasından bakamaz, bulunduğu yerden kaçardım. Ahhh deliyim ben. Sonunda kafayı yedim herhalde.
“Aşık olmak güzel bir şeydir. ” dedi annem. Konuşarak beni düşüncelerimden ayırdığı için içimden teşekkür ettim anneme.
“Ama karşılıksız olmayınca, o da sana aşık olduğunda güzeldir bence.” Dedim. Benim böyle üzüldüğümü görünce söylediğine pişman olmuştu. Her halinden belliydi. Dediğini düzeltecek bir söz arıyor gibiydi. Onu daha da zora sokmadan lafı değiştirdim.
“Eve gidelim mi anne? Uykum geldi.” Dedim yalandan esneyerek. Uykum yoktu sadece eve gidip yatağıma gömülmek istiyordum. Zaten dondurmam bitmişti ve buranın sihri şimdiden geçmeye başlamıştı.
“ Tamam sen arabanın yanına git bende hesabı ödeyip geliyorum.”
Dışarı çıktığımda iliklerime kadar üşüdüm. Hava bu aralar benim moralim gibi bir anda değişiyordu. Yanıma montumu almadığım için kendime bir güzel sövdüm. Arabanın yanına gittim ve annemi beklemeye başladım. Annem gelene kadar donuyordum resmen. Sanırım bu sene kış erken gelecekti. Karşıdan annemin geldiğini görünce:
“Nerede kaldın anne? Çabuk arabayı aç.”
Çantasından arabanın anahtarlarını çıkarıp kapıları açtı. Açmasıyla arabaya binmem bir oldu. Annemde kendi yerine geçerken ben klimayı açmaya uğraşıyordum. Sonunda başarabilmiş –şu klimayı neden bu kadar karmaşık yaparlar anlamış değilim- sıcak havanın etkisiyle kutuplardan Hawaii’ye ışınlanmıştım.
Yola çıktığımızda ikimizde sessizdik. Annem radyodan açtığı şarkıyı dinliyordu. Ben ise dinliyor gibi yapıyordum. Kafam düşüncelerle o kadar doluydu ki ve ben o düşüncelere o kadar çok dalmıştım ki arabanın acıyla inleyen fren sesiyle kendime geldim. Ben daha ne olduğunu anlayamadan annem bir şeye çarpmamak için direksiyonu kırmıştı. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Bir anda soğuyan hava yüzünden yollar buzlanıp kayganlaşmıştı. Annem direksiyonu kırdığı için araba kaygan zeminde bir o yana bir bu yana dönüyordu. Korkudan çığlık atmaya başlamıştım. Annemin çığlıkları da benimkine karışıyordu. Sonra birden hayat ağır çekim akmaya başladı. Tıpkı aksiyon filmlerindeki arabanın kaza yapma sahnesindeki gibi. Ama aklımın ucundan bile geçmezdi bir gün o sahneyi benim oynayabileceğim. Kendimi bir an baş aşağı buldum. Demek ki arabamız takla atıyordu. Kırılan camların gözümün önünden geçtiğini görüyordum. Yavaş yavaş hiç aceleleri yokmuş gibi havada uçuşuyorlardı. Başım, kollarım vücudumun bir parçası değillermiş gibi savruluyorlardı. Arabamız birkaç kez daha takla attıktan sonra bir, iki metre sürüklenip durdu. Sonra hayat eski hızına dönüp havada uçuşan camlar yağmur gibi bir anda üzerimize döküldü. Kendime gelmeye çalışıyordum ama yapamıyordum. Sanırım başımı bir yerlere çarpmıştım. Gördüğüm görüntülere bile odaklanamıyordum. Sonra odaklanamama sebebinin sol gözümün görmediğinden olduğunu anladım. Başımdan akan sıcak bir şey gözüme doluyordu. Konuşmaya çalıştım ama olmadı. Sanırım… sanırım değil gerçekten ölüyordum. Bugün ikinci kez bu hisse kapıldığımı fark ettim. Sabahki olaylar şimdi o kadar eski geliyordu ki günler geçmiş gibi ama daha birkaç saat olmuştu. Gözümün önünden anılarım canlanmaya başlamıştı. Tıpkı film şeridi gibi. Şu dedikleri film şeridi olayı doğruymuş demek ki. Arkadaşlarımı düşündüm sonra annemi. Annem! Yan tarafa bakmak için başımı çevirmeye çalıştım ama o anda boynuma vuran acıyla inledim. Yavaş yavaş sağ gözümle gördüklerimde yok olmaya başlıyordu. Bilincimi kaybediyordum. Uyanık kalmaya çalıştım ama yapamadım. Tam gözlerimi tamamen kapayacakken son olarak gözüm bir görüntü kopardı bu hayattan. Arabamızın farlarının ışığında bana bakan bir yüzdü bu görüntü. Çok güzeldi. Tıpkı bir melek gibi. Belki de öyleydi. Ölüyordum sonuçta. Ama anlam veremediğim bir şey vardı. Nasıl bir insanın dudakları bu kadar güzel olabilirdi. Pespembe tıpkı pamuk şekeri gibiydi….
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Rüya
FantasíaGördüğü bir kabusla hayatı değişir mi insanın? İnanın bana değişiyor