Gökhan'la olan korkunç 2-3 haftalık ilişkimden sonra erkeklere biraz daha farklı bakar oldum. Açıkçası birilerine yaklaşmaya korkuyordum. O olay olduktan hemen sonra İstanbul'a halamın yanına geçmiştim. Ağzımı bıçak açmıyordu. Şokta gibiydim. Halam bir şeyler olduğunu anlamış olacak ki sorup duruyordu. İlk olarak ona üstü kapalı bir şekilde anlattım. Anlatmasaydım zaten düşünmekten beynim tümör falan üretecek hale gelmişti. Birileriyle konuşmazsam kendimi yerdim. Sonrada birlikte anneme anlattık. Annem bana kızmamıştı bile. Sadece benim için üzülmüştü, kendimi öyle yedim bitirdim diye. Bu beni birazda olsa rahatlattı. Annemin yanımda olması tamamen güven veriyordu bana. Zaten sonrasında da Gökhan'la ayrılmıştık. Daha doğrusu o beni terketmişti.
Sonunda okula geri döndüm ve tekrar boş hayatımı yaşamaya başladım. Sınıftaki arkadaşlarımla ikinci senede iyice kaynaşmıştık ve gerçekten birlikte çok eğleniyorduk. Okula gitmek için can atıyordum. Geçen yıl ki sıra arkadaşım Yelda'yla kafa yapılarımız çok uyumluydu o da benim gibi Supernatural hayranıydı ve sürekli her bölümden sonra dedikodu yapardık. Ayrıca o da benim gibi Linkin Park dinliyordu ve bu iyi anlaşmamızda en önemli etkenlerden biriydi. Ancak Yelda sınıfta kalmıştı. Geçen yıl kaynaşma aşamasında olduğumuz için fazla vakit geçirememiştik ve ikinci yılımızda da geçiremiyorduk. Yine de idare etmeye çalışıyordum. Yaz sonunda çıkmaya başladığı bir çocuk vardı, Ali Kağan. Yelda başta biraz çekinsede onunla birlikte olmayı kabul etmişti. Bende destekçisiydim açıkçası. Çocuk düzgün birine benziyordu.
O sene ki sınıf arkadaşlarımdan bahsetmek istiyorum size. 10.sınıftayken sıra arkadaşım ise ilk yılımda okula başlamadan, daha yazın tanışıp kaynaştığım kızdı. Yelda'yla olan ilişkimiz Deniz'le olan ilişkimizin yanında sönük kalıyordu biraz. Hem Deniz'le daha çok ortak noktamız vardı. Birlikte çok eğleniyorduk. Hatta Sibel'le olduğumda Deniz'le olduğumdan daha az kahkaha attım diyebilirim. Ama Deniz biraz bakımsız bir kızdı. O yüzden etrafında fazla erkek olmaz, sınıftakiler ise dalga geçerdi. Deniz'i sürekli savunur onun için tartışmalara bile girerdim.
Deniz'in dışında Mehtap vardı bir de.. Ah Mehtap.. O çok farklı bir kızdı. Kıvırcık, esmer hatun. Gerçekten marjinal diyebileceğiniz bir tip. Onu anlatmak kelimelerle olmaz. Tanımanız gerek. Sizi sever, ama belli etmez. En kötü anınızda kıçınızın dibinden ayrılmaz ama sinirli olduğunda size ana bacı söven bir kız. Bambaşka bir kız. (Açıkçası bu satırları yazarken onu özlediğimi farkettim. Sanırım bölüm sonunda onu arayacağım.) Onunla sürekli zaman geçirmesem de bütün sırlarımı, başıma gelen her haltı anlatacak kadar güvenirdim.
Bütün yılımı arkadaşlarımla eğlenerek geçirdim diyebilirim. Gökhan'la yaşadıklarım yüzünden erkek arkadaşlarımdan bile uzak duruyordum neredeyse. Bir kaç kez flört girişiminde bulunmuş fakat yapamayacağımı anlayınca uzak durmuştum.
Sonra nasıl olduysa bilmiyorum, daha doğrusu tam olarak hatırlamıyorum, bir çocukla konuşmaya başladık. İsmi Erhan'dı. Esmer bir çocuktu. Çok küçük olmayan hafif çekik gözlere sahipti. Bembeyaz dümdüz dişleri ve kalın dudakları vardı. Top gibi bir burnu olmasıda çok hoşuma gidiyordu.
Bana asılmıyor ya da iltifatlar edip şımartmaya çalışmıyordu. Bu yüzden onunla konuşurken rahattım. Zaten dokuzuncu sınıftayken aynı ingilizce kursuna gitmiştik, o benden bir yaş büyüktü ve ben onun benim yüzüme bile bakmayacağını düşündüğüm için tanışma girişiminde bile bulunmamıştım. Böyle bir şeye cesaret de edemezdim zaten. Reddedilme korkusu bana travma bile yaşatabilirdi. Ama şimdi arkadaştık. Benimle ilgilenmeyeceğini düşündüğüm için rahattım. Bir Gökhan daha çıkmayacaktı karşıma. Çıksa bile uzak duracaktım.
Artık yaz gelmişti ve biz her gün konuşuyorduk, iyice samimi olmuştuk. Erhan'la sohbet etmekten çok keyif alıyordum. Görüntülü konuştuğumuz zamanlarda oluyordu. Özellikle 2012 yılının ramazan ayında sahura kadar konuşur sabahta birbirimizi arardık. Ondan hoşlanmaya başlamıştım. Bunu kendime bile itiraf edemiyordum çünkü uzak durmak istiyordum. Kalbim başka şeyler söylüyordu her zamanki gibi. Aklıma gelse bile hemen fikri savuşturup başka şeylerle uğraşırdım. Bu fikri aklımdan çıkarmalıydım. Çünkü benimle ilgilenmezdi. İlgilense bile uzak durmalıydım. Erkekler kötüydü. İstekleri farklıydı.
O günlerde bir tiyatro klubüne mensuptum. Daha doğrusu yeni üye olmuştum. Yeni bir oyun sergilenecekti ben oynamayacaktım daha yeni olduğum için ama satmam için bana bir kaç bilet vermişlerdi. Satabildiğim kadar bilet sattım. Elimde bir kaç tane kalınca Erhan'a da sormaya karar verdim. O da arkadaşı İlhan'la geleceğini söyledi.
Biletleri vermek için onu görmem gerekiyordu ve bu ingilizce kursunda onu uzaktan yemelerimden sonra ilk olacaktı. Minibüs durağında onu bekliyordum. Elimde iki bilet vardı ve avuçlarım terlediği için biletleride sırılsıklam yapmıştım. Allahtan kağıt bilet değillerdi de hemen kuruyorlardı. Bir süre bekledikten sonra Erhan ve İlhan minibüsten inerek yanıma geldiler. Beni hemen eğilip öptü. Boyum kısa olduğu için biraz eğilmesi gerekmişti. Ben, beni öpmesinin şokunu atlatamadan konuşmaya başladı hemen.
"Ee naber?"
"İyiyim. Sen?" dedim içtenlikle gülümserken.
"İyiii. Biletleri alalımda gidelim artık biz. İlhan'ın babası acilen çağırıyor."
"Tamam peki. Toplam 20 lira." dedim hala sırıtırken.
"Tamam. Akşam görüşürüz. Kendine iyi bak İrem." dedi sırıtarak ve hızla yanımdan uzaklaştılar.
Eve dönüp üzerime mavi bir tişört geçirdim altıma da koyu renk bir kot pantolon. Annem, 7 yaşında ki kuzenim Eray ve ben evden ayrılıp tiyatro salonuna doğru yola çıktık. Yönetmenimiz beni kuliste istemişti, ayak işlerine, kostüm değişikliğine falan bakacaktım. Yoldayken aldığım mesaj kalbimi tekletti.
Erhan Acemoğlu: Kapıdan girince, en arkadan 5 sıra aşağıda sağdayız annen ve sana yer tuttuk. Acele edin kalabalıklaşmaya başladı.
Benim için yer tutmuştu. Yani bizim için. Kendimi kandırmamaya özen gösterdim. Ama bu yaptığı beni kulisten uzak tutmaya yetmişti. Gidip yanında oturacak ve onunla birlikte oyunu izleyecektim. Kulismiş, kostümlermiş umurumda değildi.
İçeri girdiğimizde hemen gidip yanına oturdum. Daha oyunun ilk sahnesi bitmeden Eray sıkılmaya başladı. Sahne arasında annem Erhan'a dönüp; "Eray'ı daha fazla tutamam burada. İrem sana emanet minibüs'e bindir. Dikkatli olun ben gidiyorum." dedi ve gitti. Üzülsem mi sevinsem mi bilemiyordum. Ama içimde hayra alamet olmayan bir heyecan vardı. İkinci sahneye üçümüz girdik ve çok geçmeden İlhan'ın telefonu çaldı ve dışarı çıktı. Uzun süre gelmeyince Erhan'a İlhan'ın nerede olduğu sordum. Bana acil bir işinin çıktığını ve gittiğini söyledi. Başbaşa kalmıştık. Son minibüsle eve gitmem gerekiyordu. Son minibüsüm saat 12 deydi ve saat 12 ye çeyrek vardı. Koşsam anca yetişirdim. Saatin farkına varamamıştım. Hala Erhan'ın yanında oturuyor ve gidemiyordum. Gitmezsem taksiye atlamak zorunda kalacaktım ve gece tarifesinin acısı acı turşu biberden farksızdı. Ama gidemiyordum. Yanında kalmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikayem
ChickLitSevgili şu anlık okuru olmayan günlük! Neden bir hikaye paylaşım sitesinde günlük yazıyorsun diye soracak olursan eğer, "Pek çok hikayenin yayımlandığı bu ortamda çoğu şeyin yapmacık olduğuna inandığım için yapıyorum bunu." derim. Çünkü gerçek olan...