Sevgili okurcuklarım, sizlere özürlerimi sunuyorum. Umarım beni affedersiniz geçen hafta bölüm yayınlamadığım için... Çok rahatsızdım. Deli bir salgın vardı bizim buralarda. Çoluk çocuk hep hasta, sağlık ocakları, aciller dolu. Millet hastalık kusuyor falan filan :P. Aslında bilgisayarımı alıp birşeyler yazmaya çalıştım ama bir paragraf ya yazdım ya yazamadım. Ne aklıma kuracağım cümleler geldi ne de o an ne hissettiğim. Gerçekten çok özür diliyorum sizlerden umarım beni affedebilirsiniz. iyi okumalar okurcuklar :P
İlişkimiz benim için mükemmelin zirvesindeydi. "Mükemmelin zirvesi" dedim kendi kendime. O gece olanlar beni rahatsız etmemişti. Pek birşey yaşamamıştık ama yinede ufak birşey olmuştu. Lafı uzatmayacağım. Göğüslerime biraz stres topu muamelesi yapmıştı. Rahatsız etmemesini bir kenara koyalım hoşuma bile gitmiş olabilir. Meme okşanması kimin hoşuna gider ki diye çok düşünürdüm önceden. Bazı durumlarda insanın hoşuna bayağı bir gidebiliyormuş o gün anladım bunu.
Erotik birşey meme okşanması. Erkeklerinde yumuşak şeyler hoşlarına gidiyormuş diye duydum. Bizde de yumuşak malzeme bol. Afedersiniz ama g*t göbek kavramında bahsediyorum. Harika değil mi ya ? Dana gibi yiyoruz, azıcık balık etli oluyoruz ve erkekler bundan bayağı bayağı hoşlanıyorlar. Her neyse mükemmel kadınsal özelliklerimizden daha sonra tekrar devam etmek üzere asıl konumuza geliyorum.
Gökhan'la yaşadığım şeyden sonra asla bir erkekle tekrar yakınlaşmayı düşünmüyordum. Gerçi Gökhan'la yaşamadan öncede düşünmüyordum... Kendi sözümü ikinciye çiğnemiştim. Fakat enteresan bir biçimde Gökhan'la olan şeyden pişman olduğum kadar olmamıştım. Korkmamıştım bile. Bu, sanıyorum ki onu tanıyor olmamdan ve ona güveniyor olmamdan kaynaklanıyordu.
O günün üzerinden tekrar konuşmamıştık okşama meselesiyle ilgili. Ama yaşadıklarımız aklımdan da çıkmıyordu. Öpüşme seansımız sırasında elleri belimde gezintiye çıkmıştı. Evet bu über, süper hoş birşeydi. Sonrasında elleri göğüslerimin altına daha da yükselmeye başlamıştı. Arada ellerini geri çekip kendini kasıyordu. Bunu neden yaptığını başta anlayamamıştım.
Bir ara yavaşça "Kötü birşey mi istiyorum?" diye sordu. Masum görünen ama kirli bir soruydu bu. Benim gördüğüm şeyse şehvetti. Dudaklarımın arasından sadece "Ben sana hayır diyemem." cümlesi çıktı. Sonrasında zaten tahmin edeceğiniz üzere memem stres topu oldu. Hala yaşadığım heyecanı hatırlarım.
"Mükkemmel" diye nitelendirdiğim ilişkimin yaklaşık beş ila altı ayı geride kalmıştı. Artık eskisi kadar mükemmel değildi. Öyle söylüyorum çünkü o dönemlerde kavgalarımız başlamıştı. Saçma sapan kıskançlıklar yapıyor, gereksiz sorunları ilişkimize yansıtıyorduk. Yinede bir şekilde bunu yürütmeye uğraşıyorduk.
Hem benim hemde onun için altı ay demek en uzun ilişkilerimizi yaşıyoruz demekti. Bundan sonrasını devam ettirmek ikimiz içinde rekorun rekoru olacaktı. Birbirimizden önceki en uzun ilişkilere gelirsek eğer; benim iki ay onunsa üç aydı. Başta gözüm korkmuştu o kızı geçemem diye. Hangimiz korkmadık 'beni ondan daha az severse' diye?
Neslişah. O kııza aşıkmış öyle söylerdi. Ne kadar can yakıcı olduğunu siz düşünün sevgili bacılarım.
Biz ilişkimizi tatlı kavgalarla sürdürürken bu sıradalarda. Sibel ve İlhan çıkmaya başlamışlardı. Onların daha sümüklü bir ilişkileri vardı. Sibel'i az çok tanımışsınızdır artık. Kendisi vurdum duymaz her önüne gelene güvenen saf ama bu saflığından utanmayan göğüsü dimdik dostumdur. Sibel'in bu özellikleri onun ilişkisine epey yansıyordu. İlhanda aynı Erhan gibi Sibel'i kısıtlıyor giyimine kuşamına karışıyordu.
Ancak iki ilişki arasındaki önemli fark şuydu; Sibel ve İlhan'da kısıtlayan taraf yalnızca İlhan'ken, bizim ilişkimizde dengeler eşitleniyordu. İkimizde birbirimize baş kaldırıyorduk. Sibel kısıtlamalara karşı çıkmıyordu demiyorum tabii. Ancak o asla İlhan'a karışmazdı. Bense; Erhan'ın yakın arkadaş çevresine bile tahammül edemediğimde bunu dile getirmekten çekinmezdim.
"Pişman mısın bu kadar kıskançlık yaptığın için?" diye sorarsanız eğer; evet. Çok pişmanım. O kıskançlıklar olmasaydı, o beni kıskanmaya başlamayacaktı. Belkide şu anda çok başka yerlerde olurduk. Belki ilişkimiz hemen biterdi... Çok enteresan bir durum.
İşte bu iki ilişki beraber kaynaşa koklaşa ilerliyordu. İki ilişki arasındaki farklardan bir diğeri ise; onlar sürekli dışarıda gezip duruyorlardı, ama biz evden çıkmıyorduk. Sürekli öpüşüp koklaşmaktan başka birşey yapmıyorduk. Hoş filmlere başlıyor ama sonrasında birbirimizin suratını emmeye koyulup filmleri hep yarıda bırakıyorduk. Sevgilimi öpmek deli gibi hoşuma gidiyordu tabii ama ben onunla fazladan birşeyler paylaşmak istiyordum. Bilirsiniz el ele yürümek, bir cafede saatlerce oturup sohbet etmek ya da çimlere uzanıp birlikte kitap okumak gibi romantik kızsal şeyler.
Erhan'la el ele yürümek güzeldi. Yanımdan erkekler geçtiğinde beni diğer yanına savurana kadar. Erhan'la bir cafede oturamazdık, çünkü cafelerden nefret eder sadece evde oturup çay içmeyi severdi. Erhanla çimlere uzanamazdık, çünkü uzanında aklına üzerime çıkmak gelirdi.
Ben bütün bunlara rağmen onun yanında durmaya bayılıyordum. Arada yaptığı esprileri, konuşurken seçtiği kelimeler, nefesi, kokusu sanki ruhumu bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Herşeye rağmen ilişkimizdeki kötü unsurları görmezden gelerek harika bir şekilde devam edebiliyordum.
Ancak yaz gelmeye başlamıştı ve Erhan'ın kıskançlıkları daha da artacakmış gibi görünüyordu. Şort, etek ya da uygunsuz elbiselerimi şimdiden atmam gerektiğini söylemişti. Bunu ilişkim için göze alır mıydım bilmiyorum.
Hayatım boyunca serbest büyümüştüm. Annem rahat bir kadındı. Beni sıkmaz, "Ne istersen onu yap kızım sadece kendine dikkat et." derdi. Böyle bir annem olduğu için o kadar müteşekkirimki rabbime...
Annemin bu tavrıyla herşeyi yaşayarak öğrendim. Deneme ve yanılmayla. Bazen bana kızsada yine istediğimi yapmama izin verirdi. Ben annemin, o konularda haklı olduğunu öğrendikçe hata yapma oranımda azalırdı.
Bu kıyafet konusunda da aynıydı. "Onu giyme kızım önün açılır rahat edemezsin.", "Üstüne hırka al yavrum geç dönersen giyersin.", "O çok uzun olmuş senin boyun kısa zaten çıkar şunu." gibi. Ama en sonunda ben yine ne istersem onu giyerdim. Babam dahil buna karışmazdı.
Her babanın olduğu gibi onunda "çok dar", "çok kısa", "çok ince" gibi terimleri vardı. Ama hiçbir zaman "Hayır baba, ben bunu giymek istiyorum lütfen." dediğimde bana karşı çıkmazdı.
Erhan benim tüm hayatıma toptan bir değişim getiriyormuş gibi hissetmiştim bana bunları söylediğinde. Eğer onu dinlememi istiyorsa bütün dolabımı en baştan düzmesi gerekiyordu ve bunu yapamayacağını ikimizde adımız gibi biliyorduk. İlişkimizde sarsıntıların başlangıcıda burada olmuştu zaten. Tek başıma edep yerlerimi örtmeye aklım yetmiyormuş gibi bana bunları söylemesi aynı zamanda gururumuda incitmişti.
Gel gelelim Erhan'dan vazgeçemezdim. Onu deli gibi seviyordum ve kırmadan bir orta yol bulmam gerekiyordu. Ya ben bütün yaz çıldıracaktım ya da o. Aşk fedakarlık isterdi değil mi? Peki bu fedakarlık karşılıklı olur muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hikayem
Literatura FemininaSevgili şu anlık okuru olmayan günlük! Neden bir hikaye paylaşım sitesinde günlük yazıyorsun diye soracak olursan eğer, "Pek çok hikayenin yayımlandığı bu ortamda çoğu şeyin yapmacık olduğuna inandığım için yapıyorum bunu." derim. Çünkü gerçek olan...