2. Bölüm

408 27 8
                                    

Evrakları alıp salona getirdim kendime her zamankinden daha sert bir kahve yaptım deliren ruhumu dinginleştirmek için Enigma The eyes of truth parçasını açtım her şey hazırdı ben hazır değildim geniş çerçeveli çerçevesi siyah gözlüklerimi gözüme taktım normalde kullanmam gerekiyordu ama gözlerimi gizlediği için  günlük hayatta tercih etmiyordum gözlükleri.

İlk olarak evraklardan dosyalanmış ve biraz sararmış olanı dikkatimi çekti. Uluslar arası bir evraktı üzerindeki yazılar Romenceydi. Annem ileri düzeyde Romence konuşuyordu zaten bir üniversitede hocaydı onun sayesinde ben öğrenmiştim romenceyi daha doğrusu bana ısrarla öğretmişti.

Evrağı elime alınca ilk şok dalgasını hissettim içimde ekrakta aynen şöyle yazıyordu.

‘İsim: Angelica Ana

Soyisim: Alcaide

Doğum yeri : Romanya

Doğum tarihi: 1955

Türkiye’ye gidiş sebebi : İstanbul üniversitesi Romen dili ve edebiyatı okutmanlığı.

Unvanı: bilim insanı.’

Bu belgeden üç nüsha çıkarılmıştı Romence ,Türkçe ve İngilizce. Uluslar arası geçiş belgesi gibi bir şeydi sanırım. Asıl şokum ise benim annem bir Romenmiydi? Adı da Gülten değil, Angelica Ana idi öylemi. Kafam allak bullak olmuştu neden gelmişti ki Türkiye’ye. Gelmiş miydi yoksa gönderilmiş miydi?

İlk görev yerinin İstanbul olduğunu biliyordum daha sonradan Ankara ve İzmir de farklı alanlarda görev yapmış ve emekli olmuştu. İstanbul da iki sene filan kalmıştı. Anlatmıştı bana hepsini ama Romen olduğunu neden saklamıştı ki.

Belgelerin düzenlenme tarihi 1985 yılına ait yani 30 yaşındaydı Türkiye’ye geldiğin de. babamla İstanbul da tanıştıklarını ve bana hamile kaldığı için hemen evlendiklerini biliyordum.1987 aralık ayında da ben gelmiştim dünyaya. Bunların hepsi bir düzmecemiydi yoksa annem babamı gerçekten sevmiş miydi ya beni? Yoksa bizleri sırrını kullanmak için bir paravan gibimi kullanmıştı.

Bir başka bir belgeye ilişti gözüm bu belgede Türkiye’ye geldikten 6 ay sonra düzenlenmişti isim ve soy isim değişikliği yapmıştı mahkeme kararı ile nasıl bu kadar çabuk vatandaşlığa geçmişti ki. Ardından babamla evlenmişti zaten.

Kafam o kadar karışmıştı ki saatlerce dosyalarla boğuştum resmen. Kapının çalmasıyla irkildim ama açmayacaktım daha öğrenmem gereken şeyler vardı. Kapının deliğinden baktım Suat’tı gelen hiç çekemeyecektim zaten onu evde yokmuş gibi davrandım. Belki telefonuma da ulaşamadığı için endişelenmişti bilmiyorum ama açmadım kapıyı. Ağır adımlarla kağıt yığınlarının olduğu yere doğru yöneldim.

Hiç bir şey okumuyordum sadece düşünüyordum annemi düşündüm mükemmel bir kadındı harika bir güzelliğe sahipti iyi dövüşürdü bana dövüşmeyi de o öğretmişti. Ve çok güzeldi inanılmaz bir çekiliğe sahipti ondan etkilenmeyecek ne bir kadın nede bir erkek vardı. Bir ayrıntı dikkatimi çekti biranda Ahmet beyinde karşı konulmaz bir çekiciliği vardı ve tabi ki o avukatın da güzellik demiyorum farklı bir şeydi bu hem de çok farklı.

Bunu anlatamayacak olmam beni mahfediyordu nasıl bilgi alacağım konusunda hiçbir fikrim bile yoktu. Çocukluk arkadaşım ve aynı zamanda üniversiteden bölüm arkadaşım olan Duru’yu aramak istedim. Duru benim en yakın arkadaşımdı ve kimsesiz bir kızdı okulda tanışmıştık duru ile annem benimle ilgilendiği kadar Duru ile de ilgileniyordu  birlikte dövüş dersleri alıyorduk ve o kızda doğuştan gelen inanılmaz bir yetenek vardı dövüşe karşı ona hep hayran oluyordum bu konuda. Bu olaylar çıktığından beri onunla görüşemiyordum onu ölesiye aramak istesem de arayamıyordum. Onu tehlikeye atmaktan çok korkuyordum.

Delirdiğimi düşünsem de Duru da normal değildi hiç oda çok çekici ve güzeldi ve onda sanki bir tılsım vardı büyü gibi. Tılsım diyince aklıma geldi biranda sedef kutu onu açtım hemen içerisinde çok şık bir kolye vardı ve kolye bana çok tanıdık geliyordu. Duru dedim ‘bu duru’nun kolyesinin aynısı’. Allah’ım ne oluyordu böyle nasıl bir saçmalık nasıl bir rüya bu.

İki kişi öldü ve benim hayatımın geldiği nokta tam anlamıyla rezalet gücümü bilmiyorum kuralları koyanları bilmiyorum peşimde birileri var ise onları da bilmiyorum.Kolyeyi sehpanın üzerine bıraktıktan sonra mühürlenmiş bir mektup dikkatimi çekti usulca ona uzandım. Artık direncimi kaybetmiş hayatla bağımı koparmıştım, sanki ben 2 kişiydim ve tanışmadığım diğer yarımla tanışıyordum. Mektuptaki mührü söküp usulca okumaya başladım ;

‘canım kızım Eylül’üm,

Benim biriciğim sonbahar ışığım. Bu mektubu okuyorsan eğer seni sakındığım her şeyin ortasın da kalmışsın demektir. Demek ki artık öğrendin gerçek kimliğini. Seni hep uzak tutmak ve bundan korumak istedim ama içinde ki gücün fazlalığı ve auranın yüksekliği yüzünden  bununla baş başa kalacağın korkusu hep oldu içimde. Evet güzel kızım sen bir Bekçisin. Bu bir kaderdir bazen iki bekçiden bile normal bir insan dünyaya gelebiliyor tıpkı. Ahmet amcanın kızı Sezen gibi. Sen melezsin yavrum ama senin kaderin çok farklı yazılmış hepimizden farklı…

Dostum Ahmet benim Romanyadan arkadaşım, seni ona emanet ettim. Çünkü seni en iyi o gözetirdi onun Bekçilik kabiliyeti farklıydı kızım çok güçlüydü. Ama bu düzeni değiştirebilecek kadar değil. Kızım sen çok özelsin öncelikle bunu bilmeni istiyorum. Sana bıraktığım sedef kolyeyi boynundan çıkarma kızım o kolye sen ve avcın arasında ki tek bağ olacak, sen kolyeyi taktığın andan itibaren avcı seni bulacak ve avcını görünce sakın şaşırma senin avcın arkadaşın Duru kızım.

Avcı bekçiye sadakat yemini ile bağlıdır ve yalnızca ona güvenebilirsin. Aranızda ki sadakat yeminini ancak bir kara büyü bozabilir. Yalnız bu kara büyü kayıp ada mu ile birlikte kayıplara karıştı. Ama yine de temkinli olacak ve korunma büyüsü yapılmış bu kolyeleri boynunuzdan çıkarmayacaksınız kızım.

Resmen bekçi olduğunu ilan edeceğin ritüelden sonra çok dikkatli olmalısın. Görünüşün değişecek ve bu yeni görünüş senin bekçi olduğunu ilan edecek bu yüzden avcın yanı Duru, çevrendeki herkese bir büyü yapacak bu yüzden değişiminde ki tuhaflıkları senden önce herkes benimseyecek. Unutma kızım, kimin peşinde ve ne form da hayatında olduğunu bilmiyorsun bu yüzden herkese temkinli yaklaş ve ne olursa olsun çok dikkatli ol yavrum. Seni çok seven annen

Angelica Ana.                                                              ‘

 

Çok güzel, ben bir bekçiyim benim bir avcım var birilerinden kaçıyorum ama kimden kaçıyorum tamam anladım da tüm bunlar ne uğruna ne için! Birazda olsa rahatlamıştım ama yalnız değildim, hala her şey şaka gibi gelse de denemekte bir zarar görmüyordum bazı şeyleri. Hemen kolyeyi elime alıp boynuma taktım ve aklımdan Duru’yu geçirdim.

Bunu çok bilinçli yapışım beni şaşırtmıştı sonuçta kolyeyi nasıl kullanacağımı bilmiyordum. Kalkıp bir kahve daha yaptım kendime bütün ip uçlarını birleştirmeye çalışıyordum. Kim bekçi yada kim düşman kestiremiyordum ve düşmanımın gücünden ve kimliğinden habersiz oluşum tedirginliğimi arttırmaya yetiyordu. Ben düşüncelerle boğuşurken kapı çalındı usulca delikten baktığımda gördüğüm kişi beni şoka sokmuştu. Kapıda duran kişi Duru’dan başkası değildi.

medyada suatın sıfatı bulunuyor arkadaşlar bir bakıverirsiniz :)

BekçiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin