Odaya dolan ışığın büyüsüne kapılmış gibiyim yerden kalkan tozlar birer küçük melek veya kar tanesi gibi odanın içerinde dolanıyor. Odada ki her bir alanı keşfedercesine olduğum yerde yatıyorum. Hafif aralık bıraktığım pencereden içeri süzülen ışık huzmeleri ‘günaydın’ dercesine yüzümde ellerimde dolanıyor kavurucu bir sıcağın habercisi gibi bu sabah güneş yataktan kalkmak istemesem de gitmek zorun da olduğum işim geliyor aklıma…
‘ Çık o hayal aleminden artık! ‘ iç sesimle savaşmak, yeni bir gün yeni bir totem ya da yeni bir kaos..özenle düzenlenmiş küçük bir eve sahibim küçük bir oda ve salonum Amerikan mutfağı hiç anlayamasam ve sevmesem de Amerikan mutfağı olan küçücük bir evim var. yatak odamda çift kişilik yatağımın tam karşına denk gelen ikili gök mavisi renginde üzerini rengarenk yastıklarla süslediğim bir dinlenme koltuğum var odamın penceresi komple duvarı kapsadığı gibi buradan da o muazzam bina manzaralarını izleme fırsatı buluyorum. Yatağın sağ tarafında aileden kalma beyaz büyük bir dolap duruyor üniversite için bu şehre geldiğim yıllarda anneme yaptığım yoğun baskılar sonucu bu dolabı almıştım zaten kullanılmıyordu, bu dolap da beni çeken bir şey vardı belki eskinin samimiyetini, emeğini taşımasıydı beni çeken bilmiyorum. Çift kişilik yatağımın iki tarafında da duvara monte ettirdiğim etajerlerim duruyor üzerinde bit pazarından aldığım satıcının hakkında türlü rivayetler türettiği gece lambalarım duruyor çok kalabalık bir odaya sahip değilim halı sevmiyorum duruluk ve sadelik beni rahatlatıyor. Mesela nevresimlerimde beyazdan başka renk kullanmıyorum, bu sabahta bembeyaz çarşafları ezercesine doğruldum yine yatağımdan, huzursuzca kalktığım yatağımdan pencereye yönelmem 2 saniyemi almadı. Ciğerlerimi dolduracak mis gibi bir havanın hayaliyle açtığım bu pencerem her sabah olduğu gibi beni yine yoğun egzoz ve bacalardan çıkan karbon monoksit gazı ile karşıladı. Şaşırmıyorum artık İstanbul’a yerleşeli yaklaşık 6 sene geçmişti üniversite iş hayatı derken yıprandım aslında beni yıpratan buranın keşmekeşinden başka hiç bir şey değildi ya neyse.
Sürünerek banyoya attım kendimi yüzümü yıkadıktan sonra kafamı kaldırıp her sabahki ritüelimi yerine getirmem gerekiyordu.’ Güzel bir gün ‘ aslında günlük hayatında çok yalan söyleyen biri değilim hatta pek başvurduğumda söylenemez tabi ki sabah ritüellerim hariç bu bir nevi kendimi güne hazırlama senfonisi benim için. Banyodan çıkıp yine bit pazarından aldığım müzik setine en sevdiğim kaseti yerleştirdim ‘Beethoven fur elise’ bu sıkıcı şehirde güne başlamak için en iyi yollardan biri sanırım bu; klasik müzik.
Sanki ortaçağdan günümüz kargaşası ve kaosunu görmüş gibi notalar, yumuşak naif suyun üzerinde yüzer gibi. Mutfağa yöneldim usulca güne merhaba kahvesini hazırlamak için şekersiz ve sütsüz sert bir kahvenin yerini bende hiç bir şey tutamaz buda benim kokainim sanırım. O an biranda gözüm saate ilişti saat 07:00 tamı tamına bir buçuk saatim kaldığını fark edince 3 yudumda kahvemi bitirdiğim gibi banyoya koşturdum kendimi sıcak suyun altına bıraktım duş almam yaklaşık 15 dakika sürmüştü saçlarımı kurutup hazırlandığımda daha vaktim olduğunu fark ettim işe bugün yürüyerek gitme kararı aldım nasılsa evimle işim arası yürüyüş mesafesi yarım saatti ve otobüsle de zaten 15 dakika sürdüğünden en iyisi yürümekti.Mesaiden 15 dakika önce ofise kapanmaktansa yürüyüşün tadını çıkarabilir hem de biraz spor yapmış olurum diye düşündüm
Dışarı da kavurucu bir günün alarmı varken içimden bir ses şemsiyemi almamı söylüyordu sanki yağmur yağacak gibi kendi kendime gülsem de çantama şemsiyemi aldıktan sonra hızlı adımlarla evden ayrıldım. Kulağıma kulaklığımı taktım yürümeye başladım yine efsanelerden bir tanesi kulağımda Dying tears bleed for us eşliğinde ara sokaklardan iş yerine yürümeye koyuldum. Biraz daha ilerlediğimde ara sokaklardan birinde bir şeyler olduğunu görmem çok uzun sürmedi Arnavut kaldırımlarını ezercesine adımlarımı hızlandırmaya başladım ne olduğunu merak ediyordum saat daha sabahın sekiziydi bu saatte ne olmuştu da ortalık birden bu kadar karışmıştı. Ben hızlanmaya başladığım sırada bulutların karardığını fark ettim yağmur geliyordu sanki. vay be dedim içimden ‘kızım sen bu 6. His olayında aştın artık’ biraz daha ilerlediğimde donup kalmıştım. Yirmili yaşlarının sonunda bir genç kız yerde öylece cansız bir şekilde yatıyordu. Zavallı kız vahşice öldürülmüştü kolların da ve bacakların da derin kesikler vardı defalarca bıçaklanmış ve kızın ağzı dikilmişti ne diyeceğimi bilemedim şoka girmiştim adeta, etrafıma bakındığımda çevremde ki insanlarında benden farkı yoktu herkes donmuş bir şekilde kıza bakıyordu.