Park Jinyoung is one of a chameleon

830 83 29
                                    

Kelime sayısı: 852

~○~○~○~○~○~○~○~   
O günden sonra Jackson, Jinyoung'un evine giderken sıkıntı ve stres duymadı. Park Jinyoung düşÜndüğünün aksine duyguları olan ve tepki verebilen bir insandı. Konuşmaması bunu değiştirmiyordu. Fizik öğretmeni momentum konusunu anlatırken bunları düşünmek iyi bir fikir değildi ama odaklanamıyordu. Gözlerini elinde döndürdüğü kaleme dikti.

Belki de konuşmasına gerek yoktu. Park Jinyoung o güzel gözleriyle bütün her şeyi anlatabilirdi. Jackson sadece onlara nasıl bakması gerektiğini bilmiyordu. O günü anımsadı. Demek Jinyoung kandan korkuyordu. Acaba buna ne sebep olmuştu. Konuşmamasının nedeni bu muydu? Geçmişte neler olmuştu?

Hepsini bilmek istiyordu ama bunu Jinyoung'dan öğrenebileceğini sanmıyordu. O...bunun için çok sessizdi. Babasına da soramazdı. Çünkü adamdan feci halde korkuyordu. Geriye Jinyoung'un annesi ve Yugyeom kalmıştı. Annesi belki onunla bu konuları konuşmak istemezdi. Ne de olsa çocuğu geçirdiği travmatik olay yüzünden, beş yıldır konuşmuyordu.

Jackson ofladı ve yüzünü ellerine gömdü. Yugyeom'a sormak en iyi seçim gibi duruyordu ama onunla da muhattap olmak istemiyordu. İçinde Yugyeom'a karşı oluşan nefretin sebebi neydi bilmiyordu. Yugyeom kötü bir insan değildi. Hatta iyi bir arkadaş olabilirdi. Göz devirdi ve güldü. Zaten iyi bir arkadaş, harika bir arkadaş... Jinyoung onunla konuşurken hep mutlu, onunla gerçekten konuşuyor...ona bir şeyler anlatıyor. Yugyeom, Jinyoung'un sırdaşı. Oysa kendisi sadece günde bir saatliğine gelen biri. Kendine terapist falan diyemiyordu. Çünkü Jinyoung üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktu. O geliyordu, saçmalıyordu ve gidiyordu. Kendi kendine düşündü, Acaba ona Yugyeom kadar yakın olabilsem... Aniden neden Yugyeom'u sevmediğini anladı. Park Jinyoung, Yugyeom'la çok yakındı. Jackson kıskanıyordu. Beyninde sirenler çalmaya başlayınca Jackson aniden alnını masaya dayadı ve gözlerini kapadı. Yanakları kızarıyordu.

"Bay Wang. Momentum nedir?" Jackson kafasını aniden kaldırdı ve dün okuduğu sayfaları zihninde canlandırdı. Öğretmeninin yüzündeki hayal kırıklığına uğramış ifadeyi görünce derin bir nefes aldı ve Mark'a döndü. "Lütfen yerinize oturun Bay Wang..." Jackson adam arkasını döner dönmez aklına gelen kelimeleri sıra sıra hızlıca söylemeye başladı. "Bir cisminin kütlesiyle hızının çarpımına momentum denir. Momentum vektörel bir büyüklüktür. Hızla kütlenin çarpımı momentumu verir." Adam arkasını döndü ve gülümseyerek Jackson'a baktı. "Bir an favori öğrencim dersimi dinlemiyor diye korktum." Jackson yavaşça başını salladı. "B-ben dinliyordum sadece biraz başım ağrıyor." Adam dudaklarını yaladı. "Revire gidebilirsin."

Jackson başını sallayıp bilerek sendeledi. "M-mark gelebilir mi acaba?" Mark ayağa kalkıp kolunu Jackson'a sardı ve adamın onaylamasıyla onu sınıftan çıkardı. Arkalarından kapıyı kapadığı an onu gülerek itti ve omzuna vurdu. "Aptalın tekisin." Jackson sırıtıp omuz silkti ve onu elinden tutup çatıya çıkardı. "Ne düşünüyordun?" Jackson cevap vermedi ve Mark'ı oturtup kucağına yattı. "Sence..." "Bence ne?" Mark tek kaşını kaldırdı. "Sence Jinyoung beni ne olarak görüyordur?" Birkaç saniye bakıştılar.

Tuhaf bakışmaları Mark'ın kahkahasıyla kesildi. Jackson yüzünün kızardığını hissediyordu. "Hey! Ne gülüyorsun?" Mark zar zor konuşabildi. "S-sen...bu çocuktan...etkilenmediğine...emin misin?" Jackson aniden kalktı ve kaşlarını çattı. "N-ne alakası var?" Kafasına yavaşça vurdu ama Mark gülmeyi kesmedi. "Ahh tanrım kızarıyorsun...derste de onu mu düşünüyordun?" Jackson kafasını başka tarafa geçirdi. "Sus..." "Onu düşünüyordun!" Mark tekrar kahkaha attı. "Hayır bak etkilenmek değil sadece...nasıl konuşmadan durabiliyor?" Mark sakinleşince omuz silkti. "Ben de sen yokken pek konuşmuyorum." Jackson başını sağa sola salladı. "Hayır bak beş yıl boyunca...tek kelime etmemiş. Bunu...nasıl yapıyor? Duygularını başka nasıl ifade edebilirsin ki?" Mark dudaklarını yaladı. "Kağıtlara yazıyor demiştin." Jackson başını salladı. "Evet ama sadece Yugyeom'la konuşurken. Normalde hiçbir şey yapmıyor. Ya kitap okuyor...ya da kitap okuyor." Ofladı. "Jackson ona kaç gündür gidiyorsun ki...daha bunları söyleyebilmek için yeterince bilgi sahibi olduğunu düşünmüyorum. Belki de herkesle bu şekilde konuşuyordur ama sen sadece Yugyeom'la konuşmasını görmüşssündür? Bilemezsin. Biraz daha zaman ver. Ayrıca sınıfta neden Yugyeom'a, onu öldürecek gibi bakıyorsun?" Jackson omuz silkti. Nedenini söylemek istemiyordu, o yüzden öylesine şeyler mırıldandı. "Onu oldum olalı sevmedim." Mark inanmışa benzemiyordu. Yavaşça başını salladı. Görünüşe göre üstelemeyecekti.

Jackson'ın telefonu çalmaya başlayınca yerinde kıpırdandı ve elini cebine sokup ısrarla çalan telefonu açtı. "Alo?" Mark tek kaşını kaldırdı. Kimin aradığını bilmek istiyordu. Jackson işaret parmağını kaldırarak bir dakika dedi. "Merhaba Bay Wang. Akşam bir davetimiz var. Saat altıdan önce gelme gibi bir olanağınız var mı?" Jackson Mark'a döndü. "Bundan başka dersimiz var mı?" Mark başını sağa sola salladı. "Evet. Evet gelebilirim. Kaç gibi geleyim." Kadın duraksadı. "Saat bir...Bayan Park dörtte gelmenizin iyi olacağını söyledi. Tabi müsaitseniz." Jackson mırıldandı. "Evet...müsaitim. Gelebilirim." "Park ailesi adına size teşekkür ediyorum. Bay Park'a bugün erken geleceğinizi bildireceğim." Telefonu kapadı.

"Mesaim çıktı." Jackson, Mark'a döndü. "Gitmene izin vermeyeceğim!" Gülmeye başladı. Jackson göz devirip ona sarıldı. "Verme~" Mark aniden geri çekilip ona baktı. "Şey...O ses senden mi çıktı?" Jackson kahkaha attı. Bir saat daha oturdular ve Jackson gitmesi gerektiğini söyleyip kalktı. Park Jinyoung'un evi okuldan uzaktı. Yani zaman kaybedemezdi.

Otobüse binip gözlerini yumdu. Başına aniden bir ağrı girmişti. Sanki oraya gitmesi iyi bir fikir değilmiş gibi hissediyordu. Ama umursamadı. Otobüsten inip eve yürüdü.

Eve girdi ve Jinyoung'un odasının kapısını tıklattı. İçeri girdiğinde Jinyoung elindeki deftere sıkıca sarılmış ve dizlerini kendine çekmişti. Jackson onu öyle görünce hemen yanına gitti. "J-jinyoung?" Jinyoung onu gördüğü an defteri aniden örtünün altına sokup eliyle kapıyı gösterdi. Jackson çatık kaşlarından ve kıstığı gözlerinden sinirli olduğunu anlamıştı.

Hızlıca başını sallayıp odadan çıktı ve karşı duvara yaslandı. Yanlış bir şey yapmamıştı. Kapıyı çalmıştı ve ona zaman vermişti. Kafasını geriye atıp ofladı ve kendi kendine mırıldandı. "Park Jinyoung dengesizin teki."

~○~○~○~○~○~○~○~   
💚
-Light

muteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin