Sorunlar üstüme üstüme geliyordu. Anksiyete sorunum ruhumun karanlık kuyusuna kazınmış gibiydi. Ne olacaktı, ne istiyordum, amacım neydi bilmeden ilerliyordum. Bir şekilde hayatta kalmaya devam ediyordum. Yürüyordum. Ama hiç yön değiştirmeden, yön değiştirmeyi düşünmeden yürüyordum. İlerlediğim yolun sonunda bir uçurum vardı. Ve ben bunu düşmeye bir adım kala görüyordum. Şimdi, seçim benimdi. Ya o son bir adımı atardım, anksiyete de sorunlar da, OKB'de (Obsesif Kompülsif Bozuklukta) benimle birlikte toprağa gömülür, yok olurdu. Ya da ben dünyaya inat, direnip yaşamaya devam ederdim. Dedim ya, "Uçuruma Bir Adım Kala"...
Size biraz kendimi tanıtmak istiyorum ki ben anlatırken siz kafanızda kurabilin. 15 yaşındayım. Aslında size göre, yada diğer genç kız arkadaşlarıma göre mutsuz olmak için hiçbir sebebim olmayabilir. Neden mi? Çünkü yaşıtım kızlara göre "genelde" mutluluk fiziki yapının güzel olmasından ibaretti. Aslında pek güzel değildim. Belki de öyleydim. Evet, güzeldim. Doğal kızıl, uzun, dalgalı saçlarım, orta boy açık yeşil gözlerim, açık kızıl kaşlarım, dolgun sayılabilir dudaklarım, düzgün dişlerim, uzun kirpiklerim vardı. Kaşlarım, saçlarım ve kirpiklerim oldukça gürdü. Sanırım tek sorun 1,72 boyunda ve 54 kilo olmamdı. Çok zayıftım. Ama sanırsam bana zayıflık yakışıyordu.
Adaletsizlik yapıldığında kendimi tutamaz ağlardım. Hayatta sinirlendiğim kavramları genelleyecek olursak: Laubalilik, ciddiye alınmamak, yanlış anlaşılmak. Biri laubalilik yaptığında, ciddiye alınmadığımda ve yanlış anlaşıldığımda kafayı yiyordum. Beni sakın o soğuk nevale buz kütlesi kutup ayılarından sanmayın. Ben sıcakkanlıyımdır. Ayrıca gülmeyi çok severim. Sadece bunların aşırıya kaçması laubaliliğe giriyor ve bu beni sinirlendiriyor. Bu son sıkıntılardan önce de aşırı komik bir kızdım. Her neyse... Aşırı alıngan ve sinirli olmam dışında tüm iyi vasıfları üzerimde bulunduruyordum.
Senin neden anksiyeten var, neden okb'en var diye soranlar vardır elbette ki. Aslında bu çok konuşmak istemediğim bir konu. Ama dürüstlüğe çok önem veririm ve dürüstlük her zaman tercihimdir. Ben çok kavgalı bir ailede büyüdüm. İtişmeli, kakışmalı, küfürlü. Annem babam ben ve abimden oluşan bu ailede hep kavga vardı. Ama ne küfürler, ne bağırmalar. Genelde babam abime herhangi bir sebepten dolayı çok sinirlenip evde cingar çıkarıp, sonra anneme aşırı bir şekilde bağırıp, benim gece yarısı babamın kahrolası bağırmasıyla yatağımdan sıçramamla biterdi. Ama ne sıçrama... Dokuz yaşındaysanız bu size ağır geliyordu. Ki, hala ağır geliyor.
Beni hayata bağlayan bir şey vardı. Aşk... Hastalandığımda şifam, düştüğümde kaldıran, ağlayınca kahkaha attıran, ruhumun karanlık kuyunda ışık saçan, beni uçuruma bir adım kala kurtaran. Fethi... Sevgili değildik. Kesinlikle olamazdık. Ben derslerime odaklıydım. Üniversiteye kadar sevgilim olmayacaktı ve bu konuda kararlıydım. Ama yine de ona deliler gibi aşıktım...
Annemi unutmamak lazım tabiki. Annem benim yaşama sevincim. Annem olmasa öcü gibi gezerdim ortalıkta. Hayatın bir anlamı olmazdı. Kadın resmen benliğimin gıdası.
Bir de Alçin var tabiki. Canım dostum. Eskiden Sahra dostumdu. Ama beni sürekli satıyordu ve satması gayet normalmiş gibi davranıyordu. Arkamdan iş çeviriyordu. Ben ağlarken, üzülürken yanımda hep Alçin vardı. İyiki de vardı, var, var olacak...
Olay gününe gelelim. O kara güne... Fethi'ye tekrar aşık olduğum güne gelelim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçuruma Bir Adım Kala (Tamamlandı)
ActionAçelya ailevi durumlar yüzünden psikolojik sıkıntılar yaşayan 15 yaşında bir genç kızdır. Geçirdiği anksiyete atakları ve okb takıntıları onu çok yormuştur. İlerlemeye karar vermiştir. Ama nereye? Açelya bilmese de uçurumun kenarına sürükleniyordur...