İkinci Şans

23 2 0
                                    

Oradaydı işte. Açık kumral, kıvırcık, omzunda saçlarıyla;dünyanın en samimi bakan iri koyu mavi gözleriyle; ince sayılır dudağıyla; penye, sarı, mor kuşakla belden bağlı elbisesiyle; beyaz teniyle; 1,67'lik boyuyla; 55'lik kilosuyla gayet güzel, şık ve fit görünüyordu.

Kalbi nasıl mı? Son derece kırgın. Mantığı mı? Kesinlikle kızgın.
Aklı mı? Olağanüstü karışık.
Sahra'nın ki gibi: Beni neden buraya çağırdın? gibi bir soru bekliyordum ki, doğal olarak sordu.

(Yazar Anlatıyor)

Alçin: Beni neden buraya çağırdın?

Açelya: Geçmişte olanları düzeltmek için...

Alçin: Bak Açelya, kötü de olsa bizim bir geçmişimiz var. Zaten onun hatırına geldim buraya.

Açelya: Beni kırmadığın için teşekkür ederim. Gel şurdaki pastaneye oturalım. Bir şeyler yiyelim.

Alçin: Olur.

Bir pastaneye oturdular. Alçin tiramisu, Açelya'ysa fırında sütlaç söyledi.

Açelya: Bana kırgın, kızgın olduğunu biliyorum. Üzgün olduğunun da farkındayım. Ama sana anlatmadığım ve senin bilmen gereken durumlar var.

Alçin yanıtsız bırakınca Açelya devam etti:
Sen benim yaralarımı sardın. Bense sende yara açıp gittim. Ama Alçin, ben aylardır bu yüzden uyuyamıyorum, ağlıyorum, acı çekiyorum, kahroluyorum. Özür dilemenin bir yarar sağlamayacağını da biliyorum. Ama ne yapacağımı bilmiyorum. Susuyorsun ve haklısın da, ben olsam çok sert tepki verirdim.

Uzun bir sessizlikten sonra Alçin iç çekip konuşmaya başladı:
Ben çok ağladım Açelya, bana inanmayıp Sahra'ya inandığın için...

Açelya: Biliyorum, biliyorum, biliyorum, biliyorum, biliyorum... Çok özür dilerim Alçin'im çok özür dilerim.

Alçin kısa bir süre ellerine baktıktan sonra:
Ne kadar yakındık hatırlıyor musun? Seni telefonuma "Aydınlığım💜" diye kaydetmiştim. Ama telefonuma aydınlığım diye kaydettiğim kişi beni karanlıkta bıraktı.

Açelya: Ben bir daha Sahra'yla konuşmayacağım,
diyerek son aylarda ve özellikle son günlerde olan her şeyi anlattı. Ve sonra devam etti:

Alçin'im, bana ikinci bir şans verebilecek misin?

Alçin o kadar duygusal bir kızdı ki, Açelya'nın son aylarda yaşadıklarına o kadar üzülmüştü ki, ağlıyordu.

Alçin: Veririm.

"4 AY ÖNCE"

Açelya: BUNU BANA NASIL YAPARSIN HA? BUNU BANA NASIL YAPARSIN!!!!!

Alçin: Bak Açelya, canım, aydınlığım. Ben senin dedikodunu yapabilir miyim sence? Ben senin arkandan iş çevirebilir miyim? Ben sana ihanet edebilir miyim? Sen benim canımsın, insan canını satar mı? İnsan canına ihanet eder mi?

Açelya (Gözünü Devirerek): Bırak bu cici kız oyunlarını. Bana s...ük  demişsin! Daha ne olsun? Fethi'den hoşlandığımı bütün sınıfa söyleyecekmişsin! Sen nasıl böyle bir şey yapmayı düşünürsün? Sen benim dostum değil misin?

Alçin öfkeyle baktı:
Yeter! Bu kadarı da yeter artık. Hem sen değil miydin ben kendi gözümle görmediğime, kendi kulağımla duymadığıma inanmam diyen?

Açelya, Alçin'i karanlıkta bırakan şu sözü söyledi:

Sahra benim gözüm, kulağım, benliğim. Sahra demek ben demek onun görmesi ve duyması, benim görüp duymamdır...

Üç aydır hep beraberlerdi. 15 kere birbirlerinin evlerinde kalmışlardı. Sınavları kötü geçtiğinde birlikte ağlamış, film izlerken beraber gülmüşlerdi, instagrama beraber, toplamda 40 fotoğraf koymuş, okul servisinde sabah sarılarak uyumuşlardı. Beraber felsefi fikirleşmeler yapmışlardı. Kavga edince beş dakika sonra birbirlerini öpmüşlerdi. Patlamış mısırlar patlatmış, regl dönemlerinde birlikte sinirlenmiş, birlikte üzülmüş, birlikte ağrı çekmişlerdi. Ağladılarsa birlikte ağlamışlardı, sorunları birlikte atlatmış, sıkıntıları beraber çekmişlerdi. Var olan bütün sırlarını paylaşmışlardı. Ayıpları olunca hoşgörmüşlerdi...
Şimdiyse bir salak, egoist, manyak, pislik, fare suratlının iftirası yüzünden küsmüşlerdi. Ağaca kazıdıkları "AçAl" yazısı ne olacaktı? Peki ya beraber çizdikleri resimler? Her desenini ayrı ayrı işledikleri ikisinde de olan aynı örme kazaklar? Birbirlerine aldıkları yüzü aşkın hediye?
Ruhun bedenden ayrıldığı gibi, canın çekildiği gibi, ışığı sönmüş ampul gibi, çöken bir devlet gibi, yıkıntı bir eser gibi, kırılmış cam bardak gibi, aydınlıktan karanlığa sürülmüş gibi olacaktı... Ama izi kalacaktı.
O ağaç kazısı yok edilecekti, beraber çizdikleri resimler yırtılacaktı, örme kazaklar kesilecekti, hediyeler çöpe gidecekti. Her şey bitecekti...

"ŞİMDİ"

Açelya: Sarılalım mı?

Bunun üzerine pastanenin ortasında sarıldılar. Herkes onlara bakıyordu ama olsun. Açelya artık herkesin ona ve yanındakine bakmasına alışmıştı. O anı size aktarmaya çalışacağım. Affediliş, kırgınlık, ağlayış, özlem, bağlılık, sadakat, sevinç, affedilme çabası, affetme çabası...

Alçin: Anksiyeten için yapabileceğim bir şey var mı?

Açelya: Yok, aklım Fethi'de. Ona bir teşekkür borçluyum. O da bana bir kalp borçlu.

Güldüler. Bence dostluk da bir duygu. Çünkü duygular hissedilebilir. Dostluğu da hissedebilirsiniz. Dostluk biraz da buydu, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, ne olmuş olursa olsun, eskisi gibi davranmak, samimi olmaktı.

Açelya: Fethi'ye nasıl bir mesaj atmalıyım? Şey falan mı desem: Ya ben sana zaten deliler gibi aşıktım. Beni bir de ölümden kurtardın. Şindi öl desen öleceğim, şurdan atla desen koşulsuz şartsız atlayacağım.

Alçin kahkaha attı.

Alçin: Yok bu az oldu. Eksik oldu. Sen kesin şunu yazmalısın:
Gel desen gelirim,
Hadi git de ben giderim,
Sevmesen de severim
Gurur benim neyime? (Kolpa-Gurur Benim Neyime?)

Açelya:Yok o da olmaz. Ama bak şu olur. Şimdi ben biraz dengesizim ya, bu tam bana uygun:
Git... Giiiit... Giit...me dur ne olursun,
Gitme kal yalan söyledim. (Sezen Aksu)

Ortada o kadar komik bir şey yoktu aslında ama deliler gibi gülüyorlardı. Dost olmak bunu gerektirirdi aynı  zamanda...

Alçin: Dur şimdi, bir ciddileşelim.

Açelya: Biz beraberken ciddi olabiliyor muyduk?

Alçin: Haa olamıyoduk dimi?

Açelya: Ama cidden çocuğa bir şey yazmalıyım artık.

Alçin: Bu sefer cidden buldum!


Uçuruma Bir Adım Kala (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin