Öncelikle bu bölümü yazmış ve kaydetmiştim ancak Wattpad yazdıklarımı silmiş bu yüzden birkez daha yazmak zorunda kaldım . Eskisi gibi olmadı aksaklıklar yaşadım bölümü yayınladıktan sonra bölümün yarısı silindi .Gerçekten çok zorlandım. Umarım anlayışla karşılar ve beğenirsiniz.İmera 287'ye eliyle gelmesini işaret etti. 287 yavaşça kalktı. Belli etmesede o da çok heyecanlıydı. Bana döndü, eğildi, gözlerini kapatıp yanağıma bir buse kondurdu. Dudakları sıcak ve heyecandan titriyordu. Uzaklaşırken "Bana şans dile." diye fısıldadı. Öylece kalakalmıştım. Hareket edemiyordum. Benim dileğim busenin etkisinden kurtulmaktı. 15 yıllık arkadaşımın bana bu şekilde hissettirip kalbimi deli gibi çarptırması doğru değildi. Ben sakinleşmeye çalışırken İmera çoktan yanına gelen 287'nin alnına dokunmuştu. 287 kafasını bana çevirip gözlerini benimkilerden ayırmadan başının üstünde alevlerden bir gökkuşağı çizdi. O bir ateşti. Siyah saçlarına alevin turuncu rengi çok yakışıyordu.
Herkes alkışlarken İmera yanına beni çağırdı. Bir şeylerin eksik olduğu hissi adeta vücudumu etkisi altına almıştı. Ayaklarım gitmemek için direniyordu. Ama oraya ulaşmak içinde can atıyordum. Bu bir ikilemdi. Ama neyse ki artık İmera'nın karşısındaydım. İmera ortalama 30'lu yaşların sonunda olmalıydı. Diğer havalar gibi onun da saçı beyazdı. Yakından bakıldığında gerçekten güzel gözüküyordu.
2 parmağını alnıma koyduğunda vücudumdan bir şeyler çekiliyor gibiydi. Elini çektiğinde birden afalladım ,eksiklik hissi iyice artmıştı. Elimi başımın üzerinden geçirecekken beni durdurdu ve arkamda kalan kraliyet üyelerine doğru beni çevirdi. Su kraliçesi Lena bana doğru geliyordu. Ellerinde ateş prensesi Kıvılcım'ın tacının gümüşten ve mavi taşlı olanı duruyordu. Bana şefkatle bakarken önümde durdu. Ne olduğunu anlayamıyordum,ne oluyordu? Hayır bu olamazdı , düşündüğüm şey olamazdı. Ben su prensesi olamazdım. Herkes ayağa kalkmıştı. Hayır bu olmamalıydı , ben savaşçı olmalıydım. Asla savaşçı olamayacak olan bir varis değil.
Kraliçe tacı tam alnımın ortasından geçecek şekilde yerleştirdiğinde içimdeki eksiklik hissi taçla birlikte yok olmuştu. Bu alkışlamayı daima savaşçı olarak başarı ettiğimde duymayı istemiştim, prenses olduğumda değil. Son gücümü kullanarak elimle bir gökkuşağı çizdim. Su ışıl ışıl parlıyordu. Hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Ne zaman ağlamaya başladığımı bilmiyordum ama burada daha fazla duramazdım. Son kez annem olduğunu kabul edemediğim kraliçeye baktım ve bir daha arkama bakmaksızın koşmaya başladım.
Ne kadar koştum bilemiyorum. Ama bir dere kenarında nefesim kesilince durmak zorunda kaldım. Koşmak her zaman iyi geliyordu. 456 öğretmişti bunu bana. Ne zaman günüm kötü geçse , heyecanlansam , sınavlarda batırsam kolumdan tutar şu an olduğu gibi bayılana kadar koşardık. Daima beni geçerdi. Şu an onunla koşmak güzel olabilirdi.
Derdeki yansımama bakınca ben bile halime acıdım. Ağlamaktan makyajım akmış , saçlarım karışıp terli alnıma yapışmış, elbisem çamur olmuştu. Ama her şeye rağmen alnımdaki taç gram yerinden oynamamıştı. Aslında taç güzel gözüküyordu. Tam iki kaşımın ortasına denk gelen yerde mavi su damlası şeklinde bir taş duruyordu. Kabullenmek istemesemde tacın gümüş tonunu sevmiştim. Ben bunları düşünürken ayak sesleri yanıma birinin geldiğinin habercisiydi. Geleni görmek için başımı kaldırmama gerek yoktu, su o kadar berraktı ki ayna görevi görüyordu. Ayak seslerinin sahibi yanımda durduğunda gelenin 287 olduğunu biliyordum. Su üzerinde gözlerimiz buluşunca bakışlarımı kaçırdım. Sebebini bilmiyordum ama utanmıştım, sanırım aklıma öpücüğü geldiği içindi.
Bir süre öylece durduk. Ne o konuştu ne de ben . Sessizliği bozan kişi o oldu.
-Ağlamak sana hiç yakışmıyor prenses .dedi. Bana prenses demesi kanıma dokunmuştu. " Ben prenses falan değilim." dedim. Güldü. "Hemande havalara girmişsin. Senin Almey su prensesi olduğunu söylemedim ki. Sen benim dünyamın prensesisin ." dedi. Beni kandırmanın yolunu daima biliyordu. "Herkes beni prenses ilan ediyor ama kimse bunu isteyip istemediğimi sormuyor ." dedim.
Bir süre sessizce deredeki balıkları izledik. Ancak balıklardan sıkılmış olmalı ki konuşmaya başladı :
- Annen seni de eğitim için aldıklarında yapayalnız kaldı. 15 yıldır bir başına, kimsesiz. Ve sana karşı büyük bir özlem duyuyormuş belli ki. Sana tacı getirirken koşup sarılmamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Sen gökkuşağını çizerken gururla sana bakıyordu. Belki sen o anın şokuyla fark etmedin ama annen seni seviyor, bu gözlerinden ve sen çekip gittikten sonra döktüğü gizli göz yaşlarından belli oluyordu. Evet belki hayalindeki gibi bir savaşçı olamıyacaksın ama sen bir kraliçe adayısın 1305 olaylara birde bu tarafından bak. Seni seven arkadaşların , annen ve ben varım. Hatta ilerde seni seven bir halkın olucak. Sen bir prensessin 1305, benim prensesim, Almey'in prensesi... Ne kendine ne de seni sevenlere bunu yapmaya hakkın yok. Şimdi sil o güzel göz yaşlarını ve gel annenle tanışalım. Seni bekleyen güzelliklerle tanışalım.
Kabul etmek istemesemde haklıydı. O hep haklıydı. Sanırım annemle tanışma vakti gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elementler
FantasyDünya dörde ayrılmıştı. Bunlar:ateş,su ,hava ve topraktı... Ya da onlar öyle sanıyordu.