Defin

52 6 0
                                    


"Aptal çocuk," diye mırıldandı Destina. "Aptal, aptal, aptal.." Hızlı hızlı yürüyordu ve elbisesinin alt kısmı çamurla kaplanmıştı. Gözleri öfkeyle ve hırsla kararmış bir şekilde önüne gelene çarparak kendine yol açıyordu. Ardından söylenen kızgın mırıltıları umursamıyordu bile. Elinde bir kova ve bir düzine resim fırçası vardı. Fırçalar, kızın her adımında düzensiz tıkırtılar oluştuyorlardı kovanın içinde bir o yana bir bu yana çarparak. Fakat bu tıkırtılar kimsenin dikkatini çekmiyordu, kalabalık şehir öfkeli erkeklere alışkındı da artık öfkeli kadınlar da sarmıştı etrafı.

Louis onu fark ettiğinde Destina önünden bir yel gibi esip geçti. Genç adam çaldığı şarkıyı yarıda bıraktı ve önünde açık duran şapkayı kaparak onun ardından koşmaya başladı. Tüm gün beklemişti genç kadını ve şimdi bu kadar yakınken kaçıramazdı onu.

"Hey.. Bayan Destina," dedi bir yandan pelerininin açık olan düğmesini iliklemeye çalışıyordu diğer yandan da içi birkaç gümüşle dolu olan şapkasını koruyordu. Kadın onu duymadı ve yoluna devam etti.

Louis hızlandıkça Destina da hızlanıyordu sanki. Herkesten ve her şeyden kaçıyordu belki de sadece birkaç saniyeliğine ama sadece birkaç saniyeydi işte bu. Tahmin ettiği üzere hemen bitip gitmişti. Louis onu yakaladığında ve önüne geçtiğinde durmaktan başka çaresi kalmadı.

"Durun lütfen, neden koşuyorsunuz?" Gözlerini kadının soğuktan ya da koşmaktan, belki de her ikisi birden, kızaran yüzüne dikti. Destina kömür karası gözlerini Louis'in gözlerine dikti ve birkaç saniye boyunca öyle bir öfkeyle süzdü ki onu, Louis bile korkabilirdi bu ifadeden.

Eliyle içinde fırçalar olan kovayı işaret etti ve "Bunlar da ne?" dedi, alacağı cevaptan korkarak sormuştu sorusunu ama kadın zaten cavaplamaya hazırdı.

"Bunlar arkadaşınızın, siz teslim edersiniz." Louis uzatılan kovayı tuttuğunda buz gibi oldu elleri bir an. Ne diyeceğini bilemedi. Aklından geçen tek şey "Olamaz"dı ama sanki dudakları ve beyni arasındaki iletişim kopmuştu da tek bir kelime edemedi. Defalarca araladı dudaklarını ama sözleri çıkartamadı. Kutudaki fırçalara baktı, baktı. Destina çoktan yürüyüp gitmişti ama o dakikalarca bakmaya devam etti fırçalara. Korka korka çıkardı birini içinden ve etrafını çevire çevire aradı görmekten korktuğu şeyi. Oradaydı işte. Fırçayı tekrar yerine koydu ve arkasını dönüp Destina'nın gittiği yola baktı. Kalabalıklar sanki içine almıştı da gizlemişti kadını, göremedi onu. Onlarca hareket eden pelerin, elbise, çamurlu botlar ve insanlar arasında Destina'nın zümrüt elbisesini ne görebildi ne de kadının koyu öfkesini hissedebildi yakınında.

"Bu da ne şimdi?" diye mırıldandı gözleri hala kalabalığa takılı halde. Elindeki kovayı salladı, düşünüyordu ama yanıt bulamıyordu. "Ah Neil.." dedi ani bir kıskançlıkla. "Bunu sakın deneme."

Kendisini Neil'in evine giden yolda bulduğunda neredeyse bilincini kaybetmiş gibiydi. Destina, öfkesini bulaşıcı bir virüs gibi bulaştırmıştı ona. Tek farkı bu virüsün harekete geçmek için zayıf bir anı kollamamasıydı.

Neil'in aile yadigarı evine vardığında tahta kapı kapalıydı ama bu Louis'i durduramadı. Evin arkasındaki ağaçlık alanda bulunan minik ağaçevi gördü. Orada olduğunu biliyordu, bir an bile şüphe etmeden itti ince metal levhayı andıran kapıyı. Kapı aralandı ve içeriye sızan gün ışığı aydınlattı yolu, Neil oradaydı işte. Tuval kapıya dönüktü ve yine tuvalin yüksekliğine göre özel olarak yapılmış bir masa vardı hemen yanında. Üzerindeki kandilin ışığı titreşti içeride ve Neil gözlerini gelene çevirdi. Zümrüt yeşili gözlerinde titreşen kandil alevi Louis'in kapıyı ardından itmesiyle durdu. İçeri giren soğuk hava iki dostun arasındaki soğuk havayla harmanlandı ve ürkütücü bir sessizlik çöktü üzerlerine.

"Selam." dedi Neil, gözleri Louis'in elindeki fırçalara takılmıştı, daha ilk anda tanıdı fırçalarını. Her birini kendi benliğinin birer parçası gibi severdi, bir delilik yapıp fırlatmıştı orada onları ama geri de dönememişti işte.

"Bunlar senin." dedi Louis, en yakın arkadaşını şaşırtan bir soğuklukla. Birkaç uzun adımda Neil'e ulaşmıştı. Arkadaşının ona bakan yüzü ışıkla aydınlanıyordu ve o yüzde gördü ilk kez şaşkınlığı. Kovayı sert bir şekilde koydu tahta masanının üzerine. İçindeki fırçalar darbenin şiddetinden gürültüyle sarsıldılar ve arkalarında minik bir şıngırtı bıraktılar. Tıpkı onlar gibi kandil de irkilmişti Louis'in öfkesinden. Işık hayata tutunmaya çalışır gibi kıpraştı yüzlerinde.

Birbirine dikili gözlerden biri ani bir kıskançlık krizine tutulmuştu diğeri ise şaşkınlık. Her bir detayını ezbere bildikleri yüzleri tanıyamadılar bir süre. Neil, çatılı kaşlarına baktı Louis'in, öfkeyle gerilmiş ince yapılı dudaklarına ve kıvırcık siyah saçlarına. Bir şeyler yabancıydı bu yüzde.

Louis de tıpkı onun gibi inceledi arkadaşını; şaşkınlıkla kalkan kaşlarını, zümrüt yeşili gözlerini, ani tereddütünü ve tuvali kapatan gövdesini gördü. Ani tereddüt, diye düşündü tekrar.

Verdiği her soluk soğuk havada izler bırakarak yayıldığında Louis elini tuvalin üstüne koydu.

Neil'in doğruca onun bileğini bulan eli Louis'i bu sefer şaşırtmadı.

"Ne çizdiğine bakmamı ister misin Neil?" dedi neredeyse hırıldayarak. Soluğu Neil'in yüzünü yalayıp geçti. Tereddütle kısılmış gözler özgüvenle aralandı bu kez. Louis'in bileğinde duran elini çekmemişti henüz. Temas eden bedenlerin birinden diğerine akan öfke, kıskançlık, keder diğer bedene absorbe edildi ve yok edildi orada. Neil içine akan tüm kötü duyguları öldürdü çabucak. Karşısındaki Louis'di. "Unutma," diye hatırlattı kendine belki de milyonuncu kez.

Göz açıp kapancıya dek bile sürmeyen bir hızda döndü tuval. Louis'in her iki yanını tutup dikkatle incelediği resim, henüz kabataslak bir halde olsa da, büyük bir kahkaha yarattı içeride.

Neil'in suskunluğu, Louis'in akılalmaz kahkahalarıyla çepeçevre sarıldı ve Louis elindeki tuvali ona çevirdi.

"Kim olduğunu biliyorum," dedi. Ses tonu kendisine bile yabancı gelmişti.

Neil kendisine dönen tuvale baktı bir süre, suçlu ve yakalanmış bir çocuk gibi değildi bakışları, aksine masum ve gururlu bir bakıştı bu. Çizdiği kişinin kim olduğunu her ikisi de zaten biliyordu.

"Neden yaptın bunu?" diye bağırdı Louis. Sesi duvarlarda yankılandı. Hala tuvali tutan sağ eli titriyordu öfkeden.

"Yanlış anlıyorsun," dedi Neil sakince. Louis'in suçlayıcı üslubuna direnmek için epey çaba harcıyordu. "Dinle."

Louis hayatında hiç yapmadığı bir şeyi yaptı ve tuvali vahşi darbelerle parçaladı sahibinin gözleri önünde. Bir anne yavrusunu gözlerinin önünde nasıl kaybederse Neil de aynen öyle kaybetti yavrularından birini işte. Louis'in dizinin girdiği yerde önce büyük bir yırtık açıldı, sonraki darbeler ise tamamen tarumar etti zavallıyı. Yere düşen parçaların her biri bu kez de Louis'in çamurlu çizmelerinin altında kaldı fakat hiçbiri dindirmedi öfkesini.

İşi bitince gözleri Neil'in gözlerini buldu tekrar. Daha çok şey yapmak isterdi bu amatör atölyede, daha çok zarar vermek isterdi ona. Yapamadı, içinden bir ses "O senin ailen." diye fısıldadı. Diğer bir ses bastırdı onu, "Aileden biri bunu asla yapmazdı."

"Dur." dedi Neil ona. Fakat Louis durmadı. Dinlemedi de açıklamaları.

Koşarcasına geçti yolları ve ardında bırakmaya yemin etti dostluğunu.

İlk kez orada vazgeçti ailesinden.

İlk kez orada seçti tarafını.

Ve yine ilk kez orada bıraktı içindeki Louis'i. Tanıdığı, bildiği ve tam yirmi dört yılını geçirdiği Louis'i gömdü Neil'in atölyesine.

Yıllar geçecekti ve toprak içine aldığı ölüyü benimseyecekti, gizleyecekti onu derinlerine.

Ne Neil bulabilecekti o gömüyü tekrar, ne Louis, ne de olan bitenden bihaber Destina...

KAYIP KILIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin