***3 ay sonra...***Bahar gelmişti ve her zamanki gibi Bahar Panayırı kapıdaydı, insanlar büyük çadırlarını, tentelerini ve tahta stantlarını hazırlıyorlardı. Odunculara ve marangozlara düşen iş hayli artmıştı ve Antony de oduncu olmuştu son zamanlarda. Yeni kral piyesleri kesinlikle yasakladığından beri işsizdi zavallı arkadaşı. Herkes hemfikirdi kralın zalimliğinde.
Zaten kalabalık şehir bir de panayır telaşıyla daha da hareketlenmişti, zemini beyaza bürüyen beyaz örtü kalkmış ve akarsular artık daha güçlü akıyordu.
"Neil..."
Neil, Camella'yı tahta bir taburede otururken görünce bir an telaşlandı. Antony onun dışarı çıkmasını istemiyordu, hamileliği kolay geçmiyordu ama dur durak dinlemeyen biri olduğu için ona laf anlatılmazdı.
"Burada ne işin var Camella?"
Camella gözlerini devirdi. "İkinci bir Antony isteyebileceğim son şey bile değil."
Neil ister istemez gülümsedi onun bu tutumuna. Camella ve Antony artık sahip olduğu tek aileydi. Bir de ufaklık vardı, Neil ona "ufaklık" diyordu çünkü henüz bir adı yoktu. Camella ismini doğuma bırakmıştı. Sorduklarında daima "Bebekler isimleriyle doğarlar." diyordu. Onun bu inancı nereden benimsediğini anlamak güçtü. Antony'nin aksine Neil de en az Camella kadar heyecanlıydı ufaklığın gelişinden ötürü. Acaba kız mıydı yoksa bir erkek mi?
"Sana eve kadar eşlik etmemi ister misin?"
Camella başını evet anlamında salladı. Yorgun görünüyordu ve alnında biriken ter damlaları güneşte parıldıyordu.
Yol boyunca Camella neşeyle sohbet etmeyi sürdürdü, Neil onun kalbini okuyabiliyordu ama yüzünü okumak olanaksızdı.
"Camella.." dedi bir an onu susturduğu için ayıp ettiğinden emin olarak. Ama Camella bunu önemsemedi.
"Evet?" Sanki soruyu zaten biliyormuş gibi gülümsedi genç kadın.
"Destina'yı görüyor musun?"
Neil, Destina'yı bazen yol üstünde görüyordu ama kadın onun olduğu tarafa gelmek bir yana yolun en ters tarafından ilerleyip gidiyordu doğruca. Neil çoğunlukla kalabalık köprü civarında yapardı resimlerini ve Destina da bazı günler köprüyü geçip Quillon Sarayı'na doğru gidiyordu. Günün erken saatlerinde gidip hava kararmaya yakın dönüyordu. Genellikle her üç günde bir oluyordu bu. Neil onun ne zaman gelip gittiğini öğrenmişti ama özür dileyecek cesareti bulamıyordu kendisinde. Belki de her şeyin olduğundan daha karmaşık olabileceği düşüncesiydi onu aylardır durduran.
"Destina benim arkadaşım, elbette görüyorum onu." Camella bunu söylerken gözleri parıldıyordu. "Biz beraber dikim işleri yapıyoruz."
Neil şaşırmış gibi yaptı. Destina gibi Louis de son zamanlarda ortadan kaybolmuştu. İki kez gitmişti evine. Yaşlı annesi onu içeri almıştı ama Louis tek bir kelime dahi dinleme zahmetine girmeden yaka paça atıvermişti sokağa.
"Peki ya Louis?" dedi, sesi hüzünlüydü. "Onu da görüyor musun?"
Camella kafasını salladı, yanıtın olumlu olduğunu biliyordu zaten Neil. Konuşma uzun bir sessizlikle noktalandığında Camella'nın evine varmışlardı bile.
Neil ona veda etmeden hemen önce resimden bahsetmeyi düşündü ama içinden bir ses "Hayır." diyordu. Birkaç kez açtı ağzını ama her defasında gereksiz şeyler söyleyip durdu. Bir korkak gibi hissetti, yanlış anlaşılmaktan korkan bir sefil gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KILIÇ
Historical Fiction* *Watty's2018 Longlist'e girmeye hak kazandı.** "Yalnız doğru bir elde hayat bulacak ve daima doğru yolu aydınlatacak." Efsane bu kadardı, kısa ve öz. Hiç kimse bahsi geçen nesnenin nerede ve ne zaman gizlendiğini bilmiyordu. Halkın çoğu onun bir k...