2

18 1 0
                                    

"Seraf!" diye bağırdı içerden hoşnutsuz bir ses. Kız gözlerini devirdi. Eteklerini toplayarak mermer merdivenlerden inmeye başladı. Onu bekliyor olmaları umrunda değildi.

Gitmekte olduğu şey aptal bir lise mezuniyetiydi. Onu bütün gece, bütün gün, milyonlarca yıl, hatta sonsuza kadar bekleyebilirlerdi. Orada olmak istemiyordu. Okuldaki tüm güç ellerindeydi. Sevilen herkesin kalbinde, hayata karşı dayanıklı olan herkesin zihnindeydi.

Güç parmak uçlarından yayılıyor, kirpiklerinde son buluyordu. Bu sirk gösterisi için fazlasıyla teklif almış, hepsini reddetmişti. Ne diye gecenin sonunda sarhoş olacak, kendini beğenmiş, tek özelliği güzel sayılabilir bir kabuğu olan salak bir oğlanla akşamını heba edecekti ki?

Büyük evlerinin hölünde bekleyen kız kardeşini görünce sırıttı. Mavi elbisesinin içinde bir prensese benziyordu. Kavalyesinin öpücüğüyle uyanmayı bekleyen, cadının suyuna ilaç katıp anahtarlarla beraber orayı terk etmeyi akıl edemeyen bir prensese. Ah, aptal prensesler!

Telefonuna bakıyordu, muhtemelen babası kavalyesine yoldan kazınması gereken çiğnenmiş bir sakız muamelesi yapmıştı, Seraf çocuğun kapının önünde beklediğine yemin edebilirdi. Emy'i kimse bırakamazdı. Dolu dolu olan mavi gözler, her zaman kıpkırmızı olan dudaklar... Kimse onun gözlerini derin göstermesi için saat başı suni gözyaşı kullandığını bilmez, dudaklarına her sabah bir tür renk verici uyguladığını farketmezdi. Kimse; gözlerinin boş baktığını veya dudaklarının arkasında bomboş bir ruh olduğunu anlamazdı.

Seraf gözlerini kız kardeşinden ayırmadı. İnatla ona bakmayı sürdürüyordu. Bordo ve mürdüm renginin hakim olduğu elbisesinin eteklerini sallayarak hışırdamasını sağladı. Emy gözünü telefondan çekmeden "Burda olduğunun farkındayım kardeşim" dedi. Sonra birkaç saniyeliğine doğruldu ve tek kaşını kaldırarak kız kardeşine baktı.

Seraf bir-iki kez kirpiklerini titreştirdi ve sonrasında, iki kız aynı anda pencereden dışarı; hilal şeklindeki aya bakıp sırıttılar. Belki de aynı şeyi düşünüyoruzdur diye geçirdi Seraf içinden, sonra kendi iç sesini ıssız bir ormana bırakıp sesini duyamayacağı kadar kendinden uzaklaştırdı. Bu gün kafa karışıklığı yoktu. Onunla aynı şeyleri düşünebilecek bir kız kardeşi de yoktu, o bu güne özel değildi; kendisiyle aynı şeyleri düşünen bir kız kardeşi hiçbir zaman olmamıştı. Emy'nin nereye baktığını anladığında bunu kendine bir kez daha hatırlatma ihtiyacı hissetti. Kız, pencerenin önünde eliyle kalp işareti yapan David'e bakmakla meşguldu.

Seraf homurdanarak gidip ona anlamsız gözlerle bakan David'in yüzüne panjurları kapattı. Omzuna dokunan ince parmakları hissettiğinde bıkkınlıkla nefesini dışarı verdi. Ve repliği annesiyle bitlikte tekrarladı "Hanımefendiler homurdanmaz, ağlamazlar, duygularını göstermez, kırılmazlar, hanımefendiler; yıkılmazlar"

Sessizce ekledi Seraf "hanımefendiler, yaşamazlar"

Annesi şefkatle ona ve şimdi telefonuna dönmüş olan kız kardeşine baktı "gitmiyor musunuz? Geç kalacaksınız" Emy onları dinlemiyordu, Seraf annesine hafif bir tebessüm göndererek zerafetle arkasını döndü ve karanlık koridorlardan birine saptı, çıkmadan önce babasını görmek istiyordu.

Siyah kapıyı araladı, babası puslu bir sesle "Seraf? Kızım?" dedi "Bir sorun mu var?"

"Hayır" dedi Seraf "Bir sorun yok fakat bak, hilal var. Yanii?"

"Ne sorduğunu anlıyorum. Aslında kız kardeşin farklı yöntemlerle de olsa bu gün eğleneceğine göre sen de eğlenebilirsin, izin veriyorum"

"Ama baba, sormaya çalıştığım o değil. Bu okuldaki herkesin gücü zaten bana bağlı. Etrafta başka 7 saniye okulumuz yok mu?"

"Hayır kızım, auran zaten gittikçe güçleniyor. Bana yaklaşmaya başladın ve inanabilir misin annen bile bir şeyler olduğundan şüphelenme aşamasında. Okuldaki herkesin gücünün sana bağlı olmadığını ikimiz de biliyoruz, en iyileri sona sakladın"

"Doğru" dedi Seraf, yüzünde ürpertici bir sırıtışla "en iyileri sona sakladım"

Yazarın pudra kokan papirüslerin üzerine hilaller işleyerek yazdığı notu;

Selam şam şeytanlarım! 7 saniye okulu ne tarzı yorumlar umarım almam çünkü zaten söyleyecek olsam bu bölümde söylerdim, değil mi? Onun büyüsünü bir sonraki bölüme saklamak istiyorum...

O zamana kadar -ki emin olun tekrar görüşeceğiz- ormanların derinliklerine veya okyanusun dalgasına hapsettiğiniz iç seslerinizin çıkışı bulması dileğiyle;

Hileon1919




ASİT YAĞMURUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin