Kolej Züppesi 2 İlk Kesit

2.7K 171 81
                                    

Yağız Ersel'den

Ruhum karanlık sularda boğulurken meleğimin kanatlarını kendi ellerimle parçaladım.
Onu bir kez daha yaraladım.
Uzaktan yakışmıştık ya biz birbirimizin yanına, ben ona yakışmadım.
Ait olmadığım yerlere gittiğimi hissederken ağaçtaki son yaprağı elimle tuttum.
Bir silah sesi daha...
Kalbim bir kez daha öldü kızımla.
"Eylül" diyerek yok olmak istedim.
"Eylül"
"Eylül"
"Eylül"
Bizim aşkımız fazla geldi onun bu masum bedenine.
Elimle bir yerlere tutunmaya çalışırken karnını bir kez daha okşayıp gözlerimi kapattım.
Gözlerim karanlığa müptelaymışçasına ona koşmak isterken onları Eylül'ün son kez göreceğim gözlerine mühürledim.
Sonsuzum.
Kalbinde hayat bulduğum.
Güzel karım.
Seninle aynı yere gidemeyecek kadar kötü biriyim.
Bu ölüm benim sana en büyük ihanetim.

Ait olduğun yere gidiyorsun melek kız.
Kızımla ait olduğunuz cennete.
Saçlarından ruhu kayıp giderken orada ölmek istiyordum.
Konuşmak için kendimde zerre güç bulamadığım bir anda dudaklarımın arasından "Pes etme civciv," diye bir fısıltı çıktı. 
Bana, ölen civcivini bile ağlayarak anlatacak kadar masum bir kalp ölemezdi.
Yaşadığım sürece hep seni bekledim.
Yaşamasam da bekleyeceğim.
Ya mezarımda, ya mezarında, ya da mezarımızda.
Sana kavuşacağım Eylül.
Sana kavuşmadan ölmem.
Ve hiçbir zaman tam olarak kavuşmayacağım.
Kollarımın arasında minik bedeninle uyurken bile kavuşmayacağım ki, hiç ölmeyelim.

Gözlerini kapatmana izin vermeyeceğim.
Gözlerini kapattığın anda özlüyorum gözlerini.
Kalbimi damla damla eriten o gülüşünü.
Ellerinin arasında gezdirdiğin kirpiklerim veda etmeyecek sana.
Veda edilemeyecek kadar güzelsin.
Dudağımın kenarından ince bir yol halinde akan sıcak kan bana ölümü müjdeliyordu.
Eylül'ün karnından ve başından akan kanların içinde bedeni tamamen kırmızı kana bulanmıştı.
Gözlerimi kapatıp bu görüntüye isyan edercesine bağırmaya çalıştım.
Sesim bile ölmüştü.

Gülüşümüzü çalan saniyeler bebeğimizi de, bizi de uçuruma sürüklüyordu.
Dirseğimden güç alıp ayağa kalkmaya çalıştığım sırada Eylül'ün annesinin çığlıklarıyla acıyordu bedenim.
"Güzel kızım," diye haykırdığında acıyla gülerek "Küçük civcivim, güzel kızım, dünyam benim," diye bir şarkı mırıldandım.
"Bunun adı aşksa eğer, bu aşk yalnızca sana değer..."

Öksürerek içimdeki kanları boşaltıyormuşçasına kan tükürürken gözlerimi daha fazla açık tutamayıp titreyen bedenimden çıktığımı hissettim.
Aşkın gerçek olduğu bu dünyada başka bir mucizeye ihtiyaç yoktu.
Aşık olduğunuz kişi size aşıksa eğer; bu, dünyanın en şanslı insanı olmanıza yeterdi.
İki çift göz birbirinin göz bebeğinde birbirini görüyorsa eğer, bundan büyük mutluluk yoktu.
Acılar hiç olurken bu kocaman dünyada, biz de bir hiçtik.
Ve sonsuza kadar hiç olacaktık.
Acıyla kavrulup mutlulukla büyürken çok şey öğrendik.
Sevmeyi, değer vermeyi, kaybetmeyi, ağlamayı, gülmeyi, kızmayı, küsmeyi...

Bedenim yattığı yere sarılmışçasına tüm soğukluğunu içine çekerken kendimle baş başaydım.
Eylül'le yaşadığımız her an gözlerimin önünden geçerken bedenimin bu soğuk yerden koparıldığını hissettim.
Siren sesleri acımı temsil edercesine bağırırken bir şeyin üzerine çıkarılıp yerde sürüklendim.
Beynim olanları idrak etmeye çalışırken ölümü kabullenmek istemiyor gibiydi.
"Kadın çok kan kaybetmiş, ölecek," diye bir ses duyduğumda yıllardır yanan bir ateşin içine atıldığımı hissettim.
Beni yokluğunla sınama her şeyim, ne olur.
Ben sensizken nerede olduğumu, kim olduğumu bilmiyorum ki...
Gel, parmakların kirpiklerimde dolaşsın yine.
Ses tonundan bile mutluluk akan bir kadın uyutsun beni sözleriyle.

Aç gözlerini civciv.
Sensiz ölür müyüm ben?
Seni almadan gider miyim bir yere?
Ölüm bile ihanet edemez bize.
Yalnız bırakma beni kifayetsiz kelimelerimle.
Tut elimi, gidiyoruz cennete.
Melekler götürüyor ruhumu.
Ben ısrarla seni de getirmelerini söylüyorum.
Biliyorum, sen meleklerden bile kıskanırsın beni.
Kızım varmış; o bekliyormuş orada beni, yalnız değilmişim.
Ama ben yine de seni istedim.
Bu sefer götüremiyorum ruhunu istediğim yere.
Elimden bir şey gelmiyor Eylül.
Tut elimden, sen gel...

"Eylül öldü mü?" diye fısıldadım dudaklarımın arasından çaresizce.
Başımda duran, beni kurtarmaya çalışanlara inat onunla ölüme koşmak istiyordum.
"O öldüyse beni sakın kurtarmayın," dedim sadece kendim duyabildiğim sesimle.
"Öldü mü?" diye bağırdım ve yine cevap alamadım. "Eylül'ü getirin bana!"
Elimle yattığım yere yumruk atarken boynumdaki kanların çarşafı kırmızıya boyadığını gördüm.
"Ölmedi deyin," oldu son kelimem uçurumdan yuvarlanırken.

Yine bir yerlere sürüklenirken yanımdan Eylül'ü geçirdiklerini gördüm.
Onun o bembeyaz yüzünü görünce bütün damarlarım kan akışını durdurmuşçasına donakaldı.
Acıyla bağırırken "Onu bana getirin," diye yalvardım.
Eylül değildi sanki o.
Hiçbir şeyi hissettmiyor, benim onu gördüğüm gibi, o beni görmüyordu.
Bir kez daha acıyla serzenişe geçti bedenim.
Virane bir şehrin sokaklarında eşkiyalar tarafından saatlerce dövülmüş gibiydim.
Duyduğum tek ses Eylül'ü koşarak ameliyathaneye götüren doktorların "Nabız yok," cümlesi oldu.

O zaman neden hala kalbinde atıyor kalbim?
Neden kendimin değilim?
Aşkla dolu her nefesim ölüme çıkıyor sevgilim.
Korkmuyorum ölümden, çünkü ölüm sensin.
Tut elimi sandal ağacının büyüleyici gölgesinde.
Boğ beni saf nefesinde.

Kapattım gözlerimi, onu görmeyecek bu gözlerin gideceği tek yer, ebediyetti...




Kolej Züppesi'nin ikinci kitabından ilk kesittir.
Yazarken aşık olduğum bir kitaptan daha fazla ayrı kalmak kendime yapacağım en büyük kötülük olurdu.
Eski günlerdeki gibi yorumlarınızı okumak istiyorum saatlerce.
Bir şey söylemeden gitmeyin.
Sizi çok seviyorum.
Gerçekten, çok...
B.

Instagram: kolejzuppesiofficial
berracamlidere

Kolej Züppesi / Raflarda!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin