altı| seni aşkınla sınayacağım.

533 60 28
                                    

Okuyan birkaç kişi var ve gerçekten merak ediyorum; hikayeyi nasıl buluyorsunuz?

Bölüm şarkısı: Nico & Vinz - Am I Wrong

|Ve Tanrı fısıldadı: "Seni aşkınla sınayacağım."

☀️

25 Eylül 1838

Küçük çocuklar güzel kahkahaları eşliğinde koştururken, yetişkinler bir köşeye çekilmiş sohbet ediyordu. Huzurlu bir gündü ve hava fazlasıyla güzeldi. Kış henüz gelmemişti ve sarayın bahçesi hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Kral, savaştan zaferle dönmüş olan oğlunun şerefine büyük bir ziyafet düzenlemişti.

Birbirinden güzel yemekler halka sunulmuş ve çeşit çeşit gösteriler hazırlanmıştı. Günün onur konuğu Prens Taehyung, yüzlerce kişi tarafından övgüye boğulmuştu. Saatler sonra ise durgunlaşan kalabalık sayesinde kendi köşesine çekilmiş ve sessizce izlemişti etrafını. Gözleri birisini bulmak istercesine kalabalıkta dolaşıyordu. Neyi aradığını da gayet iyi biliyordu ya, kabullenemiyordu işte.

"Herkes sizin büyük zaferinizi konuşuyor." Dakikalar sonra yanında hissettiği beden ile neredeyse yerinden sıçrarken derin bir nefes aldı. Onun için oldukça yorucu bir gün olmuştu.

"Umrumda değil," Taehyung yavaşça arkasına yaslanırken en yakını Jungkook'a bakmıştı. "Şuan da tek istediğim buradan bir an önce kurtulmak. Fazlasıyla yorgunum."

Jungkook güldü fakat bir şey söylemedi. Bunun ardından önüne dönen Taehyung gözlerini tekrar kalabalığa çevirdi. Elinde sıkıca tuttuğu bardaktan kısa bir yudum aldı ve alkolün yakıcı bir hisle boğazından aşağı inmesine izin verdi.

"Afiyetle yiyin, Prens." Garip aksanıyla konuşan çocuk, her iki gencin de dikkatini çekmiş ve ikisinin de odağı haline gelmişti. Siyah, uzun saçları gözlerini kapatıyor, pembe dudakları güneşte parlıyordu. Teni o kadar beyazdı ki Taehyung bunun bir tür illüstrasyon olduğunu zannetti. Üzerinde teniyle mükemmel uyum yakalamış mor bir hanbok vardı.

Taehyung istediğini bulmuşcasına derin bir nefes aldı. Gözlerini siyah saçlı gençten ayıramıyordu. Aylar sonra gördüğü beden kalbini titretmişti.

Ve olduğu yerde dikleşirken önünde eğilen bedene dikti gözlerini. Çocuk saygıyla bir defa daha eğildikten sonra arkasını dönüp saraya doğru yürüdü. Taehyung'un nefesi düzensiz bir şekilde çıkıyordu dudakları arasından, güneş solgun suratında parıldarken kalbine dolmuştu sıcaklığı. Aslında çok da sıcak olmayan o günde vücudu ter içerisinde kalmıştı. Saatlerdir istediğini bulamadığı için huzursuz olan gözleri şimdi baygınca ufak bedende dolaşıyordu.

Kalbi öyle hızlanmıştı ki uzun zamandır kabullenemediği hislerini o an inkar etmek imkansızdı. Prens Taehyung, hiç olmaması gereken birine aşık olmuştu. Ya da kendisi bunu öyle adlandırıyordu, herhangi hastalıklı birinin yapabileceği gibi. Gözleri hiç bakmaması gereken birine bakıyordu fırsatını bulduğu her an. Kalbi, hiç görmemesi gereken birini gördüğünde delicesine çarpıyordu. Bedeniyle o ufak adamın bedenini örtmek istiyordu çaresizce. Her bir uzvuna özenle dokunmak, keşfetmek istiyordu. Fakat öyle çaresizdi ki, değil bu isteklerini gerçekleştirmek aklında canlandırmak bile büyük bir günahtı onun için.

Prens Taehyung, hiç olmaması gereken birine saplanıp kalmıştı. Prens Taehyung, bir erkekten gözünü alamaz olmuştu.

Yanında bulunan beden ise Prens'in bu dağılmış halini görememişti o an. Çünkü az önce gözlerinin ilk defa değdiği o beden kalbinde büyük bir yankı uyandırmıştı. Büyük ve bir o kadar acı verici bir yankı.

❃❃❃

Ufak beden bahçenin ortasında durmuş her bir tarafa dağılmış olan çöpleri topluyordu. Rüzgar uzun saçlarını oradan oraya savuruyor, ince hanboku bedeni üzerinde dalgalanıyordu. Ufak gözleri vardı. Koyu pembe, kavisli bir dudak yapısı, kalkık bir burnu. Ve o eşsiz beyaz teni karanlıkta adeta bir mücevher gibi ışıl ışıl parlıyordu.

İşte Taehyung, gecenin bir saatinde bir pencere kenarına oturmuş bu detaylara kafa yoruyordu. Genç çocuğun her gece bu saatlerde bahçe temizliğiyle meşgul olduğunu fark edeli çok olmamıştı fakat fark ettiği günden beri kendini, bu pencerede oturup ufak bedeni izlemekten alıkoyamıyordu. Çünkü çocuk, temizlik yaparken arada sırada, sohbet ettiği arkadaşına tebessüm ediyordu. Bazen diş etlerini gösteriyor, Taehyung'u mest ediyordu. Çok güzeldi çocuk. Taehyung bunun üzerine binlerce satır karalayabilirdi. Çocuk, bu kirli dünyada gördüğü en güzel şeydi.

Fakat yanlıştı işte. Ona bakması yanlıştı. Onu düşünmesi yanlıştı. Onunla ilgili kurduğu hayaller... Evet, onlar da yanlıştı.

Taehyung dolan gözlerine küfretti. Neden yanlıştı ki? Neresi yanlıştı? Bir erkek olarak başka bir erkeğe aşık olması neden günahtı ki? Sevemez miydi bir kalbi sebepsizce? Dünyada o kadar çok yanlış varken neden onun duyguları lanetliydi?

Pencerenin önünden hışımla kalkıp önüne gelen her şeyi etrafa savururken haykırarak ağlıyordu. O kadar uzun zamandır taşıyordu ki bu yasak hisleri içinde, artık bir zehir gibi etrafına saçma zamanıydı öfkesini.

Eşyaların ardından bedenini de sert zemine savururken elleriyle saçlarını kavramış kıpkırmızı olmuş gözleriyle, "Neden?" diye fısıldıyordu. "Neden ben?"

Kral Taehyung'un Min Yoongi'de takılı kaldığını kabullenmesi uzun zaman aldı. Fakat kabullendiğinde artık o eski Taehyung değildi. İçinde büyüttüğü o büyük hisleri, kendisi dahil birçok kişiyi yaktı.

Ve içindeki zalimlik duygularını zaten olduğundan daha da büyük bir saplantıya dönüştürürken buna engel olamadı. Kim bilir, belki de kafasında büyüttüğü her şey hastalıklıydı.

Am I wrong for thinking out the box from where I stay?

Am I wrong for saying that I'll choose another way?

I ain't trying to do what everybody else doing.

Just cause everybody doing what they all do,

If one thing I know, how far would I grow?I'm walking down this road of mine, this road that I call home.

So am I wrong?

Am I tripping for having a vision?

Now am I wrong? For trying to reach the things that I can't see?

But that's just how I feel, that's just how I feel.

|Bölüm Sonu

kral'ın adamları | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin