on bir| yağan yağmur mu, akan gözyaşlarım mı

427 51 34
                                    

Bölüm Şarkısı: The Smiths - Please, please, please

| Yağan yağmur mu, akan gözyaşlarım mı?

☀️

20 0cak 1843

Hareket etmesi gereken at arabası acı dolu homurtular çıkararak olduğu yerden birazcık bile uzaklaşmıyordu. Soğuk bir kış akşamıydı, yağmur çoktan donmuş olan karların üzerine usul usul serpilirken, soğuk insanın içini ürpertecek kadar keskindi.

Yoongi, üzerindeki kumaşa sıkı sıkıya sarılıyor ve karşısında bulunan adama bakmamak adına kendini zorluyordu.

"Ne oldu arabacı? Sorun ne?" Jeon ise ona nazaran dik duruşu, ağır aksanı ve solgun yüzüyle her zaman ki gibiydi. Yalnızca daha yorgun, daha düşünceli ve daha çekingendi. Kafasında dönüp duran her neyse onu bir hayli yıpratıyor gibiydi.

"Efendim, hayvancağız soğuktan ölmüş." Arabacının sesi titrekti, keskin acı sesine yansımıyor olsa soğuktan titrediği zannedilebilirdi fakat kalp sancısı boğuk sesine karışmıştı. Uzun süredir hasta olduğunu bildiği atı en sonunda daha fazla dayanamamıştı. Acı çeken, hisseden yalnızca insanlar değildi, hayvanlar da yaralanır, kırılır ve kanardı.

"Saray neredeyse bir kilometre aşağıda kaldı. On dakika yürüme mesafesinde. Siz gidin efendim. Ben de şu hayvancağızı uygun bir yere gömer, bulabilirsem birinin yardımıyla tekrar şehre çıkarırım arabayı." Sesi kısıktı yaşlı adamın, mahçubiyet ve hüzün çalınmıştı kalın ses tonuna inceden.

"Buyurun, Bay Min." Muhafız kısa bir an diğer adamın sözlerini kafasında tartmış daha sonra ise tahta kapıyı rahatsız edici bir ses eşliğinde aralamıştı. Günler sonrasında ilk defa
gözlerini diğer adama çevirmişti. Göz bebekleri titriyor olmalıydı tam şu an da.

Diğer adam hiçbir tepki göstermeden at arabasından aşağı adımladığı sırada boynundan aşağıya uzanan küçük kızarıklıklar çekmişti dikkatini Jeongguk'un.

Boğazına oturan yumru bir duvar gibi sertti. Sanki bir şeyler kopuyordu bedeninden. Acıydı, elle tutulabilir bir acıydı. Kalbinde yer edinen mihnet yine keskin bir ürpertiyle yerini belli etmişti.

Fiziksel tepkileri hoş değildi, en azından onu bu şekilde iki büklüm eden acı ayaklarının yere sağlam basamayacağı kadar gerçekti.

Min Yoongi ise... O sesini duyurmamıştı bugün. Tepkisiz ifadesiyle küçük bedenini soğuk havaya teslim etmişti. Zifiri karanlıktı, koskoca ormanın ortasında yalnızca arabacının elinde tutmakta olduğu cılız ateşin pek bir işe yaradığı söylenemezdi. Yine de Muhafız müthiş büyüklükteki ağaçların arasına girmeden meşaleyi diğerinden almıştı.

Şimdi ise Yoongi yüreğinde ayak direten korkusuna eş değer heyecanıyla ayak uyduruyordu muhafıza. Duyduğu en ufak ses onu ürkütmeye yetiyordu. Zifiri karanlıktı, hiçbir şey göremiyordu.

"Tereddüt ediyorsunuz." Ve sonra sessizliğinin arkasına saklanmakta olan tüm kelimeler efgan edercesine kısık bir sesle duyuldu. Öyle de kısık bir ses idi ki bu, muhafızın kulaklarına ulaşması, kavramasından çok daha uzun sürdü. Aslında tereddüt eden de oydu. Bu kelimeleri bir araya getirmeden önce, ki hala, büyük bir tereddüt hamuruyla yoğrulmuştu kanayan yarası.

kral'ın adamları | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin