Saat sabahın 7'siydi. Hala aşırı uykum vardı ve okula gitmek istemiyordum. Dersimin saat 11'de başlayacağını hatırladığımda, yüzümde oluşan masum tebessümle gözlerimi tekrar yumdum.
Telefonum çalınca yaptığım yüksek sesli oynak zil sesine de küfür edip ayaklandım. Bendeki şansta bu olurdu zaten.
Arayan Ulaş'tı.
"Efendim, sabahın köründe uykumu haşat eden beyefendi?"
Sesim fazla uykulu çıkıyordu.
"Sen hala uyuyor musun?"
Sanırım keyfi yerindeydi. Erken kalkıp beni aradığına göre.
"Sen aramadan saniyeler önce uyandım."
"Oh anladım. Hemen hazırlan ve 10 dakikaya kapının önünde ol. Seni bugün ben götüreceğim."
"Hemeen hazırlanıyorum mavişim."
Sahte bir heyecanla telefonu suratına kapattım. Ulaş sahip olmadığım abim gibiydi. Birazdık şevkat gösterip uyumama izin verse ölmezdi ama.
Artık bir gram bile kalmayan uykumu ve hala olan uyuma isteğimi boşverip ayaklandım. Hızlı bir şekilde banyoya koştum.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolabıma ilerledim. Son 7 Dakikam kalmıştı.
Ulaş'ı tanıyorsam beni aradığında gelmişti ve hazırlanmama 10 dakika veriyordu.
Buz mavisi yırtık boyfriend bir cin alıp yatağa attım. Üzerine de beyaz ince geniş tişörtümü aldım.
Hızlıca giyinip bir omuzumu açıkta bıraktım ve saçımı dağınık at kuyruğu yaptım. Spor takılmayı çok severdim.
Elbise giymek ve pembemsi renkler bana göre değildi.
Hergün içinde aynı şeyleri taşıdığım çantamı omuzuma alıp evden çıktım.
Kırmızı sporlarımı ayaklarıma geçirip arkalarına bastım ve apartmanın merdivenlerinden hızla indim.
İndim derken zorlu bir parkurda gibiydim.
Kapıdan dışarı adım atarken son anda düşmekten kurtuldum ama terlik gibi giydiğim ayakkabım uçarak Ulaş'ın önüne düştü.
Dağınık topladığım at kuyruğu saçlarım savaştan çıkmışçasına dağılmıştı.
"Üzerime uçsaydın?"
Alaylı sesiyle kendime çeki düzen verdim ve seke seke yanına gittim.
"Birdahaki sefere seni hedef alırım."
Tam önünde durup eğilirken beni durdurdu ve kucağına aldı.
Eminim sabahın köründe uyanan ve güneşin doğuşundan itibaren dışarıyı seyreden Ayşegül Teyze için güzel bir dedikodu malzemesi çıkıyordu.
"Beni okula böyle götürür müsün Maviiiişim?"
Gamzelerini belli edicek şekilde gülümsedi ve beni arabaya bindirdi.
"Bugün okula gitmiyorsun. Seninle konuşucaklarım var."
Okula gitmeyeceğim için sevinmiştim ama konuşucağımız şeyi de merak ediyordum. Sessiz kalıp beni koltuğa yerleştirmesini bekledim. Ayakkabımı alıp o da bindi ve bana döndü.
" Sana güzel bir haberim var. Şimdi gidip bir kafede kahvaltımızı yapalım. O sırada da sana haberimi veririm."
Kafamı sallayıp önüme bıraktığı arkası ezilmiş ayakkabımı düzgünce giydim. Diğer ayakkabımı da giydiğimde yola çıkmıştık bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SonBahar #wattys2018
Teen Fiction"Sonbahar mevsimi gibisin. Ne çok sıcak ne de çok soğuk. Esen ılık rüzgarların var. O rüzgarlarla beraber çıkan, kurumuş yaprak hışırtıların var." Açıkta olan omuzumu öptü. Dudakları boynuma ordan da saçlarıma ilerledi. "Herşeyinle sonbaharsın. Beni...