Bu benim ilk hikayem ve çok heyecanlıyım. Henüz amatörüm ve açıkçası yanlışlarımı ve eksiklerimi görüp düzeltmek istiyorum. Bir votenin ve yorumun bile beni heyecanlandırdığını bilmenizi isterim. :)
Multimedya Derin. Keyifli okumalar. Yardımcı yorumlarınızı bekliyorum. Votelemeyi unutmayın !! :)
Günün en karanlık saatleri gece değildir. Sabah olmadan ayın gökyüzünü terkedip yerini güneşe bıraktığı saatlerdir. Dünya o zamanlarda güneş doğana kadar tüm kötülüklerini ortaya serer. Uğursuz olur İstanbul. Güneş gelip her yeri ışıklarıyla donatana dek. Ve sanırım güneş bana yetişemeyecek..
O saatlerdeydim. Üvey babam eve geldi. Sarhoştu, hemde nasıl. Ona kapıyı açtığımda bana saldırmaya çalıştı. Ancak elindeki şişeyi alarak kafasına geçirdim. Yerde kanlar içinde yatarken üzerime montumu geçirip cüzdan, telefon gibi şeyleri alarak evden uzaklaştım. O eve bir daha asla dönmeyecektim. Sırf kalacak yerim olmadığından katlanıyordum buna. Annem öldükten sonra işte... Çalıştığım bir kafe var. Ve ikinci yılında dondurduğum bir okulum. 19 yaşındayım oysa. Hayat bazılarımıza gerçekten acımıyordu. Bu mahallede bana kapısını açacak kimse yok. Uzaklaştım oradan hemen. Şimdi nereye gideceğim diye düşünürken İstanbul’un ıssız sokaklarında dolanıyordum. Kışın baş gösterdiği, Ocak ayının tüm çıplaklığıyla karşımda olduğu diye bir gerçek vardı. Karda yağıyordu üstelik. Ince montuma daha çok sarıldım. Sanki bir etkisi olurmuş gibi. Sokak sokak geziyordum. Bir yandan da umarım sabahın dördünde kimseyle karşılaşmam diye dua ediyordum. Bir köşeyi daha döndüm ve yeni bir sokağa girdim. Ilerledim, ilerledim. Sonra çok uzaklardan bir inleme sesi duyar gibi oldum. Içimdeki ses ‘derhal burdan git’memi söylüyordu. Ancak insanoğlu işte. Merak ağır bastı ve o yöne doğru ilerledim. Bir harabenin arkasından geliyordu. Gittikçe sesler anlam kazanmaya başladı.
“........... abi yalvarıyorum sana. Bırak gideyim. Söz terkedeceğim burayı. O melihten de kurtulacağım. Yalvarırım bırak. Ailem var benim.”
“Olmaz. Seni öldürmeden bırakırsam Melih piçinin hatrı kalır. Görsün bakalım neymiş bana suikast kurmak.”
“Abi lütfen yapma.”
Derin duyduğu seslerle kalbinin hızlandığını hissetti. Ama yinede ilerledi. Onları görebilecek kadar yaklaştığında köşeye saklandı. Gördükleriyle dona kaldı Derin. Bir adam yerdeki adamın kafasına silah dayamıştı. Iki adamda kollarında tutuyorlardı. Karşısında ise bağırıp çağıran bir adam daha vardı. O an Derin için çok hızlı gelişti. Silahtan gelen sesi duymasıyla telefonu çıkarması bir oldu. Polisi aramak için. Tam o anda silah patladı. Titreyen ellerinden telefonu düşürdü Deniz.
“Kim var orda? Abi biri bizi gördü!” Farkedildiğini anlayan Derin hızlı adımlarla koşmaya başladı. Arkasından gelen adım seslerinden pekte şanslı olmadığını anladı. Çok yakınlardı. Ve bu rüzgarda nereden çıkmıştı böyle? Üstelik yerlerde kar vardı, soğuk yüzünü keskin bir bıçak gibi kesiyordu. Belki kurtulabilirdi o adamlardan, herşeyden. Ancak kış mevsiminin yeryüzüne armağan misali bıraktığı beyaz örtü olmasaydı.
Ama vardı ve yakalanmıştı. Adamlar onu sürüklüyordu neredeyse. Ama asıl mesele bu değildi. Ona ne yapacaklarıydı asıl mesele. Sonunda adamlar durduklarında kafasını kaldırdı ve alev alev yanan hırçın denizlerin onun kurak tarlalarında gezmesine izin verdi.
Adam bu kızı öldürecekti. Ta ki gözlerine bakana kadar. Bu kız onda bir yerlere dokunmuştu. Peki öyleyse, öldürmeyecekti fakat cinayeti görmüştü bırakamazdı ki onu. Ona bir seçenek sunacaktı.
“Sen kimsin? Ne yapıyordun orada? Ve ne gördün?” diye resmen kükredi Emirhan.
Sadece iki kelime söyleyebildi Derin titremekten. “Hiç birşey.”
“Hiç birşey görmediğin için kaçıyordun, öyle mi?” bunu çok sakince sormuştu Emirhan.
“Korktum sadece. Görmedim ben birşey.” İnanmalıydı. Yoksa ölecektim.
“Aslında seni....” diye başladı Emirhan cümleye. Derin bir nefes alarak devam etti. “...seni öldürecektim ama vazgeçtim. Sana bir seçenek sunacağım.”
Merakla devam etmesini bekleyen Derin’i görünce yüzünde hiç mimik oynatmadan devam etti. “Ya burada ölürsün ya da benimle gelir ,tamamen benim olursun. Evlenmek zorundayız ama gelirsen.Seçim senin.”
Bu adam ne ölmesinden bahsediyordu? Ama o ölemezdi ki. Hayalleri , onca çektiği acı, döktüğü göz yaşı bir hiç uğruna heba edilemezdi. Bunu seçemezdi. Diğer seçenek ise; evlenmek diyordu, boşanabilirdi öyle değil mi? Hem kurtulma , kaçma şansı da olabilirdi. Evet,evet ikinci seçenek olmalıydı.
Tam bir dakika sonra Derin başını kaldırdı ve cevabını verdi. “Seninle geliyorum.”
“Hadi o zaman arabaya.”
Arabaya bindiklerinde Emirhan Derin’in yanına oturdu.
“Şimdi yapacaklarını anlatıyorum. Düğün bir hafta sonra. Benim herşeyimle ilgileneceksin, herşeyimle. Hayır deme hakkın yok. Evle de ilgilenmeni istiyorum. Olay bundan ibaret. Ha birde, dışarı çıkamazsın.” Sert ifadesiyle bunları anlatan adam önüne dönmüş Derin’i iç dünyasıyla baş başa bırakmıştı.
Şimdi ne olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ
Teen FictionO, tam anlamıyla KUSURSUZDU.. Bense tam anlamıyla kusurlu. O, mükemmelin sözlük anlamıydı. O, harikaydı ama sadece görünüş olarak. İçinde dipsiz kuyuları vardı mesela. İnsanı yutan. Benim camdan küreme bile taş çıkartırdı onlar. Sonra beni buldu. Şi...