Aynanın karşısında oturmuş yüzünü inceliyordu. Çok mu çirkindi. Ya da bakımsız. İllaki bir kusuru olmalıydı. Aslında o da biliyordu. Kusur bedeninde değildi. Yeterince güzel bir yüze ve mükemmel bir vücuda sahipti.
Sorun kalbi ve aklındaydı. İkisini beraber yürütemiyordu. Kalbi onun karşısına çık derken aklı çıkma diye diretiyordu. Dokuz yıldır aklını dinliyordu genç kız. Şimdi kalbini dinleyecekti. Cesur davranmalıydı. Hiç bir şeyini bilmediği kocasına sadece fotoğraflarından aşık olmuştu. Ha bir de sigara içisine. Kadınlar garip varlıklardı. İstenmedikleri kalplere zorla girmeye çalışırlardı. Kolay lokmalardan haz almazdı hiç bir kadın. Ve Mirhan Şahmaran kesinlikle Zeynep için kolay lokma değildi. Bir yanı onu parçalamak isterken bir yanı sıkıca sarılmak istiyordu. Ortasını bulamıyordu.
Resmi nikahı geldi aklına. Ona bile gelmemiş vekaletle kıymıştı memur nikahı. Damatsız nikah olmazdı ama Amed'in ağası kanunları dinler miydi? Tabiki dinlememişti. Kimsenin de karşı çıkmaya niyeti yoktu ağalarına.
O gün nikaha gelse belki mutlu olacaklardı. Hep bunu düşünürdü Zeynep. Ama Mirhan efendi gelmemişti işte. Sinirle yerinden kalktı genç kadın.
"Aşkından yanacaksın Mirhan ağa! Amed şahidim olsun cayır cayır yakacağım seni.!"diye sinirle söylendi.
Kapının bir anda açılmasıyla şaşkınlıkla o tarafa baktı. Allah aşkına bu kadın ne yapmaya çalışıyordu?
"Buyrun Dila hanım bişey mi istediniz?"diye sakin olmaya çalışarak konuştu.
"Bu ne kılık nereye gideceksin!"
Zeynep şaşkınlıkla üstüne baktı. Ne vardı ki bunda? Beyaz dizinin altında biten çiçekli bir elbise giymisti. Düğünden önce eğlenmeye gidecekti gençlerle.
"Ozan'larla dışarı çıkacağız. Hazar abinin haberi var."
Dila hanım kaşlarını çattı. Hazar'ın haberi varsa bişey diyemezdi. Oğlu gelinini ona karşı koruyordu ve bu hiç hoşuna gitmiyordu.
"Neyse ne otur seninle konusacaklarım var!"
Zeynep sakin olmaya çalışarak oturdu. Dila hanım da oturup konuşmaya başladı.
"Bana bak gelin bu sefer de oğlumu kaçırma sakın! Kadınlık görevini yap kocana gönlünü hoş tut. Oğlum bu konaktan bir daha giderse sana bu konağı dar ederim bilmiş ol!"
Dila hanım'ın sözleri karşısında sinirle ayağa fırladı Zeynep. Ne saçmalıyordu bu kadın? Zeynep'i hala kendini savunamayan küçük bir kız zannediyordu heralde? Sabrı taşmıştı genç kızın.
"Asıl siz bana bakın Dila hanım! Karşınızda küçük bir kız yok artık! Laflarınıza dikkat edin! Ne sizin ne de oğlunuzun tapulu malı değilim ben! Gitmek istediği için burda değil oğlunuz. Benimle böyle konuşamazsınız!"
Lafını bitirdiğinde yüzüne inen tokatla gözleri doldu. Dila Hanım onu yine susturmuştu. Dolu gözlerle tekrar konuştu. O sırada kapıda onları şok olmuş gözlerle izleyen Yağız'ı görümüyordu gözü.
"Tam sizden beklenecek hareket. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi. Hatırlıyor musunuz Dila Hanım? Sırf saçma bir dedikodu yüzünden beni döverek hastanelik ettiğiniz o günü."sinirden kahkaha atarak sözlerine devam etti "Sonra yediğim dayak yetmezmiş gibi bana daha beterini yapmıştınız. Beni zorla bekaret testine soktuğunuz o iğrenç günü hatırlıyorsunuz değil mi? Zira ben unutmadım! O gün fazlasıyla canım yandı benim boşuna uğraşmayın benimle. Şimdi attığınız tokat canımı acıtmadı. Sadece yerimi hatırladım. Teşekkür ederim size. Bu evin sığıntısı, Dila hanımın istemediği gelini, Mirhan Şahmaran'ın yüzünü bile görmek istemediği karısı, Amed'in kurbanı! Çok teşekkür ederim!!!"
Dolan gözlerini elinin tersiyle silip kapıya yöneldi çıkmak için. Kapıda üzülerek ona bakan Yağız'ı beklemiyordu Zeynep.
Herkes mekana gitmiş Yağız yengesini beklemişti.
Zeynep gözyaşlarını silerek Yağız'ın yanından geçti. Gözyaşları şiddetlenerek devam ediyordu genç kızın. Yağız annesine kızgınlıkla bakarak yengesini takip etmeye başladı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Ne diyebilirdi ki? Yengesinin mutlu olmadığını biliyordu ama yaşadıklarının bu kadar derin olduğunu bilmiyordu. Daha birçok şey de yaşamıştı yengesi.
Zeynep gözyaşları içinde arabaya bindi. Yağız da sürücü koltuğuna oturdu. Sessizce ağlıyordu Zeynep.
"Yenge istersen gitmeyelim. Başka bir yere gidebiliriz."
Zeynep gözyaşlarını sildi.
"Hayır hayır. Gülçin'e söz verdim. Gidelim"
Yolculuk sessiz geçti. Mekana geldiklerinde Yağız yengesinin koluna girdi. Arabada kızaran yanağına kapatıcı sürse de patlayan dudağını gizleyememişti.
İçeri girdiklerinde gülmeye çalıştılar. Gülçin Ozan Rozerin Hazar ve Melike vardı içerde. Ailecek yemek yiyip kafa dağıtacaklardı. Sessiz bir yerdeydi mekan bu da avantajlıydı onlar için. Gülçin son anda kına istememişti. Zaten anne ve babası istemediği için düğününe gelmeyeceklerdi. Annesiz kına yapmam diyerek iptal etmişti. Üzülüyordu ama Ozan'a olan sevgisine ihanet edemezdi.
Gülçin'in gülen yüzü Zeynep'i bulunca bir anda dondu. Gülümsemesi silinip yerini endişeye aldı. Patlayan dudağı fark ediliyordu.
Hemen arkadaşının yanına geldi Gülçin.
"Ne oldu kuzum dudagına? Kim yaptı iyi misin?"
"İyiyim Gülçin düştüm sadece önemli bi şey değil." Diye konuştu Zeynep.
"Bu nasıl düşmek bacım?"diyen Hazar abisine baktı.
"Düştüm işte abi. Ayağım takıldı."
Hazar kaşlarını çattı sadece. Kimse birşey diyemiyordu Zeynep'e. Hala olay çıkmasın diye susuyordu genç kız.
"Düşmek konusunda ustasın heralde!" Sesin sahibine döndü herkes. Kimse beklemiyordu onu. Zeynep mutlulukla gülümsedi. Özlemişti gelen adamı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Papatya
Teen FictionMuhteşem bir hikayeyle daha geldim ❤ inşallah sık sık yazacağım ?