Fırçamın ucuyla aldığım sarı boyayı sol elimde tuttuğum paletin üzerinde duran beyaz boyaya daldırdım. Resim kalemi ile ana hatlarını belirlediğim çaprazlamasına döşenmiş ince tahtalardan oluşan ve tuvalimin iki yanını boydan boya kaplayan çiftler üzerinde gezdirdim fırçamı.
Gölgeler, vurgular, tonlamalar... Aklımdan geçmesi gereken şeylerden sadece birkaçıydı.
Tüm dikkatimi tuvalin üzerinde gezinen fırçama vermek adına tuttuğum nefesimi sıkıntıyla serbest bıraktım. Gözlerim kapanırken çoktan yaslandığım ağaca dayamıştım başımı.
❛❛"Mavi orman..." diye başlamıştı sözlerine büyükannem. O zamanlar beş yaşındaydım. Kalbimdeki ve hayatımdaki büyük eksiklik, beni içine çekiyor, o boşlukta kaybolmama sebep oluyordu.
Büyükannem bir kolunu omzuma attığında başımı göğsüne yaslamış, onun kollarına daha çok sokulmuştum.
"Mavi orman efsanesini bilir misin Renjun-ah?" sözleriyle devam ettiğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım. O zamanlar bakışlardan bir anlam çıkaramazdım fakat onun da benim gibi acı çektiğini hissetmiştim.
Başımı sağa sola salladığımda dudakları birkaç milim yukarı kıvrılmıştı. "Anlatmamı ister misin?" dediğinde tek yaptığım başımı göğsüne yaslayıp karşımdaki duvarda asılı olan aile resmimize bakmak olmuştu.
Anlamıştı büyükannem. Onu dinlemek istediğimi ve dinlemeye hazır olduğumu anlamıştı.
"Bir zamanlar Mavi Orman adında bir yer varmış. Kuşların cıvıltıları, çiçeklerin güzel kokuları hiç eksik olmaz; tüm hayvanlar dostluk içinde mutlu mesut yaşarmış. Bu ormanın masmavi bir nehri varmış. Çok güzel bir yer, değil mi?" dediğinde başımla onayladım onu. Sıkıntıyla nefes verişi doldu kulaklarıma.
"Bu nehrin yanında kırmızı bir malikane varmış. İnsanlar oraya yaklaştıkça içlerini garip bir his kaplarmış. Kimini sıkıntı basar, hemen oradan uzaklaşırmış. Kiminin de içinde kiraz çiçekleri açar, içine dolan huzurla o malikaneye yaklaşmaya devam edermiş."
"Söylenenlere göre o malikane de bir büyücü yaşarmış. Uzun, ince, kemikli parmakları ile iksirler hazırlar, iyi çocukları mutlu etmek, kötü çocuklara ders vermek için büyüler yaparmış."
"Bu büyücünün adı Balaccie imiş. Balaccie'nin evcil hayvanı yerine fısıltıları varmış. Denilene göre bu fısıltılar can çekişerek ölen insanların ruhlarıymış. Yılın belli zamanlarında ortaya çıkarlarmış." dediğinde aklıma gelen şeyle aile resmimizdeki gülümseyen anneme ve babama baktım.
Annemin bir kolu babamın beline sarılıyken boştaki eliyle babamın kucağında olan benim elimi tutuyordu. Babam ise boşta olan kolunu annemin omuzlarına atmıştı. Babamın omzuna koyduğum elim, gömleğinin yakasını kavramıştı.
Ölürken çok acı çekmişlerdi, değil mi? Yanıma gelirler miydi acaba? Çok kötü bir evlat olmuştum. Balaccie bana yardım etmezdi, değil mi?
Gözümden akan yaşı büyükanneme fark ettirmeden silmiş, burnumu çekmiştim. Gözlerimi kapatıp kollarımı büyükannemin beline sardım. Omzumu okşayan eli, saçlarımı okşamaya başladığında burnumun sızlamasının geçmesini umarak büyükannemin sözlerine odaklandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
muse ❧ renjun ✅
Fanfiction❛❛O... Hayallerimden daha güzeldi.❜❜ Tüm hakları saklıdır. Bu kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükkanı'ndan satın alınmıştır.