Çalışma yöntemleri kişiden kişiye değişirdi. Kimi okuduğunu anlar, kimi yazarak tekrar eder, kimi söyleneni kimi de gördüğünü unutmazdı.
Ben ise bunlardan hangisini denersem deneyeyim elim hep bir şeyler çiziyor olurdu. Şu an olduğu gibi...
Her zamanki gibi başlama saatinden çok önce okula gelmiş, cam kenarında en arkadaki yerime kurulmuş, sayfaların kenarına bir şeyler karalarken bugün işleyeceğimiz konulara göz atıyordum.
Birkaç gün önce olsa karaladığım şey kesinlikle tuvalimdeki kız ile ilgili şeyler olurdu. Fakat o resmi çizmemin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hiçbir şey olmaması artık ümidi kesmeme sebep olmuştu.
Yine de her gece yatağıma uzanıp duvarda asılı olan çerçeveye kısa bir bakış attıktan sonra gözlerimi bazen tavana bazen kararmış geceye dikip bir şeyler anlatıyordum ona. Kendi hayatımdan, havadan, bazen haberlerde gördüğüm şeylerden bahsediyor, konudan konuya geçiş yaparak uyuyana kadar konuşuyordum onunla.
Mesela, dün tamamı parlayan ayı göstermiş, her gece neden farklı göründüğünü anlatmıştım. Ayın farklı görüntüsünün sebebi olan güneşle karşılıklı duruşlarından bahsetmiş, gökyüzünü süsleyen yıldızları tanıtmıştım.
Kimyasal formüllerin isimlerini mırıldanırken zilin çalmasıyla cama yasladığım başımı kaldırdım ve sınıfta gezdirdim gözlerimi.
Sınıf başkanı Minhyung, görevini yerine getirmeye çalışıyorken diğerleri onu umursamadan bağırıp çağırmaya devam ediyordu. Sınıfın bir ucundan diğer ucuna uçuşan kağıttan uçak ve toplardan biri masamın üzerine düştüğünde geldiği yöne baktım. Bana sırıtarak bakan Jeno ile göz göze gelince kağıdı açma gereği duymadan sıranın altına koyup arkama yaslandım ve gözlerimi tahtaya diktim.
Kağıtta ne olduğu belliydi. Bakmak için enerji harcamak gereksizdi.
Sınıfın sürgülü kapısı çekildiğinde Minhyung yerine geçti ve bütün sınıf sus pus olup ayağa kalktı. Minhyung'un komutları ile öğretmeni selamlamamızın ardından yerimize oturduk. Şimdi, öğretmenimiz arkasını dönecek ve konuyu anlatarak tahtanın her milimetre karesini dolduracaktı.
Fakat yanılmıştım. Gülümsemesini bozmadan yeni sınıf arkadaşımızla tanıştıracağını söylediğinde derin bir nefes verip defterimi ve kitaplarımı karıştırmaya başladım.
Sonuçta herkesin acıyan bakışları ve bazılarının suçlayıcı konuşmaları dışında kimseyle iletişimim yoktu. Onunla da olmayacaktı.
İsmini söyleyen kızın eğilerek herkesi selamladığını hissettim. Sesinden belliydi gülümsediği.
Gözlerim, tahminimin doğru olup olmadığını görmek istercesine kızı bulduğunda dalgalı saçları havada uçuştu ve dikleşen kızın parlak gülümsemesi doldu etrafa.
Gözlerime diktiği parıldayan gözleri, zorlukla yutkunmama sebep olurken çekik gözlerimin koca bir yuvarlak olduğuna emindim. Nefes alış verişlerim birbirinin yerine geçmeye çalışıyordu. Beynime oksijen gitmesini söyleyen ve hızla nefes alan tarafım, 'organları dışarı atalım oksijenle ayakta dur sen' diyen tarafımın sömürgesine uğruyordu.
Hızlanan kalp atışlarım, başımın dönmesine sebep olurken bir hafta önceki pazar günü geldi aklıma.
❛❛Renkler, ilginçti. Karıştığı renklere kendinden bir şeyler katıyor, birlikte ortaya bambaşka bir renk çıkarıyorlardı.
Birlik ve beraberlik, belki de fedakarlık. Ya da başka bir şey. Renklerin oyunuydu bu. Ne kadar farklı yorumlarsak yorumlayalım, verilen isim kaç kere değişirse değişsin durum buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
muse ❧ renjun ✅
Fanfiction❛❛O... Hayallerimden daha güzeldi.❜❜ Tüm hakları saklıdır. Bu kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükkanı'ndan satın alınmıştır.