Genç kız sese yönelip teşekkür etmek istedi. Orta boylu, düz saçlı, güzel bir kız vardı karşısında. "İyi misin?" diye sordu genç kıza, taksiden inen kız. Sadece kafasını sallayabildi genç kız. "Selin ben!" dedi arabadan inen kız, küçük ve bakımlı elini uzatarak. Yüzündeki gülümsemeyle dudakları bir yay gibi gerilmişti Selin'in, karşısında hırpalanmış duran kıza yardım etmek istiyordu. Genç kız havadaki eli sıktıktan sonra bir an için gerçekten iyi olup olmadığını düşündü. Araba ona çarpmamıştı. Evet iyiydi. Elini kavrayan elin baskısını iyice hissedince dikkatini topladı. "Hanzade!" dedi. Evet, adı buydu genç kızın, belki aylar sonra tekrardan adını duyacak olmanın heyecanıydı içindeki bu şey ama sakin kalamıyordu artık. "Memnun oldum." Dedi Selin. Dudaklarının arasından Hanzade'yi selamlayan bembeyaz dişleri gerçek anlamda inci gibi dizilmişti. Hanzade onların doğuştan böylesine güzel olup olmadığını düşündü. "Bende!" dedi Hanzade elini geri çekerken. Avucundaki sıcaklığın ona anımsattığı şeyler vardı. Anılar üzerine çökerken ailesi tekrardan zihnine yığıldı. Bir yabancıda ailesinin sıcaklığını bulduğunu hissediyordu. Hâlbuki aylar sonra bir insana dokunmanın verdiği hissiyattan başka hiçbir şey değildi bu. Hanzade'nin dudak kenarları küçük bir çocuk gibi burkulunca Selin rahatsız hissetti. "Gideceğin yere kadar bırakayım seni." Dedi. Hanzade'nin ağzını açmasına zaman kalmadan korna seslerinin uğursuzluğuyla kızlar kendilerini bir anda takside buldular.
Şoför ara ara dikiz aynasından korkutucu bakışlar fırlatsa da Hanzade buna takılmıyordu. Daha çok nereye bırakılacağıyla ilgili soru düşündürüyordu onu. Hatta gidecek bir yeri olmadığından dolayı utanç duyuyordu. Her geçen saniye koltukta küçülürken Selin söze karıştı. "Nereye gidiyordun?" dedi. Yüzündeki gülümseme tekrardan Hanzade'ye ulaştı. Selin'in bedeninden üzerine hızla akan sıcak bir çekim vardı. 8 ay sonra konuştuğu ilk insandı Selin ve ona iyi davranıyordu. "Aslında..." diyerek duraksadıktan sonra "Ben bir yere gitmiyordum." Dedi Hanzade gözlerini zemine düşürüp. "Nasıl?" dedi Selin ufak bir şaşkınlıkla ve taksici arsız bir şekilde söze karıştı gergin sesiyle. "Ne yani gidecek bir yerin yokken taksime mi bindin?" dedi. Hanzade biraz daha küçüldü ama bu uzun sürmedi. Aradığı destek Selin'den gelince biraz daha alıştı insanların bu kaba hallerine. "Size ne bundan?" dedi Selin en ufak bir şüphe duymadan. Hanzade'nin elini avucunun arasına alıp gülümsedi. "O zaman benimle gel!" dedi.
Taksici burnundan soluyarak sessizliğini korusa da gözleri onlarca kötü sözü bir çırpıda dillendirdi.
Hanzade sadece kafasını sallayabilmişti. Sonradan gideceği bir yer olduğunu anımsadı. Kaçırıldığı yere gitmeyi istiyordu az önce ama parası yoktu fakat şimdi oraya gidebileceğini fark etti. "Aslında ben Evingen mahallesine, Çınar sokağa gitmek istiyorum." Dedi. Hafızası onu yarı yolda bırakmamıştı. Sonradan fikrini değiştirmiş olduğu için yüzü kızarmadı ama soru ilk yöneltildiğinde bu cevabı verebilmeyi dilerdi. "Hangi apartman?" dedi taksici söze karışıp. Hanzade derin bir iç çekti. Gözleri arabanın camından dışarıdaki karanlığa karışırken "Gitmek istediğim yer bir ev değil. Doğrudan o sokak." Dedi. Selin taksicinin söze karışmasına izin vermeden "Ben nereye gittiğini anlıyorum. Bende oraya gidiyorum. Hatta bu gece bütün şehir oraya gidiyor." Dedi. Kafası karışan Hanzade bir soru sorabileceğini düşündü fakat hızla bu düşünceden uzaklaştı. Taksiciyle bir kere daha muhatap olmak istemiyordu.
Dakikalar geride kalırken taksiden inip yürümeye başladı kızlar. "Neden bütün şehir buraya geliyor?" dedi Hanzade, Selin'e tedirgin bir bakış atarak. Selin'in kıkırtıları kulağına ilişti. "Seninle aynı sebepten ötürü..." Dedi Selin. Hanzade kaşlarını çattı. Olduğu yerde dondu ve Selin'e döndü. Selin de şaşkın görünüyordu, o da durakladı. "Dövüş için..." dedi sol eliyle karanlıkta kaybolan sokağı göstererek. Hanzade bir an için bütün şehrin kaçırılmış olduğuna inandığına inanamayıp gülümsedi. Ön dişlerinin büyük yapısı gözüktü.
"Dövüş?"
Selin, Hanzade'nin koluna girdi. Birlikte Arnavut kaldırımlı sokakta yürümeye başladıklarında "Sokak dövüşleri olur burada. Her Pazar kıdemli ağabeyler dövüşürler, diğer günlerse çömezliklerine göre sıralanmış arkadaşlar. Bugün de bu kıdemli abilerin final dövüşleri var. 1 Ağustosta her sene yapılır aslında bu dövüşler. Gerçekten bilmiyor musun?" Sol omzundaki örgüsünü geriye doğru attıktan sonra Selin, kahverengi gözlerini Hanzade'ye yöneltti.
"Hayır, daha önce hiç duymamıştım." Kocaman gözlerini endişeyle önüne düşürdü Hanzade. Selin ufak bir kahkaha attı. Sanki bir ciyaklama. Yavaş yavaş kalabalıklaşan sokaktaki insanlar Selin'e aldırış etmiyor gibi gözüküyordu. "Sen ciddisin!" dedi Selin, Hanzade'nin önüne geçerek. Hanzade yürümeye devam ederken yüzünde gerdin bir gülümsemeyle ellerini gergince açarak, avuçlarıyla gökyüzünü gösterecek şekilde hafifçe kaldırdı. Omuzları yükselmişti.
Sokak bir an da hıncahınç dolmaya başladı ve sesler gürültü halini alıyordu. Lambalar giderek loşlaşıyordu. Hanzade gerçekten kaçırılmadan önce burada ne aradığını düşündü. "Peki, sen neden buraya geliyordun?" diye sordu Selin. Hanzade kendisini küçümsediği için Selin'den bir özür bekliyordu ama Selin oralıklı değildi. "Hey!" dedi hafifçe omzuyla Hanzade'nin omzuna çarparak. Selin sorusunun cevabını duymak istiyordu.
Hanzade ne söyleyeceğini bilemediğinden hızla etrafına bakındı. Nasıl bir şey söylemeliydi Selin'in soru sormayı bırakması için? Derken olduğu yerde kaldı. Sokakların açıldığı büyük alanda gördüğü kalabalık onu dehşete düşürüyordu. Hayatının hiçbir anında bu gibi bir yer hatırlamadığını hissetti. Hiçbir şekilde varillerdeki ateşlere, alkolün ve sigaranın ağır kokusuna, bu tuhaf giyimli insanlara ve bu iğrenç kalabalığa aşina olmadığını hissetti. "Bu..." dedi ve dehşetle duraksadı. Neden burada olduğunu hatırlamak için gözlerini kapadığı sırada, bedenlerin arasında ezilen bedenini hissetti. "Bu harika!" dedi Selin. Hanzade gözlerini kocaman açarak bekledi. Gerçekten Selin'e bunun nesini harika bulduğunu sormak istiyordu. Birbirine karışan sadece kokular değildi. İnsanlarda birbirine karışmıştı. Baktığı yerde gördükleri kanının çekilmesine sebep oluyordu. Bir türlü neden burada olduğunu anımsayamıyordu. Eliyle alnını sıktı. Selin elinden tutup onu sürüklemeye başladığında Hanzade'yi mutlu eden tek şey Selin'in sorduğu soruyu unutmuş olmasıydı. Kalabalık gecenin içinden bir şekilde büyüyerek üzerine yığılıyordu. Onlar meydanın merkezine doğru ilerlerken sanki alan genişliyor ve insanlar bir merkezden sürekli çoğalıyor gibiydi. Hanzade'nin zihni de bu gürültüye aşina olmadığını savunur gibi büyük bir ağrıyla sarsıldı.
İlerlemeye devam ettikçe anlamsız gürültüyü dağıtan metalik ses artık daha anlaşılırdı. Hanzade sese kulak asmadan aradığı adamın burayla bir bağlantısı varsa pek tekin olmadığını düşünmeye başlayınca bir parça daha arttı gerginliği."Şansımız varsa Pars ve Demire denk geliriz." Dedi Selin omzunun üzerinden hafifçe geriye doğru baktıktan sonra. "Pars ve Demir" diye mırıldandı Hanzade. Zerre ilgisini çekmediğini düşündü. Etrafındaki gürültüye kulak kabarttı. Kimi aradığını nasıl anlayacaktı? Nasıl bir adam arıyordu? Hangi adamın kim olduğunu soruyorlardı Hanzade'ye? Boğazını temizleme ihtiyacı duydu Hanzade, sonra boğulma hissinden kurtulmak için parmak uçlarına yükseldi. 1.75 boyuyla kısa sayılmazdı ama boyunun belirgin bir avantajı da yoktu bu kalabalıkta. Çünkü çoğu insan topukluyla gelmişti ve erkekler zaten ondan uzundu. Küçük bir kız çocuğu gibi hissetti kendini derken gözleri Selin'le buluştu. Kendinden daha kısa birini görmek yüzünü gülümsetti. Parmaklarının birbirlerine nasılda kenetlendiğini fark etti. Bu sıcak bir histi. Birinin ona yardım etmesi onu mutlu ediyordu.
"İşte!" dedi metalik sesin anlam kazandığı yerde Selin. "Demir ve Pars!" dedi büyük bir coşkuyla. Yüksek bir ringin içinde fütursuzca birbirine vuran iki adam vardı. Bir boks maçı değildi bu ya da kuralları olan herhangi bir şey. Her bir yumrukta rakibini yere sermek için değil onu öldürmek için vuruyorlar gibiydi birbirlerine. Hanzade korktuğunu hissetti. Bu defa Selin'in bileğini kavradı. "Korkunç görünüyor biliyorum." Dedi Selin "Ama inan bana başka hiçbir şeye benzemiyor."
Hanzade bir an için kendini Selin'e hak verirken buldu. Evet bu yaptıkları gerçekten hiçbir şeye benzemiyor, diye içinden geçirdi. Sonra gözlerini siyah muşambayla kaplanmış ringe dikti. Zemin sert gözüküyordu. Normal bir ringde olması gereken korumaları yoktu ringin. Kenarları tümüyle açık ve oldukça yüksekteydi. Birbirlerini öldürmek için platformdan itmeye çalışmaları yeterli diye düşündü Hanzade. Bütün bu saçmalığın aptal bir show olduğu kanaatine varmadan hemen önce. Beyaz tenli adam sert bir yumruk geçirdi, kumral olanın çenesine. Ağzından fırlayan kana rağmen sarsılmadı bile. Hanzade gerildi ve Selin'in elini iyice sıktı. Beyaz tenli adamın bedeninde bir sürü kesik izi vardı ve saçlarının yarısı kazınmıştı. Siyah saçları ringin ışığında parlarken gözündeki çürüme belirtileri darbenin yeniliğinin göstergesiydi. Hızlı bir yumruk indirdi kumral olan, beyaz tenlinin yüzüne. Tam olarak darbenin nereye geldiğini seçemedi Hanzade ama acıyla irkildi. Bir an sadece bunu yaşadığını hayal etti. Yükselen tezahüratların arasından tekrardan ringe odaklandı genç kız. Kumral çocuk büyük bir tekmeyle, beyaz tenli olanı sağlam sarsıyordu. Fakat hiçbiri henüz ringin zeminine oturacak kadar bitmemiş gözüküyordu. En azından Hanzade bu kanaate vardı. Beyaz tenli adam hızla kumral olanın üzerine doğru gelirken eğildi, kafası diğerinin karın boşluğunu doldurdu ve onu ringin köşesine kadar sürükledi. Hanzade sıkıca yumdu gözlerini. Adrenalin bedenindeydi. Bunu hissedebiliyordu. Çok sürmedi karanlığı, merak içinde araladı gözlerini. Nasıl olduğunu anlayamadı ama henüz sırtından başka hiçbir yerini göremediği kumral adam artık ringin ortasında beyaz tenli adamı sağlam yumrukluyordu. Kocaman ışığın altında, beyaz tenli olanın yüzünden fırlayan her bir kandamlası ringin zeminine saçıldığı o kadar net gözüküyordu ki Hanzade daha fazla dayanamayacağını hissedip kafasını Selin'in omzuna kapattı.
Hala burayla nasıl bir bağlantısı olduğunu sorguluyor ve eğer aradığı adam bunlardan biriyse ne halt yiyeceğini düşünmeden edemiyordu. Nefesi boğazını yaktı. "Korktun mu?" diye sordu Selin. Bununla pek ilgilendiği yoktu. Gözleri ringde dövüşen iki adamı bir saniye olsun kaçırmak istemiyordu. "Kanım çekiliyor." Dedi Hanzade. Alt dudağını dişlerinin arasına almış bütün bunları yaşadığını düşünmesine engel olmaya çalışıyordu. Kalabalığın sesi öylesine yükseldi ki bir ara Hanzade tutulduğu karanlıktaki sessizliği özlediğini hissetti. Elleriyle kulaklarını kapatmak istiyordu fakat Selin'i bırakabilecek kadar cesur değildi henüz.
Bir anda büyük bir sessizlik oluştu. Karanlıkta kalan Hanzade yavaşça kafasını kaldırdı. Gökyüzü aydınlanmaya durmuştu. Kıstığı gözleri ringe döndüğü an hızla büyüdü. Beyaz tenli adam kumral olanın kafasını ringden aşağıya sarkıtıyordu. Ve hızlı hamlelerle kafasını betona çarpıyordu. İçinden bir şeylerin kopup aktığını hissetti. Ciyaklayan insanların neden bu adama durmasını söylemediğini sormak istiyordu ama yapamadı. Kafasından akan kan ringden aşağıya süzülmeye başladı.
YOU ARE READING
30 GÜN
ActionGenç kız gözlerini önüne düşürüp yaşadıklarını anlamayı umdu. Bütün yaşadıklarının bir anlamı olmalıydı. Böyle umuyordu genç kız. Evet, bir anlamı ve bir amacı vardı 8 aydır yaşadıklarının. Genç kız kendinden istedikleri şeyi düşündü. Her gün bıkm...