"Adam ölüyor." Dedi Hanzade. Selin nefessizce "Bir saniye!" dedi. Dudakları aralandı Hanzade'nin ölen bir adama böyle mi tepki verilirdi? Şaşkınlıkla bakmaya devam etti. Kumral olanın yüzü ilk defa netti. Hemen hemen kulaklarının üzerine düşecek kadar uzun olan saçlarının arasından sızan kan. Bir kere daha içi burkuldu. Sakalları ve bıyığı vardı kumral olanın, beyaz tenlinin ise yüzünde tek bir tüy bile yoktu ama boynunda, ellerinde, sırtında ve göğsünde onlarca dövme vardı. Dişlerini birbirine bastırdı Hanzade. Kumral olan, beyaz tenlinin yumruğunu bu defa havada kaptı. Diğer eliyle boğazındaki eli çözdü ve her nasıl olduysa bir anda beyaz tenli olanı üzerinden ringin karşı kıyısına fırlattı. Ayağa kalktığı anda kafasındaki kan hızla sırtından beline doğru yayılmaya başladı. Beyaz tenli olan kumrala yaklaşırken çevreden sesler iyice yükseldi.
Sıkı bir yumuk daha savurdu beyaz tenli olan ama boşa çıktı. Diğer yumruğu da aynı güçle çapraza savrulunca bu defa kumral olan yumruğunu kavradı. Beyaz tenli beklemeden diğer yumruğunu çapraza salladı ve kumral olan diğer yumruğunu da yakaladı. Beyaz tenlinin kemikli yüzü iyice beyazladı. Özellikle de kumral olanın tekmesini midesi yakınlarında hissedince. Bir anda bükülüp kendini kumraldan uzaklaştırmaya çalıştı fakat kumral olan sıkı bir hamleyle adamı yumruklarından tutarak hızla ters yöne çevirdi. Büyük bir gürültü patladı adamın sırtı ringin zeminine vurunca. Hanzade bu defa gözlerini açık tutmayı başarabilmişti. Selin ve diğer herkes soluksuzdu. Büyük paraların yatırıldığı büyük bir müsabakaydı bu.
Bu defa kumral olan, beyaz tenlinin bedeninin üzerine çıktı ve hızla yumruklar savurmaya başladı. Adam kendini kollamaya fırsat bile bulamıyordu. Kumral olan sanki hiç darbe almamış kadar rahat bir şekilde bir bir ardına savurduğu yumrukları bir anlık nefesle duraksadı.
Hanzade'nin loş ışıkta kaybolan silueti düşündüğü kadar silik değildi belki de. Kumral olan adamın çekik ela gözleri Selin'in arkasındaki dehşete düşmüş genç kıza takıldı. Birkaç saniye duraksadıktan sonra her nedendir bilinmez yumruklarına ara verdi. Gözlerini kıstı. Ne gördüğüne emin olmak ister gibiydi. Yüzünde hayalet görmüşçesine korku dolu bir ifade oluştu. Uzun uzun seyretti ringin bu yanını. Hanzade hemen önlerinde çıkan kavgadan gözlerini alıp ringe bakamıyordu. Birinin cüzdanı çalınmıştı ve oradaki kavga her an büyüyordu. Selin bir iki adım geri geldiğinde Hanzade'de onu takip etti. Hanzade son bir defa yüzünü ringe çevirdi. Kumral adam da çıkan kavgaya bakıyordu sanki fakat beyaz tenli olanda pes etmediğini gösteren bir sinyal gibi hızla yumruğunu kumral olanın çenesine indirdi. Selin bir anda "Koş!" dedi ve kalabalığın içine karıştılar. Hızlı adımlarla kalabalığı bölüyorlardı. Nefes nefeseydi sabahın ilk saatlerinde şehrin bu bölgesi. Uzun süre tek kelime etmeden koşmaya devam etti kızlar sonunda Hanzade durup "Neden koşuyoruz?" diye sordu. Dizlerine doğru eğilmiş, ellerini dizlerine yaslamıştı Hanzade. Nefesi ciğerlerini yakıyor, nabzı kulaklarında atıyordu. Baskıyı hissetti bedeninde. Selin ise daha aşinaydı bu tarz tempolu olaylara. Sadece nefesini düzenlemesi gerekti.Kot pantolonunun cebinden çıkardığı siyah, deri cüzdanı Hanzade'ye gösterirken yüzündeki gülümseme oldukça ürkütücüydü. Hanzade diken diken olan tüylerini hissetti. Ne söylemeli, ne yapmalı kestiremiyordu. İçine düştüğü dehşetten sıyrılıp sakin kalmak önceliği oldu. Sonrasında "Ne yaptın sen?" diye sordu. Sesinin hesapta sakin çıkması gerekiyordu ama öyle olmamıştı. Ne yapsa ne etse sesine sinen dehşete hâkim olamıyordu. Ailesini anımsadı. Hayatında daha önce sakız bile çalmadığını hatırladı. Annesinin ve babasının bu konudaki net tavrını anımsadı. İçi burkuldu. Bu ailesine ihanetti onun için, değerlerinden vazgeçmekti. Kız kardeşinin neden bunu yapmaması gerektiğini sorduğunda verdiği yanıtı anımsadı. "Bizim olmayanı alamayız ." demişti.
Selin rahat bir tavırla "Taksiye binerken bunu nasıl yaptığımı sormamıştın." Dedi, hemen ardından omuzlarını çekip cüzdanın içinden bir tomar para alıp cebine attı. Cüzdanı ise öylece fırlattı. Çekik gözleri Hanzade'yle buluştu. "Bunu da sorma!" dedi.
Şehrin varoş sokaklarından birinde, üzerine gelen binalarla ezilen Hanzade ahlaki yargılarını sorgularken içinde bulunduğu durumu anımsadı. 30 gün boyunca hayatta kalmak için paraya ihtiyacı olacaktı. Acaba bu süreçte işe gitmeyi mi düşünüyordu ya da 30 günde nasıl bir iş bulacaktı da aynı zamanda bilmediği bir adamın peşine düşecekti? Rahatsız bir mırıltı çıktı dudaklarından, hoşnutsuz olarak kafasını sola çevirdi. Boyası dökülen binalar da ona tanıdık gelmiyordu. Gözlerini devirip iç çekti.
Dişlerini birbirine bastırıp, yüzünü gerdi. Nefesi dişlerinin arkasına sıkıştı. Burnundan soludu. Selin onun tepkilerine pek takılmıyordu çünkü şehrin bu ucundaki hayat buydu. O bunu biliyordu. Buna alışmıştı. Hanzade'de alışır diye düşündü Selin. Herkes alışır buna diye geçirdi aklından.
"Kimseden bir şey çalmadan dinlenebileceğimiz bildiğin güvenli bir yer var mı?" dedi Selin, Hanzade'ye verdiği tepki yüzünden kızmamıştı ama bu böyle bir tepki beklediği anlamına da gelmiyordu. Gerçekten bunu seve isteye, bir eğlence için yaptığına inanıp inanmadığını merak etti. Hanzade'ye bunu sormak için dudaklarını aralayacak kadar bile cesareti yoktu. Kimi inandırabilirdi ki buna ihtiyacı olduğuna. Hayati bir ihtiyaç olmasa da ihtiyacı vardı işte. Düşüncelerini yuttu.
Hanzade "Hayır!" dedi. Selin yüzündeki rahatsız edici gülümsemeyle "Ama benim var." Diye ekledi. Hanzade'nin biraz olsun içi rahatlamıştı. En azından dinlenebilecek ve düşünebilecekti. Bu onun için şimdilik harikaydı.
Arnavut kaldırımlı sokağı geçtikten sonra, caddeye dökülen kalabalık, dövüşün bittiğini gösteriyordu. "Bayağı korktun." Dedi Selin gülümseyerek Hanzade'ye göz ucuyla baktıktan sonra. Cadde boyunca ilerlemeye başladılar. "İki kişi birbirini öldürmeye çalışınca korkarım tabi ki!" dedi Hanzade hızla kelimeleri sıralayarak. Selin için durum pekte böyle değildi. Birileri dövüşüyor ve para kazanıyordu, diğerleri de onlar dövüştüğü için para kazanıyordu. Olay buydu. Selin zihninde durum oldukça basitti.Bir süre sessizce ilerledikten sonra "Hala söylemedin?" dedi Selin, "Neyi?" diye sordu Hanzade. "Neden buraya gelmek istediğini? Dövüş için değilse neden buraya gelmek istiyordun?" diye ekledi. Dudaklarını büzdü "Ve sanki buraya gelmek konusunda emin değildin." Dedi. Dudakları gerildi, yüzündeki gülümseme ortaya çıktı. Yanağında birkaç çizgi oluştu ve gözleri kısıldı. Sorgulamıyor hatta artık merak bile etmiyordu Selin bunu sadece sessizlikten nefret ettiği için konuşmaya çalışıyordu.
Hanzade olayı büyütmemek için "Birini arıyorum." dedi. Selin'in çekik gözleri kocaman oldu. İşte bu ilgisini çekmişti. Merakla ekledi. "Kimi?"Yüzündeki histerik gülümsemeyi saklayamadı Hanzade. Omuzlarının içine gömülüp, dudaklarını birbirine bastırdı. "Bende bilmiyorum." dedi. Sesi biraz içine kaçmış gibi kısıktı. Selin bu konuda konuşmak istemediğini kavrayıp "Neyse..." diye geçiştirdi. "Belki bir gün anlatmak istersin." dedi. Hanzade rahat bir nefes aldıktan sonra Galata'nın yanından aşağıya inmeye başladılar. Dizleri çözülmüş gibiydi Hanzade. Uzun zamandır bayır inmemiş hatta yürümemişti, şimdi zaman zaman da olsa denge konusunda zorluk çekiyordu.
"Sessiz ol." dedi dövmecileri geri de bırakırken Selin. "Neden?" diye sordu Hanzade. Selin kafasını geriye doğru yatırıp "Dinleneceğimiz yerin güvenli olduğunu söyledim, oraya güvenli bir giriş yapacağımızı söylemedim." dedi. Biraz daha ilerledikten sonra iki binanın arsında bir açıklık bulup oradan içeriye süzüldüler kimsenin görmediğini düşündükleri bir anda. Duvara yasladıkları sırtlarını iyice pürüzlü yüzeye sabitlediler. Selin neredeyse nefes bile almamalarını istiyordu. Hanzade bu kadar tehlikeliyse neden bunu yaptıklarını düşündü ama dile getiremedi. Yalnız kalmak istemiyordu. Çok fazla soru sorup Selin'i sıkmamalıydı. Uzun zamandır yalnızdı. Bir yabancıyı benimseyecek kadar da kalabalığa muhtaç. Bu yüzden sadece uyum sağlamaya karar verdi. Bugün olmazsa yarın ölmeyecek miydi hem? Yarın değilse 30 gün sonra. Üstelik bu en iyi ihtimaldi. Sessiz ama derin bir nefes daha aldı. Gün iyice ışıldarken barlarda kalan son birkaç kişi de kendini dışarıya atıyordu. Yorgun bir karmaşa vardı Arnavut kaldırımlı sokakta Çalışanlar zaman içinde birer birer mekânlardan çıkarken saklandıkları iki binanın arsındaki kuytu kızlara boğulacakmış hissi vermeye başlıyordu. Hanzade, beyaz boyalı binanın birkaç santim kendisine yaklaştığına yemin edebilirdi.
"Şimdi sessizce yanındaki pencereden içeriye gireceğiz." Dedi Selin. Hanzade sağ tarafına bakıp iki duvarın arasında kalan anlamsız zeminle birleşik pencereye baktı. Yüzündeki gerginliğin 3 katı bedenindeydi. Aklı bu daracık alanda nasıl eğilip o camdan içeriye gireceğine takıldı. Ve sonra daralan nefesini anımsadı. Fiziken bu mümkün olsa da psikolojik olarak bunu yapamayacağını biliyordu.
YOU ARE READING
30 GÜN
ActionGenç kız gözlerini önüne düşürüp yaşadıklarını anlamayı umdu. Bütün yaşadıklarının bir anlamı olmalıydı. Böyle umuyordu genç kız. Evet, bir anlamı ve bir amacı vardı 8 aydır yaşadıklarının. Genç kız kendinden istedikleri şeyi düşündü. Her gün bıkm...