"Peki ya bu suç değil mi?"
Omuz çekti Selin ve Hanzade'ye bir bakış daha attı. Hanzade'nin zihnini dağıttığını görebiliyordu. "Eğer sen ya da ben yapsak bu bir suç! Ama onlar yapınca bunun bir suç olduğunu kanıtlayamazsın. Bilirsin işte... Bunlar özel insanlar..." elindeki hırkayı yere atıp "Yok!" diye ekledi. Hanzade yatıştığını hissediyordu. Artık zihni daha berraktı ve evet Selin haklıydı. Yaptığı konuşma zihnini dağıtmaya yetmişti."Bu kızıl burada mı çalışıyor?" diye sordu Hanzade. "Evet!" dedi Selin ve Hanzade konuşmaya devam etti. "Yani sürekli üzerini değiştiriyor." diye onaylamasını istediği bir cümle sürdü öne. Selin olumlu anlamda kafasını salladı. "Peki, sen olsan sürekli kullanacağın bir şeyi kullandığın yerden ayırır mısın yoksa orada mı saklarsın?" Selin, Hanzade'nin cümlesiyle gülümseyip karanlıkta kalan dolabın içine doğru uzattı kolunu. Eli ve kolu yardımıyla dolabın köşelerini yoklarken "İşte!" diye ciyakladı. "Buraya bantlamış anahtarı tutucu!" dedikten sonra anahtarı kaptığı gibi kapıya yaklaştı. Boğazını temizleyerek anahtarı kapının deliğine taktı ve "Hazır mısın?" diye sordu. "Neye hazır mıyım bilmiyorum ama buradan çıkmam gerektiğine eminim." diyerek yerinden fırladı Hanzade. Anahtarı çevirdiğinde oluşan metalik sesle kızlar bir an sessizce beklemeye başladılar. Aralanan kapıdan içeriye dolan serin hava Hanzade'ye yetiyordu. Derin bir nefes alıp vücudunun normale dönmesini bekledi. Selin'se gözlerini koridora dikip gerçekten biri olup olmadığını gözledi.
Bir süre kırmızı koridorda bir hareketin olup olmayacağını gözledikten sonra sessizliğe güvenip sıra sıra odadan dışarıya çıktılar. Sonrasında parke zeminde spor ayakkabıların bir iki ciyaklaması dışında pek ses çıkmadı.
"Çıkış nerede?" diye sordu Hanzade. Gerçekten zihninin özgür olduğuna inanması için gökyüzünü görmesi gerekiyordu. Selin geri dönüp işaret parmağıyla yaptığı şu sessiz olma işaretini yapınca Hanzade dudaklarına görünmez bir fermuar çekti. Koridorun sonunda mavi aydınlatmaların arasında siyah bir kapının önüne geldiler. "Hızlı ol!" diye ekledi Selin, henüz Hanzade ne için hızlı olması gerektiğini anlayamadan Selin kapıdan çıkınca, kapıdan çıkarken hızlı olması gerektiğini anlayıp hızla kendini yoğun müziğin arasına bıraktı. Kaşlarını çatmıştı. Dün akşam ki insan kargaşasından sonra en azından ritimli ve manalıydı gürültü. Hemen Selin'in arkasında dururken "Nerden çıkacağız?" dedi. Selin olduğu yerde bekliyordu. Karşıda özel localar vardı. Hanzade, Selin'in bakışlarını takip etti. Localardan birindeki kalabalığa bakıyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Hanzade. Selin gülümseyerek "Zaten kovulduğuma göre, beni oraya kilitlemelerinin hesabını sormamda sakınca yok bence." Diyerek ilerlemeye koyulunca büyük dans pistine girmeden Hanzade, Selin'in kolunu hızla kavradı. Uzun masalar, garsonlar, barmenler ve karanlık ışıklar vardı. Hanzade daha önce böyle bir şey görüp görmediğini düşündü. Görmüş olabilir miydi?
"Ne yapacaksın?" dedi Hanzade. "Ufak bir intikam..." Diye ekledi Selin ve daha fazla beklemeden koşarak localardan birine ilerledi. Sanki Hanzade'nin onu takip edeceğini biliyor gibiydi Selin. Bir şekilde arkadaş olduklarına inanıyordu. Ve beklediği gibi de oldu. Hanzade onu takip etti.
"Tatlım!" diye locadaki orta boylu adama sarılınca Selin, merdivenlerin başında kalakaldı Hanzade. Yukarıya gitmiyordu bacakları. Esmer ve sakallı adam şaşkınlıkla bakmayı sürdürdü. "Ablan mı?"diye sordu yanındaki beyaz elbiseli sarışın kadını işaret ederek. Kadının aynı anda yüzü düştü. Adamın tek bir mimiği kıpırdamazken, sarışın kadın şekilden şekle giriyordu. Hızla Selin'in kolundan tutup adamdan ayırdı onu. Hanzade'nin o an nefesi kesildi. Selin'e bir şey olmasından korkmuştu az önce. Peki ya neden? Çıkarları için mi yoksa gerçekten bu kısa süre de sevmiş miydi onu? Daha fazla beklemeden basamakları tırmanmaya koyuldu. O sırada yükselen seslerin arasında kalmıştı Selin. Kadınlar birbirleriyle sert temasa geçmiş, sarışın kadın ani bir tokat atmıştı esmer, orta boylu adama. O an Selin bile duraksayıp kalmıştı. Hanzade'yi ayıltan şey yanından geçen garsonlar oldu. Omzuna çarparak hızlıca basamakları tırmanıp locaya varan garsonlar kavgayı ayırmaya başladı. Ardından takım elbiseli adamlar doldu içeriye. Locanın koltuklarındaki herkes ayaklanmıştı ve müzikten ara bulan herkeste bu masaya bakıyor hatta bazıları fotoğraf ya da video çekiyordu. Yan localardaki garip bakışlarda her geçen saniye artıyordu. Sonrasında sert bir şey canını yaktı Hanzade'nin. Ayağını kaldırıp ayakkabısının üzerinden canını acıtan şeyin ne olduğuna bakmak için eğildiğinde devasa yeşil taş, koyu ışıkların arasında bile parıldıyordu. Hanzade bir an ne olduğunu algılayamadı. Kocaman yeşil taşın kenarlarındaki pırlantalara baktı. İki yanından sarkan zincirlere baktı. Hafifçe kafasını kaldırıp karşısına baktığında Selin ona doğru yaklaşıyor ve bir şeyler söylüyordu sanki. Hanzade zümrüt kolyeyi hala elinden bırakmamıştı. Selin biraz daha yaklaşınca "Al onu!" dediğini duydu. Kafasını eğdi ve kolyeye baktı. Kendisinin asla bir şey çalamayacağını biliyordu. Selin tekrarladı. "Al onu!" Basamakları hızla inince Hanzade'yi kolyeyi tuttuğu elinden kavrayarak sürüklemeye başladı. Şaşkın bakışların arasından sıyrılarak yuvarlak bir şekli olan dans pistini geride bırakıp kırmızı bir koridora girdiler. Koridor genişti ama insanlar vardı. Bu yüzden yavaşlasalar da Selin durmalarına asla izin vermiyordu. Zaten Hanzade'de tek başına olsa bu kalabalıktan asla çıkamayacağını biliyordu. Üzerine akın eden kalabalıkta karanlık ama tanıdık yüzler görmeye başladı. Sanki herkesi tanıyor ama kimseyi tanımıyordu. Başındaki ağrıyı ve aç kalan bedenindeki halsizliği hissetti. O karanlıkta düzenli beslenmeye öylesine alışmıştı ki biraz daha aç kalırsa öleceğini düşünmeye başladı. Kırmızı koridorun sonundaki basamakları da tırmandıktan sonra onlarca insanın bedenine çarpmış olmanın verdiği acıyı hissetti. Kumral olanın sert darbesiyle de sağ omzunun gerçekten çıktığını düşünürken kendini şehrin sokaklarında buldu. Derin bir nefes alırken kaynayan sokak ve zifiri karanlık olan gökyüzü ona gecenin geç saatlerinden birinde olduğunu hissettirdi. Yokuş aşağıya durmadan koşmaya devam ettiler. Nabzı kulağında atmaya başladı Hanzade'nin ve bu kez Selin'de yorulmuştu. Çünkü bu onun da alışık olduğu bir şey değildi. Bir grafitinin önünde durup duvara yaslandıklarında bacakları bedenlerini taşıyacak kuvvetten yoksundu artık. Yavaşça yere çökmeye başladılar. "Ne yaptık biz?" dedi Hanzade. "Hayatımızı kurtardık." Dedi Selin büyük bir ciddiyetle. Başkasının eşyalarını çalamazsın zırvalıklarını duymak istemiyordu. Bu yüzden Hanzade'nin konuşmasına izin vermeden, nefes nefese de olsa araladı dudaklarını. "Bak kimsin bilmiyorum ve sende benim kim olduğumu bilmiyorsun ama anladığım kadarıyla ikimizde sıfır hattındayız. Hayatımın geri kalanında bir şeyler çalmayı düşünmüyorum." Nefes almak için duraksadı Selin ardından devam etti. "Aslında bakarsan bundan önce de bir şeyler çalmayı hiç düşünmedim ya da istemedim. Bir şekilde ihtiyacım olduğu anlarda gelişen refleksler bunlar ama inan bana sonlanmasını çok istiyorum. Çalmayı sevmiyorum. Şimdi inanılmaz bir fırsat geçti elimize." Duraksayıp Hanzade'nin elinden aldığı zümrüt kolyeyi havaya kaldırdı. "İkimizi de idare eder. Ölene dek!" diye ekledi.
Hanzade o ana kadar ne düşüneceğini bilemiyordu fakat son cümleden sonra ne düşündüğünü anlamıştı. Ölümü fazla uzun sürmeyecek bir kız için harika bir hayat sürebilirdi ya da onu kaçıranlara para teklif edebilirdi. Olmadı bu parayı küçük kız kardeşine bırakıp mükemmel bir hayat sürmesini sağlaya bilirdi. Bu onun için büyük bir fırsattı bunu yapabilirdi.
"Tamam." Dedi tek kelime daha etmeden. Selin'in çekik gözleri büyüdü. "Anlaştık o zaman." Derken gerçekten bunu duyduğuna inanamıyordu. Yüzüne yerleşti gülümsemesi. Kolyeyi göğsüne bastırıp hayatımız kurtuldu diye düşündü. Nefesi de rahatlamıştı. Düşündüğü kadar zor olmaması onu mutlu etmişti. Hanzade ise doğru kararı vermediğini bilse de kız kardeşi belki böyle kendisini affeder diye konu üzerinde düşünmeyi kesti.
Duvarın kenarından kafasını eğip yol boyu yürüyen insanlara baktı Selin. Hanzade kafasını yukarıya kaldırıp yıldızları izlemeyi seçti. Saniyeler dakikalara karışırken "Yuh!" diye söylenip Hanzade'ye döndü. Sesi tekrar kısık ve endişeli geliyordu. "Peşimize adam takmış olabilirler. Sessizce tüymemiz gerek."diye ekledi Selin. Sonrasında kafasını tekrardan eğip sokak boyunca devam eden dükkanların içini arayan takım elbiseli adamlara bir kere daha baktı. Bu defa daha fazla emin olmuştu onları aradıklarına. Yani öylece kolyeyle gitmelerine izin verecek değillerdi ya. Bu çok fazla Yeşilçam senaryosuna dönerdi.
"Aşağıya gidemeyiz." dedi Hanzade, Selin'in sürekli yukarıdaki sokağı kontrol etmesinden oradan geldiklerini düşünerek. "Otoparka gir." diye ekledi Selin. Hanzade ikiletmeden dediğini yaptı. Selin'de adamlara bir kere daha baktıktan sonra Hanzade'nin peşinden otoparkta buldu kendini. Diğer çıkıştan kaçabileceklerini düşünüyordu fakat buna inanmıyordu. Çünkü dükkânlar bittiğinde bakacakları ilk yer burasıydı ve dakikalar içinde otoparka da yayılacaklarına emindi. Diğer katlarına çıkmanın da sadece ölümlerini hızlandırdığını düşünürken yapılacak tek şeyin çıkışa yürürken olası bir durumda arabaların altına saklanmak olduğuna karar verdi. Bunu Hanzade'ye henüz söylememişti.
Hızlı fakat dikkat çekmemek için emin adımlarla ilerliyorlardı zira otopark düşündükleri kadar boş değildi. Ardından uzaklardan bir silah patladı. Koşarken bir anda durup pahalı spor arabalardan birinin arkasına saklandılar. Doğrudan elleri başlarını sardılar. Ufak bir çığlık koptu ve sessizlik tekrardan gecenin içindeydi. Hanzade neye bulaştığını düşünerek kolye falan istemediğini söylemek istiyordu ama bunu söylemek için çok geç olduğunu da biliyordu. Az önce herhangi bir sebepten patlayan silah, kolyeyi istemese bile beyninde patlayabilirdi.Sağ tarafındaki jipin bagaj kapısındaki eli fark etti. Karanlıkta parlayan bir tür saati olmasa asla fark edemeyeceği el bagajı açtığı gibi kayboldu. Hanzade, Selin'e dirsek atıp "Bir filmde görmüştüm." dedi ve kafasıyla bagajı işaret etti. Selin'de çok korkmuştu. Her ne kadar kötü işlere bulaşsa da bu denli korkunç bir şey yapmadığından ardından silahlar hiç patlamamıştı daha önce. Tek kelime etmeden Hanzade'nin de bileğini kavrayıp arabaya koşmaya başladı. İçeriye iyice yerleşince arabanın kapısını örttükten hemen sonra çok yakınlarda bir silah daha patladı. Kızlar korkuyla birbirine sarılırken Selin sakince kolyeyi Hanzade'nin boynuna takmaya çalışmak için biraz daha uzun süre Hanzade'ye sarılmaya çalışıyordu. Dışarıdaki adamların seslerine kulak kabartan Hanzade, Selin'in küçük hareketlerinin farkına varamadan Selin işini bitirdi. Kolye Hanzade'nin boynundaki yerini almıştı. Kalbinin üzerine yerleştirdiği eliyle dinlenmeyi uman Hanzade arabanın çalışmasıyla belki de bu akşam ilk defa gülümsedi. Hareket eden arabayla birlikte umutlar sanki yeniden doğuyordu. Çok pahalı bir kolye ve çok uzaklar vardı kafasında Hanzade'nin. Belki peşindeki adamlardan kurtulmaya yetecek kadar bile uzağa gidebilirdi böylece.
...
23.59
YOU ARE READING
30 GÜN
ActionGenç kız gözlerini önüne düşürüp yaşadıklarını anlamayı umdu. Bütün yaşadıklarının bir anlamı olmalıydı. Böyle umuyordu genç kız. Evet, bir anlamı ve bir amacı vardı 8 aydır yaşadıklarının. Genç kız kendinden istedikleri şeyi düşündü. Her gün bıkm...