3.GÜN

3 1 0
                                    


00.00

...

Hanzade yanına bırakılan kıyafetleri giydikten sonra pantolonunun cebindeki kağıdı korkarak çıkarıp birkaç saniye duraksadı. İkinci defa açıp okuyabilir miyim diye düşündü. Polise gitmemesini söyleyen cümleyi, kimseye bu konudan bahsetmemesi gereken diğer cümleyi, zamanını ve eğer kaçarsa başına gelecekleri, son olarak da 30 günün sonunda muhtemel olacakları anlatan cümleleri anımsadı. Aynı hızla yeni pantolonunun cebine sokuşturdu kâğıdı. Tekrardan okumaya hazır değildi.

Kapıyı açtıktan sonra uyku düzeninin rayına oturmasından mutluluk duyması gerektiğini biliyordu ama o dün kaybettiği ve önceki gün tanıştığı yeni arkadaşının öldürülmesine üzülmeyi tercih etti. Gri boyalı koridor duvarında neredeyse bütün duvarları kaplayacak kadar uzun bir resim vardı. Durup şöyle bir baktığında deniz ve gökyüzünü bölen ufuk çizgisini kavraması birkaç saniye sürdü. Koyu mavi bir deniz ve gökyüzü...

Denizi seviyordu. Bunu yeniden hissetti ama yüzme biliyor muydu? Zihninde tekrardan denize ya da havuza dair bir anı aradı. Kısılan gözleriyle içinde çocukça bir acı hissetti. Artık havuz kenarına dair bir anısı vardı. Ondan arkadaşını çalan kötü niyetli bir anı...

Koridorda ilerleyip mutfak kapısına geldi. İçeride adanın etrafında yemek yiyen takım elbiseli adamlara baktı. Lavanta kokusunun dışında güzel yemek kokuları vardı evde. Ortalıkta dolaşan orta yaşlı, hafif kilolu kadın herkese gülücükler saçarken Hanzade'yi fark etti. Elindeki tavayla olduğu yerde kaldı. Yüzündeki gülümseme sanki bir ataçla tutturulmuştu yüzüne. Kaybolmadı. Genç kıza baktı, baktı, baktı ve "Cem Bey'ler bahçede." Dedi. Hanzade uyandığından beri ne yapması gerektiğini söyleyen biriyle karşılaşmamıştı. Odada kıyafetler görünce üzerini değiştirmiş ve kapının açık olduğunu görünce de dışarı çıkmıştı. Üzerini değiştirip aşağı inmek tamamen kendi fikriydi.

Hanzade kadına gülümseyip mutfağa girmekten vazgeçti. İçerideki mutlu hava yüzünden zihni ona dünkü evin burası olmadığını söyleyip durmaya başladı. Altın varaklı sehpanın yanından ilerleyip kitaplıklardan birinin yanında durdu. Parmaklarını dokundurup farklı şeyler hissetmek için gözlerini kapattı. Bir kitaptan diğerine geçerken eli, yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. Elinin ezberlediği çıkıntılı yüzey dışında şeylere dokunmak içini ısıtıyordu. Zihninde karanlığa dair sevimli anılar oluşturmaktı amacı. Küçük adımlarla ilerledi. Kitapları geçen eli sonunda kitaplığın yüzeyine dokunduğunda "Aç kalmak mı istiyorsun?" diye sordu bir çeşit kadifelik barındıran ses. Hızla arkasını dönüp sese baktı Hanzade.

"Eğer tek bir dilek hakkım varsa arkadaşımın yaşamasını istiyorum." diye yanıtladı Emir'i. Aynı inceleyen bakışlar üzerindeydi. "Keşke başkalarının malına göz dikmeyen biri olmayı dilesen!" diye ekledi Emir. Hanzade dişlerini sıktı. "Fazla masal dinlemiş anlaşılan küçük hanım." diyerek bahçe kapısından eve girdi Cem. Yüzündeki kibirli bakış olduğu gibi duruyordu. Hanzade kafasını huzursuzlukla çevirdi. Yüzündeki iğrenme ifadesini Emir yakaladı. Bakışlarını Hanzade'nin gözlerine kilitledi. Hanzade biraz tırstıktan sonra Emir'in konuşmayacağını anladı ve rahatladı.

"Keşke sizinde tek probleminiz fazla masal dinlemek olsa..." diye tıslayınca Emir'in yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Cem ise lafın ona geldiğini bildiği halde daha özgür bir gülümsemeyle Hanzade'ye baktı. "Cesareti severim." Dedi yine ve yeniden. Hanzade gözlerini devirdi. Resmen cesaret alıyordu Cem'in sözlerinden.

"Gitmek istiyorum." Dedi bir anda. Cem gülümsedi. "Yapman gerekeni yapınca gitmene izin vereceğim." Dedi.

Hanzade kitaplıktan ayrılıp köşe takımının hemen ucuna oturdu. Yumuşak yüzeyi, taş kesilen bedenini şimdiden rahatlatıyordu.

"Yapmam gereken neymiş?" diye sordu Hanzade.

"Uzun süredir üzerinde düşündüğümüz bir planı hayata geçireceksin." Dedi Cem. Ortadaki cam sehpanın üzerine oturdu. Hanzade'yle arasında birkaç santim vardı.

"Peki ya benim bunu yapacağımı size düşündüren şey nedir?" diye sordu aynı ciddi tavır içerisinde. Cem solgun bir gülümsemenin ardından sağ elini arkaya attı ve çıkardığı tabancayı Hanzade'nin alnına dayadı. "Hayatta kalma isteğin." Dedi. Hanzade ölümü böylesine yakın hissetmişken daha fazla karşı koymadan "Tamam." Dedi. Cem gülümseyerek silahını beline soktu. Hanzade korktuğunu gizlemek için kafasını kaldırıp karşısına baktığında Emir'in bakışlarıyla irkildi. Korktuğunu gördüğünü fark edince dizlerini sallayarak yerinden fırladı. Hızlı adımlarla Emir'in karşısına geçip "Tek dilek hakkımı karnımı doyurmak için kullanmak doğru fikirmiş." Diye söylendi. Sesinde titreme yoktu ama dudaklarının kenarları aşağıya sarkıyordu. Emir dikkatli bakışlarını kızın üzerinden ayırmadan "Ülgen hanım!" dedi. Kadının adım sesleri duyulurken "Buyurun Emir Bey!" dedi bir asker edasıyla. "Misafirimizin karnı aç!" dedi Hanzade'nin gözlerinin içine uzun uzun bakarken. Hanzade'de alışıyordu bu duruma, çekinmeden o da Emir'in gözlerine bakıyordu. "Kahvaltıda ne yemeyi seversin?" dedi Emir.

Hanzade, Emir'in kendisine yönelttiği soruları düşündü. Sanki hali hazırda bildiği cevapları duymak için çabaladığını hissetti. Bildiklerini test ettiğini düşündü. Bir yandan fark ararken bir yandan da ezber tazeler gibiydi. "Peynirli omlet." dedi Hanzade. Emir yüzündeki kararlı duruşu koruyarak "Duydunuz!" dedi.

Ülgen Hanım "Peki efendim!" diyerek mutfağa doğru ilerlerken Hanzade dudaklarının arkasında biriken kelimeleri yuttu. Emir'in dikkatli bir şekilde kendisini incelemesine alışıyordu fakat durumun tuhaflığını da iyiden iyiye hissetmeye başladı. Bu dikkatli bakışları tuhaf buluyordu Hanzade.

Bakışları başta olmak üzere sorduğu sorular ve onu tanıdığını söylediğinde takındığı tavır. Hanzade, Emir'e dair bütün anılarını yinelerken dövüş gününü de anımsadı. Üzerindeki kot gömleğin yakasındaki metallere dokundu. Ringi anımsadı. Birbirini öldürmek istercesine hırpalayan iki adamı düşündü. Gözleri öylece zemine indi. Düşünmek için daha sabit bir yüzeye ihtiyacı vardı.

Hemen önlerinde çıkan arbedeyi anımsadı. Acı belirdi sol yanının kenarında Selin'i hatırlarken. Gülünce yay gibi gerilen dudaklarını hatırlamak bir çeşit işkenceydi. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdığında gördüğü şeyi düşündü. Emir'in diğer adamı deli gibi yumruklarken bir anda bu arbedeye bakıp dikkatini dağıttığı için yumruk yemeye başladığını anımsadı. Doğrudan önlerinde çıkan arbedeye bakın gözlerin elasını düşündü. Alnından damlayan terleri, ensesinden dolanıp göğsüne doğru akan kanı...

"Yemek hazırdır artık!" diye ekledi Cem'in birkaç adım öteden gelen gergin sesi. Hanzade gözlerini kaldırıp Emir'e baktı. Düşündüklerini hızla zihninden geçirdi. Ela gözler zaten onu izliyordu. Bir şeyler hissetti. Bir şeyler olduğunu artık hissedebiliyordu Hanzade.

Mutfağın yolunu tuttuğunda uzun zamandır sevdiği yemeklerden yemediğini anımsadı. Adanın üzerine kurulan kahvaltı sofrasına doğru yaklaştı. Hizmetli kadın ona dönüp "Başlayabilirsiniz." Dedi. Hanzade yerine oturduğunda acaba kadının burada olanlardan haberi var mı diye sorguladı. Omleti hızla yemeye koyulduğunda kafasını kadına doğru çevirip "Bir şey sorabilir miyim?" dedi. Çiçekli bir elbise vardı kadının üzerinde. Kadın, tezgâhta ki işini sürdürürken "Sormamanız tercihimdir ama ille de sormak isterseniz siz bilirsiniz." Dedi. Hanzade önündeki koca omleti neredeyse tamamen bitirdiğinde ağzındaki lokmaları yutmak için duraksadı. O da kadının olduğu yere doğru dönmeyi reddederek konuşmaya başladı.

"Bu evde ne olup bittiğini biliyor musunuz?" dedi. Sesi buz gibi soğurken, kadının yüzündeki gülümseme yerini korudu. Hanzade dönüp bakmadı. Elindeki çatalı masanın üzerine bıraktı. "Dediğim gibi soru sormanızı pek tercih etmem ama ille de sormak isterseniz sorabilirsiniz fakat cevap vermeyeceğimi de tahmin etmiş olmazı dilerdim."

Hanzade kadının sesindeki neşeden iğrendiğinde oturduğu uzun bacaklı sandalyeden kalktı. Yüzündeki gerginlik bedenine yayıldı. "Dün birini öldürdüler. Bahçede..." diye ekledi Hanzade. Dudaklarını birbirine bastırdı. Selin'e dair bütün güzel anıları hızla zihnine çullanıyordu.

"Elbette ki sorularıma cevap verip vermemek sizin tercihiniz fakat bir cinayet birçok farklı şekilde işlenilebilir diye düşünüyorum. Birini bıçakla, silahla öldürebilirsiniz ya da birinin öldürülmesine göz yumarak da bir katil olabilirsiniz. Bunu unutmayın!"

Hanzade mutfak kapısına ulaştığında, hizmetli kadın elindeki bıçağı tezgahın üzerine bırakarak yüzündeki gülümsemeden kurtulduğu nadir anlardan birini kucakladı. Bu genç kızın söyledikleri gururunu incitse de bir sistem vardı ve bunca yıllık emeği genç bir kızın aptalca söylemleri yüzünden hiçe sayamazdı. Hem bunu söyleyen de duyduğu kadarıyla hırsızdı. Vicdanını rahatlatan kilit kelimeyi bulduğunda gözlerine biriken yaşlar kayboldu. Yavaşça gülümsemesi yüzüne oturdu ve tekrarladı "Hırsız!" diye mırıldandı. Bıçağı tekrardan eline alıp ıspanakları doğramaya devam etti.

Hanzade, söylediklerinin bir etkiye sahip olup olmadığını düşünmeden kapıdan çıkıp bu evden kurtulma niyetindeydi ki Cem aniden çıktı karşısına.

"Cesareti severim fakat..." dedi. Hanzade bu cümleyi duymaktan bıktığını hissetti. Olduğu yerde kalıp adamın gözlerine baktı. "Sen abartıyorsun." Diye ekledi Cem.

Hanzade söyleyecek tek kelime bulamadı. Duvar kağıdının olduğu davara doğru sol omzuyla yaslandı ve Cem'i dinlemeye devam etti.

"Selin Havzan, dün bir adamım tarafından, hiçbir emrim olmadan öldürüldü." Dedi. Hanzade kanının çekildiğini ve midesine kramp girdiğini hissetti. Ölüm öylece bahsedilebilecek bir kelime olmamalıydı. Üstelik öldürülen kişinin yakınına öylece bahsedilecek bir kelime asla olmamalıydı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 13, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

30 GÜNWhere stories live. Discover now