1.GÜN

6 1 0
                                    

.

"Ben o kadar küçük değilim." diye huysuzlandı Hanzade. Selin onu ileri itti. "Sana nasıl yapacağını göstereceğim." dedi. Hanzade camın diğer tarafına ilerlerken Selin cama yaklaştı. Ardından ahşap pencereye hafif bir tekme atınca hızla cam iki yana açıldı. Selin yüzüne anlık bir gülümseme oturttu. İşaret parmağını dudaklarının üzerine oturttuktan sonra sessiz olmasını işaret etti. Hanzade sessizliğe çoktan gömülmüştü çünkü zihninin hiçbir kısım bunu yapmasının imkânı olduğunu ona söylemezken Selin bunu yapmasını istiyordu.

Hafifçe bedenini eğip dizlerinin üzerine çöktü Selin. Ardından çerçeveyi sıkıca tuttu ve bedeninin ağırlığını kollarına aktardı. Bu sırada bacaklarını yavaşça küçük pencereden içeri verirken, dikkatle hafif eğimler verdi vücuduna ve bir anda içeriye girdi. "İşte bu kadar!" dedi Selin. "Lütfen işte bu kadar gibi bir cümleyle yaptığın bu işi basite indirgeme. Bu bir mucize!" dedi Hanzade. Korkuyordu. "Hadi yapabilirsin." diye ısrarla ekledi pencereden kafasını uzatıp Selin. "1.75 benim boyum." dedi Hanzade. "5 santimle mi bu pencereden sığamayacaksın?" diyerek gülümsedi Selin, sesinde ufak bir alay vardı. "Bu şekilde yapamam." diye ekledi Hanzade, artık neredeyse yüzü kireç kadar beyaza dönmüştü. "Amuda kalk, ben seni içeriye çekerim."

"Sence neyim ben? Akrobat falan mı? İki ayaküstünde zor yürüyorum, kollarımın üzerinde nasıl duracağım?" Selin bir kere daha gülümsedikten sonra "Hanzade birkaç dakika daha oyalanırsak yakalanacağız ve inan bana şuan ikimizde hala güvende değiliz." Hanzade titreyen ellerine bakıp yavaşça eğildi, ayaklarını camdan içeriye zorda olsa uzatmayı başardıktan sonra elleri pencerenin ahşap çerçevesini kavradı. Ardından oturduğu yerden havalandırdığı kalçasını yavaşça içeriye salarken kolları da yavaşça içeriye girmeye başladı. Birkaç küçük sıyrık, çokça nefessiz kalma korkusunun sonunda bodrum katının serin havasında buldu kendini. Düşündüğü gibi, korktuğu gibi bunaltıcı bir havayla karşılaşmadığı için bedeni hızla gevşemişti. "İşte benim kızım!" dedi bir filmden alıntı yapar gibi gülümseyip Selin, ardından ahşap pencereyi kapattı.

"Artık güvenli mi?" diye ekledi Hanzade. Selin "Bu ufak bir detay takılma ve rahatlamana bak!" dedikten sonra içi köpükle dolu puflardan birine bıraktı kendini. Koyu bir rengi vardı pufun belki kahverengi. Saniyeler içinde uykuya dalması mümkünmüş gibi bedeni hızla hareketsizleşti. Hanzade dakikalar sonra toparlanıp oturmayı akıl edebilmişti. Buranın soğuk ve karanlık havası ona saatler öncesine kadar kapatıldığı mekanı anımsatmaya başladığında, diğer pufa gömülmüş ve alnından akan terleri tişörtüyle siliyordu. Zihni ona isyan edercesine tekrardan karanlığa hapsedildiğini haykırmaya başladı. Genç kız aksini iddia edemese de doğru olmadığını biliyordu.

Elleri boğazını sardı. Kafasını dağıtmak için dövüşlerin yapıldığı o sokağı düşündü. Varoş bir mahalleyle, büyük ormanlığın arasında, loş ışıklar ardında, öldüresiye bir savaş vardı. İnsanların gözlerindeki ateşi gördü. Ringi düşündü. Üzerinde birbirine saldıran iki adamın pes etmek bilmeyen mücadelesini düşündü. Bütün darbelere rağmen ayağa kalkmaları... Genç kız gözlerine hücum eden yaşlarla irkildi. Küçük kız kardeşinin mavi gözlerini anımsadı. Onu nasıl sevdiğini düşündü. Kardeşinin nasıl kendisine ihtiyaç duyduğunu, arkasından nasıl ağladığını düşündü. Onun için başarmaya mecbur olduğunu hissetti. Bütün aksiliklere rağmen, bütün engellere rağmen bir yolunu bulup başarmalıydı.

Elleriyle gözlerini sildi. İyi bir motive kaynağıydı kardeşi. Hemen sonrasında dikkatini toplayıp yapması gerekene odaklandı. Oradan kaçırılmasının nasıl bir sebebi olabilir miydi yoksa tamamen tesadüf müydü? Ya da orada bulunmasının nedeni neydi? Zihni bedenine bile yabancılaşırken korkuyla baktı kendine. Ellerinin ona ait olup olmadığını anlamak için parmaklarını hareket ettirdi. Gözlerindeki yaşlar kurumuştu. Tanımadığı birini nasıl bulabilirdi? Nasıl bir adam arıyorlardı? Kalbi bir an için tekledi. Onu saçma bir karanlığa mahkum edip 8 ay bekleten adamlar normal olamayacağı gibi aradıkları adamda normal olamaz diye geçirdi aklından. Bütün bu belirsizliğin içinde aradığı adamın o sokakta olduğuna inandı. Şimdi biraz dinlenip tekrardan orayı dönmesi gerektiğini düşündü. Derken gözleri çoktan uykuya teslim olmuştu bile. Yavaşça gözleri kapandı ve bilinci bulanmaya başladı. Hafifçe yerinde kıpırdadıktan sonra iyice gömüldü pufun içine ve bir kedi yavrusu gibi sessizce daldı uykuya.

...

"Uyandın mı?" diye mırıldandı kapının önüne oturan Selin bütün gece olduğu gibi gülümseyerek. Uykulu gözleri aralandı Hanzade'nin. Midesinden yükselen sesler ona bazı mesajlar verse de ilk olarak ayılmaya odaklanmıştı. Kafasını hafifçe puftan kaldırınca ellerinin oluşturduğu baskıyla, yastık gibi şişirdiği yüzey hızla dağıldı. İçerdeki basık havayı hissetmesi ise sadece birkaç saniye aldı. Bedenin sırılsıklam olduğunu fark etti. Tişörtü neredeyse suya düşmüş kadar ıslaktı. Karanlık bodrum katına şöyle bir bakmasıyla içinde oluşan buhranlı hava artık buradan çıkması gerektiğini hissettirdi ona. "Buradan gidebilir miyiz?" derken çoktan ayaklamıştı. Burada uyanmak ve burada devam etmek ona iyi gelmemişti. Kendine tekrardan bir yere hapsolmadığını kanıtlamak istercesine cama doğru ilerledi. Gökyüzünü görmeye ihtiyaç duyuyordu. Tek hamleyle pencereyi iki yana açınca gördükleriyle irkildi. İçeriye hızla yayılan kokuda bu işin çabasıydı.

"İyi tarafından bak! Girerken bu kadar zorlanan biri çıkarken kim bilir ne kadar zorlanırdı?" diyerek söze karıştı Selin. Hanzade "Harika bir iyilik!" diye ekledi hemen arkasından ve pencereyi açık bırakıp Selin'e döndü. "Çöpleri oraya yığdıklarını nerden bilebilirim?"

Hanzade'nin delici bakışlarının ardından "Tamam. Çöpleri oraya yığdıklarını biliyordum. Çıkarız bir şekilde diye düşündüm." Diyerek kabahatini hafifletmek adına gülümsedi Selin. Öfkeyi parmak uçlarında hisseden Hanzade kendini yatıştırmak için derin bir nefes aldı. Selin'e doğrulttuğu gözleri bir an odağını Selin'den uzaklaştırıp yaslandığı yüzeye verdi. Hızlı adımlarla Selin'e yaklaşıp "Neyse ki kapı var." diye ekledi. Öfkesini aynı hızla kaybetmişti. Çünkü tek istediği buradan çıkmaktı ve nasıl olduğu önemli değildi. Kapının metal kolunu kavrayıp kendine çekerken Hanzade, Selin'de oturduğu yerden kalktı. Artık gülümsemesi Hanzade'nin sinirlerini bozuyordu. "İçeri girerken benim de planım buydu ama bil bakalım ne oldu? İşler yolunda gitmedi." Dedikten sonra bile hala tedirgin gözükmüyordu Selin. Hanzade'nin ise bir bağımlı gibi titreyip etrafa saldırmasına dakikalar kalmıştı. Boğazını temizleyip "Ne oldu?" diye sordu. Dudaklarının titremesine engel olmak için büyük bir çaba sarf ediyordu.

"Patrona yakalandık. Zaten daha önce de burada kalıyordum ve depodan bazen bir şeyler atıştırıyordum. Patron şüpheleniyordu ama bugün arama yapmışlar ve bizi burada bulunca kapıyı üzerimize kilitlemişler ve de klimayı kapatmışlar." Omuzlarını çekip ellerini pantolonunun cebine koydu Selin. Saçının örgüsü biraz dağılmış gözüküyordu ama bu onun için problem oluşturmuyor olacak ki saçını ellemiyordu.

Hanzade bir kere daha sakin kalmak adına derin bir nefes aldı ama başaramıyordu. Çöp kokusuyla birleşen sıcak hava nefesini kesiyordu. "Başka bir planın var mı?" diye ekledi Hanzade. Selin gülümseyip kafasını olumsuz anlamda sağa sola salladı. "Başka bir planın olmalı." dedi, Hanzade artık kontrolünü kaybediyordu. Selin gerginliği hissettiğinde yüzündeki gülümsemeden ve sesindeki yılışıklıktan kurtuldu. Gözleri Hanzade'nin ellerine kaydı. Belirgin bir titreme görüyordu orada. "Madde mi kullanıyorsun?" dedi Hanzade'nin kolundan tutup, "Hayır, sadece kapalı alanlarda kalamıyorum." diye ekledi Hanzade ağlamaklı sesiyle. O an onu bağımlıya benzettiğini algılayamamıştı. Selin onu yavaşça pufa oturttu. "Sakin ol." diye ekledi. Genç kızın saçını düzeltti. Hanzade hızla pufun yüzeyini avuçladı. Dişlerini sıkarak konuşmaya başladığında Selin çok tedirgindi. "Ne kadar sakin olmamı istiyorsun?" diye sordu. "Bil... Bilmiyorum." diye kekeledi önüne gelen saçlarını geri atıp. "5 dakika! Belki 10 dakika ama daha fazlası olamaz! Sonrasında kriz geçirebilirim. Bizi buraya soktuğun gibi buradan çıkar!" diye ekledi Hanzade. Sesi de vücudu gibi titremeye başlamıştı. Selin "Tamam düşünüyorum fakat titremeyi bırakmalısın. Sen böyle yapınca geriliyorum ve hiçbir şey düşünemiyorum." derken aslında durumu Hanzade kadar kötü görmüyordu. Zihninde neden Hanzade'nin bunu bu kadar abarttığını sorgulasa da bir yandan da kızın halini görüp durumun ciddiyetini kavramaya çalışıyordu. Şuan net olan tek şey Hanzade'nin burada uzun süre kalamayacağıydı.

Hanzade duraksadığında "Sen bana az önce madde kullanıp kullanmadığımı mı sordun?" diye ekledi. Selin onu konuşturmanın iyi bir fikir olduğu kanaatine varıp "Gözlerinin altı da mor. Olabilir diye düşündüm." Dedi. Gömleğinin yakasını düzeltip elini ensesine götürdü. Sonrasında etrafına bir göz atıp "Şanslıysak kızılın dolabı açıktır." diyerek köşede duran metal dolaba doğru ilerledi. Zaten içeride başka da bir şey yoktu. Zarif bedeni olduğu yerden hızla kalkmasını sağlıyordu. "Ne var dolapta?" diye eklerken bedenini daha iyi kontrol edebiliyordu Hanzade. Bir şekilde düşünmeye ve konuşmaya devam etmesi gerektiğine inandı. Üzerine çöken duvarlar ve tavan birazdan nefes alacak yer bırakmayacaktı ona.

"Üzerini değiştirirken güvenlikten emin olmak için o tutucunun bu kapıyı kilitlediğine eminim." Dolabın gıcırdayan kapısı ikinci zorlamada kendini koy verdi. Kulakları sağır eden bir gıcırtıyla kızların ikisi de titredi. Selin omzunun üzerinden Hanzade'ye baktı. "Ölmeyeceksin değil mi?" diye sordu. "Elimden geleni yapıyorum." dedi Hanzade. Birkaç saniye içinde çığlık atıp etrafa saldıracağını biliyordu. O karanlık yerde bunu defalarca yapmıştı ama işe yaramamıştı.

"Erkek arkadaşın var mı?" diye sordu Selin, Hanzade'ye. "Ne?" dedi titreyen dudaklarının arasından. "Bilmiyorum. Zihnini dağıtmaya çalışıyorum işte." Hanzade gergin yüzünü hızla sağa sola salladı. "İyi bir soru değil!" diye ekledi. Selin dolaptaki eşyaları yere dökerken "Tamam. Şeyden bahsedelim. Dövüşten."

"Bir şeylerden bahsetmeyi kes ve bul şu anahtarı!" diye ekledi Hanzade. Tırnakları pufun yüzeyini neredeyse delmiş gibiydi. Bacaklarını huzursuzca sallayıp, tokasını hızla saçından çekip attı. Kafasını yukarıya kaldırdı. İçerisi leş gibi kokuyor ve sıcak hava dudaklarını kurutuyordu.

"Arıyorum ama sen çok gerginsin. Baskı altında çalışamıyorum." diye ekledi Selin. "İkimize de iyi geleceğine inanıyorsan konuş o zaman." dedi Hanzade. Ayakları artık çok daha hızlı çarpıyordu zemine. Gerilimin sesiydi bu.

"Pars ve Demir!" dedi Selin. Duraksayıp sakinleşmek için eşyaları bıraktı. "Onlar gerçekten birbirini öldürmek istiyor." diye ekledi. Hanzade kinayeli bir gülüşle "Seçtiğin konu gerçekten bu mu?" diye sordu. Kafasının içindeki düşüncelere kulak verdi Hanzade, zihni ölmek ve ölümle ilgili binlerce düşüncenin içine gömülmüşken Selin'in öldürmekle ilgili konuşması sinirlerini bozuyordu. Öldürmek hakkında ne bildiğini düşündü.

"Onların dövüşleri gerçekten çok önemlidir. Çünkü herkes bir gün birinin diğerini binlerce insanın gözü önünde öldüreceğini düşünüyor." Eşyalara daha sakin göz atmaya başladı Selin. Kırmızı hırkanın ceplerine bakıp onu yere bıraktı. Kot pantolonun ceplerini de yokladı. O da zemindeki yerini aldı.

Hanzade, Selin'i dinlemenin gerçekten işe yaradığını düşünmeye başladığı için "Peki ya sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. "Sence de bu olacak mı?" diye de ekledi.

Selin çantanın içindekileri bir bir yere bırakırken "Kesin olarak bilemeyiz bunu ama bence bunu yapmazlar. Yani ikisi de birbirini öldürmez, öldüremez. Sonuç olarak onları Pars ve Demir yapan birbirleri! Birbirleri olmazsa sıradanlaşırlar. Sıradanlaşmamak için bu düşmanlığa ihtiyaçları var. Eğer bunun farkında olmadan biri diğerini öldürürsen bence bu tam bir aptallık olur." Selin kelimeleri sıralarken dikkatini çantanın içine vermişti fakat hiçbir şey bulamadı. Son olarak dolaptaki uzun hırkayı alıp onu da yoklamaya koyuldu.

30 GÜNWhere stories live. Discover now