JİN
Karanlık ve soğuktu geçtiğim sokaklar. Günün en kalabalık saatinde onca insanın arasında yapayalnız hissediyor ve titrek nefesler alıyordum. Tamı tamına üç saat, yirmi dakika ve onbeş saniye geçmişti, önünde saatlerce ağladığım, kovulduğum kapının önünden ayrılmamdan. Saatlerce orda sessizce ağlamaya devam etmiş ve en sonunda Jungkook gitmem gerektiğini söylediğinde ayrılmıştım ordan.
Paytak ve dengesiz bir şekilde attığım adımlarıma bakarak yürüyordum. Her adımda ruhumdan bir parçanın koptuğunu hissediyordum. Şu an aynaya baksam yabancı birisiyle karşılaşacağımdan emindim. Her adımda kendimden eksilen parçalarım yollara dökülüyor geceyi aydınlatan şehir ışıklarına inat gölgelere saklanıyordu. Işıklar mı azdı yoksa benim dünyam mı kararmıştı bilmiyorum fakat karanlıkta yalnız yürüdüğümü hissediyordum.Acıtmıştı hemde çok acıtmıştı, gözlerime bile bakmadan beni görmek istemediğini söylemesi. Şimdi onu daha iyi anlıyordum. O gün gözlerime bakarken nasıl göz yaşları döktüğünü nasıl parçalandığını daha iyi anlıyordum. Uzak bir hatıra gibi gelen dün olmuştu her şey. Dün mahvolmuştu, mahvolmuştuk. Toparlanabilir miyiz emin değilim. Belkide bir daha asla eskisi gibi olamayacak o şımardığı zaman kendini affettirmek amacıyla sunduğu kare gülümsemesini göremeyecektim. Küçük bir çocuk gibi yaprağı şirinlikleri, aegyoları göremeyecek ve buna onun dediği gibi komik bir şekilde gülemeyecektim. En çokta bu ihtimaller yakıyordu canımı. Birisinin çıkıp ne olursa olsun eski halinize geri döneceksiniz demesini çok isterdim. Fakat hayat hiç bir zaman istediklerimizi vermezdi bize. Bazen heyecanlanıp elinde tutarak gösterdiklerini bize verdiğini zannederdik. Fakat aniden elini kapatıp geri çekmesi ile gerçeğin farkına varırdık. Ama asıl acı olan artık her şey için geç olmuş olmasıydı. Ben de tam olarak onu yaşıyordum aslında. Iki yıl önce tanıştığım bu güzel yüzlü çocuğu hep sevdiğimi hissederdim. Doğru seviyormuşum fakat sandığım gibi değilmiş. Bu gerçekliği ilk farkettiğim de anlamıştım hayatın bana oyun oynadığını. Farkındalık yüzüme duvar gibi çarparken yanımda sevdiğimi söylediğim, beni seven, sevgilim dediğim adam oturuyordu... Namjoon. En çok ta bu yüzden ne yapacağımı bilemez haldeydim. Namjoon olmasa çoktan koşarak gideceğim bedenden Namjoon için uzaklaşıyordum. Fakat buna rağmen Namjoon a da yanaşmıyor olmam komik bir ironiydi gözümde. Ne mutlu olabiliyor ne de beni sevenleri mutlu edemiyordum. Kendimden iğrendiğimi düşünürken dakikaları saymaya devam ettim. Çoktan eve varmış olmam gerekirken nereye gittiğimi bilmez bir şekilde yürümeye devam ediyordum.
Burnuma dolan deniz kokusu ile gülümsedim. Bu biraz hissiz biraz üzgün ama çokça acıtan bir gülümsemeydi. Bir yaz günüydü burnumda deniz kokusuyla aklıma düşen, Taehyungla bu deniz kıyısına geldiğimiz. Yaşadığım bir olaydan dolayı yıllardır hissetmediğim denizi hissettirmek istediğini söylemişti bana. Şimdi anlıyordum ki asıl deniz gözleriydi fakat ben bunu farkedemeyecek kadar kördüm o zamanlar. Beni elimden tutup denize götürdüğünü anımsıyorum. Korkmuştum boğulmaktan, ama şimdi boğulmak çok da kötü bir seçenek değildi sanki. Elimden tutup adım adım götürmüştü beni denize, önce ayak parmaklarıma değen su yavaş yavaş yükseliyordu bedenimde. Ona korktuğumu fısıldadığım da gelip sarmalamıştı beni. Nefesi kulaklarıma çarparken yanımda olduğunu korkmamam gerektiğini söylemişti. Geri çekilip gözlerimin içine bakarken güven vermişti gülümsemesi ile. Sanki birilerinin bizi duymasından korkar gibi fısıldıyordu. Seni koruyacağım demişti o gün bana. Yapmıştı da, verdiği sözü tutmuştu... Birlikte yavaş yavaş denize girerken bir saniye bile ayrılmadan suyun güzelliğini göstermişti bana. Ben o gece yıllar sonra ilk defa denize girmiştim.
Yavaş adımlarıma kıyısına geldiğim denize baktım uzunca, kokusunu çektim derinlere. O kokunun arasında Tae nin kokusunu hissetmek istemiştim belkide. Yüzdükten sonra sabaha kadar üzerinde yatıp uyuduğumuz iskele çarptı bu seferde gözüme. Islak kıyafetlerimizi umursamadan gecenin ayazında iskeleye uzanmış ve yıldızları izlemiştik birlikte. Geç saatlerde uyuyan şehirle ortaya çıkan yıldızları sayıp isimler vermiştik. Sonra konuşurken dişlerinin çarptığını duyunca ona kızmış ve üşüdüğümü söyleyip eve gidelim demiştim. Durdurmuştu beni, eğer ona sarılırsam ısınacağını söylemişti. Sarılmıştım sıkıca, onu ısıtırken ısınan kalbimi farketmeden. Yıldızları sayarken uyuyakalmıştık ikimizde. Şimdi anlıyordum her şeyi, Taehyung beni çok güzel sevmişti. Farkında olmadan bende sevmiştim onu fakat onun kadar güzel değildi. O her saniye bana bunu hissettirirken ben hep kaçmıştım duygularımdan. Geçmiş gözlerimin önünden geçerken aslında korkağın teki olduğumu bir kere daha anladım. O da korkmuştu belki de ama en azından sevgisine sahip çıkmıştı. Benim aksime... Ondan kaçtığım yetmezmiş gibi başkasında nefes almıştım. Onu yıkmış, onu parçalamıştım. Fakat yinede hala acizce beni affetmesini bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Secret Love~Taejin
FanfictionHyung... Ne zaman oldu bilmiyorum ama ben sana aşık oldum hyung... Özür dilerim seni hayal kırıklığına uğrattığım için... #1K 09.07.2018🎉🎉🎉 #2K 28.08.2018🎉🎉🎉