Bölüm 2

68.3K 3.2K 100
                                    

Dünyada her saatte on beş bin kişi doğuyor ve altı bin kişi ölüyor. Bu ölen insanlardan birisinin bizim yakınımızın olması çok az bir olasılık. Ben hayatımda kimseyi kaybettiğimi hatırlamıyorken polislerin kapımıza gelip babamın ölüm haberini vermesi dünyamı sarsmıştı, yer altımdan çekilmişti ve tüm hızımla yere düşüyordum. Biliyordum insanlar doğuyor, yaşıyor ve ölüyor ama öyle bir programlanmışız ki değer verdiğiniz bir insanın ölümü her şeyi yıkabilir belki yeterince güçlü değilseniz sonunuz olabilir. Beni öfke dolu bir intikama iten babamın görevini tamamlarken ölmesi değil, haksız yere öldürülmesiydi. Geceleri hatırladıkça duvarları yumruklamama sebep olan ise hiçbir şey olmamış gibi üstünün örtülüp, kaza havası verilmesiydi.

Dört yılımı ağır bir eğitim ile geçirdim. Yunanistan'da özel bir üniversiteye başvurdum ve kazandım. Mustafa amcanın yani Patron 'un yanında yaşadım, anneme üniversitenin yurdunda kalıyorum zannediyordu. Psikoloji bölümünü seçmiştim, yan dal olarak da işletme gördüm. Sabahları derslerime girdim eve gelince de asla bitmeyen bir eğitimi gördüm, zordu ama bir şekilde atlattım.

Beni asıl şaşırtan şey bu işte yalnız olmamamdı. İkizler. Poyraz ve Ayaz Karatay. Mustafa amcanın diğer yakın arkadaşı aynı zamanda benim babamın da yakın arkadaşının oğulları. Anneleri onlar daha küçükken kanserden dolayı vefat etmiş, babaları ise o denizde kurban gitmiş. Beni yanına almadan iki yıl önce onları yanına almış ve intikam oyunumuz için eğitmeye başlamıştı. Her alanda benden daha yeteneklilerdi, daha hızlılardı ve yeterince hızlı onlar gibi olamadığımı her minik hatamda yüzüme vuruyorlardı.

"Daha sert vurursan kum torbası patlayacak ve ikimizde biliyoruz ki bu sefer patron onun hıncını senden çıkaracak."

Kum torbasına o kadar sert vurduğumun farkında bile değildim sadece düşüncelere dalmıştım. Arkama döndüğümde Poyraz ile karşılaştım. Kahverengi saçları ıslaktı, hafif dağılmıştı ve yanakları kızarmıştı demek ki koşudan yeni dönmüşlerdi. Yeşil gözleri beni baştan aşağıya süzüyordu.

"Bizde suçu Ayaz'ın üstüne atarız." dedim masadaki şu şişemi alıp içerek. Üstünde tişört vardı ve basketbol şortu ile dolaşıyordu, benim üstümde ise her zamanki gibi sporcu şortu ve askılı bir tişört vardı. Benden iki yaş büyük olmaları ve çoğu çalışmamızda benden daha iyi olmaları bana istemediğim yorumlarda bulunmalarını kolaylaştırıyordu fakat burada olmaları beni mutlu ediyordu, onlar gibi yetenekli ekip arkadaşlarımın olması beni rahatlatıyordu.

Poyraz eline eldivenini takarak kum torbasına vurmaya başladı ben ise masanın üstüne oturup onu izliyordum. Her vurduğunda sırt kasları kasılıyor ve gevşiyordu. Terlediği için yapışan tişörtünü umursamadan, yüzüne düşen saçlarını kafasını sallayıp geri atarak antrenmanına devam ediyordu. Ayaz ile Poyraz ikiz olsalar bile Poyraz'ın benim için yeri farklıydı. O odaya girdiğinde nefesim sıklaşırdı, uzaktan gördüğümde vücudum gerilirdi ve gözlerim ona kitlenirdi. Her attığı adım, her söylediği kelime, her bakışı ilgimi çeker olmuştu ama beraber zaman geçirdikçe bende yarattığı etkiye alışmıştım. Ayaz gözlükleri ve yeşil gözlerinin önüne düşen dalgalı saçlarıyla her insanın sevebileceği tatlı bir kişilikti. Poyraz karizmatikti, bakışları keskin ve kendinden emindi. Onlarla iki yıl boyunca aynı üniversiteye gitmek cehennemdi.

Üniversitede ortak arkadaş gruplarına denk gelmek demek benim için o günün anlam ve önemi, insanların sorularına cevap vermek oluyordu. Çevrelerinde ya da yakın oldukları kadınları görmüştüm ama onun dışında böyle işlerle uğraşmamayı seçmişlerdi. Okul ve eğitim bizi normalden daha fazla yoruyordu bundan dolayı arkadaş edinebilmemiz bile mucizeydi. Onlarla konuşmak isteyen kızların beni okulda bulup tanıştırmamı istemesi, bir gün ikizleri azarlamama sebep olmuştu. Poyraz gibi suratsız bir insanın yanlarına tanışmaya gelen insanları bakışlarıyla soğutup korkutmasından dolayı bazıları, bilim kampüsündeki iki yaş küçük kuzenlerinin yani benim yanıma gelirlerdi.

OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin