Arkadaşlar başladığınız tarihi atarsanız sevinirim anı kalır.
iyi okumalar💙💙💙
Not:yukarıdaki şarkıyı dinleyerek okuyabilirsiniz:)
...Hayat uzun bir yoldu ve bizde o yolda yürüyen sıradan yolculardık. Kimi zaman önümüze keskin virajlar bazen dikenli bazense çiçekli yollar çıkarıyordu hayat. Ama bu yolda bizi en çok yoran ve yaralayan dik yokuşlardı ve o yokuşların inişinde ne olduğunu bilmememize rağmen o yokuşa çıkmak istiyorduk.
Ve şuan karşımda o kadar dik bir yokuş vardı ki elim kolum bağlanmıştı. Küçük bir çocuk gibi "anne" diyerek ağlamak istiyordum. Bu yollar beni çok yormuştu ve ben artık o yollarda yolcu olmak istemiyordum. Sanki kahvenin dibinde kalmış yarısı içilmiş bir telve gibiydim ve beni kapatmış sonrada dağılmamı dört gözle bekliyorlardı. Sonunda onlara istediklerini vermiştim. Ve dağılmıştım. Dört bir yana bir ucum diğer ucumu görmeyene dek.
Başımı yasladığım camdan dışarıyı izliyordum. Boğazımı yakan bir şeyler vardı yutmaya çalıştıkça boğazımı parçalıyordu sanki. Ne bu hissin nasıl geçeceğini ne de kanayan kalbimdeki kanın nasıl duracağını bilmiyordum. Sessizce kendimi tüketerek ağlamaya başladım. Bir anda omzumda bir el hissettim "güzel kızım yolun başından beri böylesin susayım kendince rahatlasın dedim amma helak ettin be kuzum kendini anlat bakiyim Nazenin ablana rahatla" dedi yolculuğun başından beri yanımda oturan kadın. Derin bir nefes aldım boğazımda tıkanacağını bile bile " Nazenin abla ne sen sor ne ben anlatıyım kırdılar kanadımı sonrada attılar havaya uç dediler bu sefer her yerim yara bere oldu ha ben ne yapacağım" . İyice ondan tarafa döndüm. O da derin bir nefes aldı ve sonra elimi tuttu "eee be kuzum bilmez misin o yarayı senden başkası iyileştiremez. Hayat bu ne zaman adil oldu ki şimdi adil olacak be yavrum geçip gidiyor ömür günlere doyamadan sen hayatı güzelleştirmeye bak ". Yavaşça gülerek " ucundan çıtlat bari merak ettim noldu? " " bir şey olduğu yok aslında benim hayatım hep böyleydi babamın yaptığı onca şeye ses çıkarmadım hep kırdı beni ama bu sondu üniversiteye gitmeme izin vermedi bende kaçtım" der demez " Allah seni ne yapmasın bir başına ne yapacaksın İstanbullarda deli kız kimin kimsen var mı bari" dedi " hayır yok başımın çaresine bakacağım sokaklarda bile yatarım ama o adamın evine geri dönmem artık" dedim ve derin bir nefes alarak sırtımı koltuğa iyice yasladım. Ve gözlerimi kapattım. Gerçekten ben ne bok yiyecektim acaba tek başıma İstanbul gibi bir yerde.
...
Sabah yüzüme vuran güneş ışığıyla uyandım ay yerini güneşe bırakmıştı. Annemin sözleri kulağımda çınladı birden o her zaman" her yeni bir gün yeni bir umuttur kızım insanın olmazsa olmazı umuttur hiçbir zaman umudunu da kendini de kaybetme" derdi. Annem için kendime söz verdim güne yeni bir umutla başladım. Annem ölmeden önceki son doğum günümde bana aldığı kolyeye taktığım yüzüğünü öpüp ayaklandım. " sonunda uyandın uykucu " gülerek " sanırım uykuyu seviyorum " dedim. Üstteki bölmeden eşyalarımı topladım. Sanırım Nazenin abla eşyalarını toplamıştı bile otobüse baktığımda herkesin inmiş olduğunu farkettim. " sen niye gitmedin nazenin abla" dedim ona bakarak. O da ayağa kalkarak elimi tuttu ve" seni bekliyordum başka ne yapacağım " dedi. Bir dakika kafam karışmıştı. " Ne, niye yani" derken beni dışarı çekiştirerek " niye olacak bundan sonra benimle kalacaksın benimde kimim kimsem yok bana yoldaş olursun hem olmaz mı?" diyerek tam gözlerimin içine baktı ve benden cevap bekledi. Gözümü zorlayan yaşlarla yutkunarak ona sarıldım sanırım cevabını almıştı...
...
Yatağıma uzanmış tavanı izlerken yine ve yeniden hayatımı sorgulamaya başlamıştım yakında filozof falan da olurdum ben. 2 ay olmuştu İstanbul'a geleli aslında buraya gelirken korkmuştum yapamamak o eve geri dönmek zorunda kalmaktan ama tam 2 ay geçmişti. Nazenin ablayı karşıma Allah çıkarmıştı cennetten düşmüş bir melekti sanki ve anneme o kadar çok benziyordu ki bazen ona anne diyesim geliyordu. Ve nazenin abla oldukça lüks bir sitede kalıyordu ona otobüse niye biniyorsun dediğimde gülerek " uçaktan korkarım deli kız o ne öyle benim ayağım yere değmeli " demişti. Derin bir çektim ve ayağa kalktım bugün üniversiteye başlıyordum ve itiraf etmeliyim ki deli gibi heyecanlıydım. " soluk hadi yavrum kahvaltı hazır gel artık" diye seslendi nazenin abla. Yataktan istemeyerekte olsa kalktım ve lavaboya gittim elimi yüzümü yıkadım yüzümden akan damlalara aldırmadan aynadan kendime bakmaya başladım karmaşık koyu kızıl saçlarıma ve annemde aldığım gözlerime annemin de benimde her iki gözümüzün rengi farklıydı onun bir gözü mavi diğeri kahverengi iken benim biri yeşil diğeri kahverengi idi. Siyah bir badi ve pantolon alarak giyindim. Hemen kahvaltıya indim ve kahvaltımızı yaptık. Kahvaltı oldukça neşeli geçmişti sanırım şansım geri dönüyordu. Kendimi onca kötü anıların üstüne mükemmel bir haber almış gibi hissediyordum hani o an o haberi beklemezsiniz ve olan şeylerden daha kötüsüne hazırlanırsınız ve o iyi haber gelir ve havaya uçarsınız ruhunuz hafifler kalbinizi tutan o el bir anda çözülür sanki. Şuan motorun üstünde kendimi o kadar mükemmel hissediyordum hayatımı sonunda düzene sokmuştum benden mutlusu yoktu. Eve gidince nazenin teyzeye bana bu motoru verdiği için iyi bir teşekkür borçluydum. Motorla giderken yolda bir adam hatta tam yolun ortasında bana ellerini kollarını sallıyordu. " hey bir dakika dururmusun?" diye bağırıyordu. Yanına yaklaştım ve durdum. Karşımda duran adam sanırım şu meşhur iç çamaşırı reklamlarından fırlayan bir modeldi çünkü o sarımsı kumral saçlarının ya da ela gözlerinin başka açıklaması olamaz ben onu incelerken " incelenmen bittiyse beni hemen şirkete yetiştirirmisin? Lütfen çok önemli bir toplantıya geç kaldım " dedi. Yanaklarıma toplanan kan keseciklerine içten minnetlerimi sunarak ona ters bir cevap vermeye çalıştım" kendin gitmeye ne dersin bay ukala " dedim. Gözlerime dikkatli bakmaya başladı, tanrının ellerinde bir kum saati belirdi kum saati ters döndü kum taneleri kalbime aktı. Yavaşça dudaklarını yaladı o an kum saatindeki kumlar bitti kum saati parçalandı parçalanan camlar ağzıma doldu kum tanecikleri kalbime yapıştı. " gözlerin çok değişik ilk defa böylesini gördüm gerçekten etkileyiciler" dedi. Ağzımı açsam her yer cam kırığı olacakmış gibi bir his vardı içimde başımla arkamı işaret ettim kendimde bir türlü konuşacak mecali bulamıyordum. Üzerindeki takıma inat serseri bir gülüş attı ve arkamı geçti. " nereye gidiyoruz ?" dedim sesim fısıltı gibi çıkmıştı lanet olsun. " Saruhan holdinge kızıl" " tamam" dedim ve gaza yüklendim. Trafiğin neden sıkıştığı belli olmuştu ilerde kaza vardı motorla gittiğimiz arabaların arasından kolayca sıyrılarak holdinge ulaştık. Aslında beklediğimden fazlasıydı bu yer. Fazla ihtişamlı ve görkemli ve üstünde kocaman harfle "Saruhan H
olding" yazıyordu. Ben holdingi incelerken o motordan indi sahi ismi neydi acaba motoruma bindirdiğim adamın ismini bile bilmiyordum." Toprak, Toprak Saruhan " dedi. Hayata bir kez daha lanet ettim ben onları içimden söylemiştim. Gülerek " Hayır kızıl hala dışından konuşuyorsun " dedi ve gitti. Ağzımda dolanan camlar bir araya toplandı kum saati geri oluştu kalbimin etrafına yapışan kum tanecikleri kum saatine dolmaya başladı. Tanrı kum taneciklerinin içine bir kıvılcım üfledi. Bu kıvılcım büyük bir yangının habercisiydi. Hem de çok büyük bir yangın...
...
Aşağıdaki yıldıza basarsanız ve yorum yaparsanız çok sevinirim.
Yorumlara bir şarkı bırakın lütfen 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLUK (Kafes)
Teen Fiction... Ölüm; ruhu esaretten kurtaran bir af. Yaşam; bedene can katmak için ruhunu kurban veren bir anne. Araf; bir annenin bacaklarının arasından akan parça parça akan kanla ruhunu da kendini de kaybettiği bir an. Araf annesinin rahmine tutunmaya çal...