10. Bölüm

130 6 4
                                    

Yeni bir gün temiz bir sayfaydı bu gün. Gökçe uyuyamamıştı tüm gece. Acaba ablasının gördüğü rüyalar gerçekmiydi. Ya gerçekten ölmediyse ablası Türkan. Bu duygular içerisinde yatağından kalktı Tuğtekin çoktan kalkıp otağdan çıkmıştı.

İşi vardır diye dikkate almayıp yatağı toplamaya başladı. Biraz da etrafı topladıktan sonra Tuğtekin geldi.

Gökçe:Beyim bu gün erken çıkmışsın. Hayırdır bir şey mi oldu?

Tuğtekin:Bu gün toy vardıya Gökçe.

Gökçe: Ah tamamen unutmuşum. Niye uyandırmadın beni beyim.

Tuğtekin: Çünkü bütün gece uyumadın sürekli dönüp durdun.

Gökçe : Yoksa beyim seni de uyutmadım.

Tuğtekin gülümseyip: Yok Gökçem ben uyudum ama senin için üzüldüm. Noldu Gökçem ne üzüyor seni.

Gökçe içinden: Henüz bunu söylemenin sırası değil Gökçe. Sonra anlatırsın. Şimdi bir de Tuğtekin'in kafasını karıştırma.

Gökçe: Yok beyim. Eeeee toyda ne oldu?

Gökçe içinden: Öfff şimdi de yalan söylemiş oldum. Ama sonra anlatıcam. Hatta akşam anlatırım.

Tuğtekin: İnanmadım ama neyse. Toyda moğol belasından nasıl kurtulacağımızı konuştuk. Ve iki gün sonra hazırlıklar bitince baskın yapmaya gideceğiz. İstihbarat aldık.

Gökçe gülümseyip: Beyim bilirsin Boğaç'tan sonra kimseye güvenemeyirum.

Tuğtekin'in mutlu yüzü birden çatıldı.
Gökçe devam etti: Bu istihbarat güçlü mü yani kesin mi?

Tuğtekin: Merak etme Gökçem bu sefer Allah'ın izniyle hiç bir şey olmadan geri döneceğiz.

Gökçe: Beyim müsadenle benim kilimhaneye gidip ablama yardım etmem gerek.

Tuğtekin: Tabi gidebilirsin.

Gökçe tam giderken Tuğtekin Gökçe'nin kolundan tutup: Ama bir şartla. Akşam neden uyuyamadığının sebebini bana anlatacaksın.

Gökçe gülümseyip: Tamam.

Gökçe çadırdan çıkınca hüzünlü bir biçimde içine çekti güzel havayı. Sanki bir sorun vardı. Ya hava kasvetliydi ya da havayı temizleyen ciğerleri. Ciğeri yanıyordu Gökçe'nin bir ablasının daha olması hem de daha yeni öğrenmesi. Üstelik ablasının ölümü yoksa diri mi olduğunu bilememesi.

Aslında gitmek istemiyordu kilimhaneye. Ablası onun üzgün olduğunu görürse vicdan azabı çekebilirdi. Ama mecbur gitmek zorundaydı. Mutlu mu görünmeliydi. Bilemiyordu. Daha önce hiç böyle yapmamamıştı. İçinde ne varsa dışına onu yansıtmıştı. Ama bu sefer farkılydı söz konusu bir tanecik ablasıydı.

Yüzüne olabildiğince gerçek bir gülücük kondurup kilimhaneye doğru yürümeye başladı.

Önüne gelince ablasını kumaş dokurken gördü. O da çok üzgün görünüyordu. Yanına gitmektense Hayme Ana'ya gitti.

Gökçe: Kusura bakma Hayme Ana ancak gelebildim. Bana bir iş var mı?

Hayme Ana önce gülümsedi sonra Gökçe'nin çökmüş yüzünü görünce duraksadı. Sonra tekrar gülümseyip: Olsun kızım bir şey olmaz. Baskı yapabilirsin onu yapan bacı bu gün hastalanmış gelemedi.

Gökçe gülümseyip baskı yerine geçti. Yere oturdu. Ve hafifçe kolunu kıvırdı. Eline baskı tabanını aldı ve boyanın içine bastırsı sonra bembeyaz görünen klimin kenarına bastırdı. Bir kaç kere tekrarladı. Daha sonra başını kaldırıp etrafa biraz göz gezdirdi. Çocuklar kovalamaca oynuyordu. Alper etrafta asayişi kontrol ediyordu.

GÖKÇE TUĞTEKİN Ölüm Gerçek Aşıkları Ayıramaz (Diriliş Ertuğrul) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin