Bölüm 2

561 85 33
                                    

"Park Jimin!"

Annem böyle uyandırmazdı ki beni, saçımı okşar, gıdıklar ve biraz da ısırırdı. Bağırarak uyandırmazdı.

"Park Jimin!"

Ayrıca annem...

Evde değildim ben, bu bağıran da annem değildi. Aklıma gelenlerle hemen kalkıp etrafa bakındım. Karanlık mıydı, yoksa ben mi kör olmuştum?

Kapıma tıklatıldığında korkarak yastığıma sarıldım. Bu saatte kim , beni neden çağırıyordu?

Kapının açıldığını belirten sesle gözlerimi yumdum. "Yemeğe gelmen lazım, Jung Hoseok seni bekliyor."

Ne?

Işığımın açılmasıyla her yer aydınlanırken, gözlerim daha da kısıldı. Kapıdaki kişiyi sesinden tanımıştım, beni karşılayan kadındı.

"Neden? Saat kaç bu arada?"

Gözlerimi açıp camdan dışarıya doğru bakındım. Karanlıktı işte. "Akşam sekiz, hadi yemeğe gidelim."

Uyuya kaldığım için beynim yerini boşluğa bırakmış olmalıydı. Bu saflığım ancak buna işaretti çünkü. Kapıda beni bekleyen kadına gülümseyip yataktan kalktım.

O önden ilerlerken , ben de peşinden onu takip ediyordum. Jung Hoseok neden beni bekliyordu?

Geniş yemek odasına geldiğimizde,eğilerek selam verdim. Kimseyle tanışmıyorduk, bu yüzden adımı ve neden burada olduğumu söyleyip, bana gösterilen yere oturdum. Heyecandan bacaklarım titriyordu. Jung Hoseok'un yanında oturmak nasıl hissettirebilirse, tam da öyle hissediyordum.

Yemeğin servisi başlandığında , etrafa göz gezdirmeye başladım. Yemek odası sadeydi. Birkaç eski fotoğraf vardı. Fotoğraftakilere benzeyen kimseyi görmemiştim masada. Ailesi miydi?

"Jimin, herhangi bir alerjin var mı?"

Fotoğraflara bakmayı kesip , bana soru soran bedene döndüm. Adını bilmiyordum,naaıl seslenmem gerektiğini de... Bu yüzden sadece başımı iki yana salladım. O da hemen tabağımı doldurup , son bir tabakla servisi bitirdi. Jung Hoseok yemeğini en son almıştı.

Korkarak elimi kaşığıma ve çabuklarıma uzattım. Göz ucuyla masadaki herkesi izliyordum. Bu şekilde ne yapmam gerektiğini bilirdim belki.

"Bir sorun mu var?"

Karşımdaki teyzeye bakarken, gözlerim kocaman oldu. Ona bakmaya korkarak  başınmı eğdim. "Hayır efendim."

Bu söylediğimle masadaki herkes kıkırdamaya başladı. Yanlış bir şey yapmadıysam, komik ne yapmıştım?

Yüzüm korkuyla buruşunca sağıma döndüm. Jung Hoseok bana bakarak gülüyordu. Göz göze geldiğimiz için tekrar eğildiğimde, elini omuzuma koydu. "Efendim gibi resmi hitaplara gerek yok Jiminnie, burada aileyiz. Yeni geldiğin için bilmemen normal."

  Elinin olduğu yer şu an cayır cayır yanıyordu! Bunu bilmemesi normal.

  Herkes mırıldanarak, arada gülerek yemeğine devam etmeye başladığında, ben de başladım. Acıkmıştım. Saatler süren yolculuk haliyle acıktırıyordu.

  "Aiheen abla, Jimin ile gerekli bilgilendirmeleri konuşursun umarım."

Ağzıma atmak üzere olduğum sebzeyi, geri tabağıma bırakıp , seslendiği kişiyi aradım. Masanın en sonundaki kadındı. Gülümseyerek bana bakıyordu. Sanırım burada benim de tebessüm etmem gerekirdi?  Ancak şu an öyle garip hislerle doluydum ki, iğrenir gibi bir ifade oluşabilirdi yüzümde. Bu yüzden hiçbir tepki vermedim.

Utanıyordum. Masadaki yaşça büyük tüm ablalardan , bir de büyük amcadan utanıyordum. Evdeki en genç kişiler bizdik. Öyle görünüyordu. Bildiğim kadarıyla Jung Hoseok da yirmili yaşlardaydı. 1960 doğumlu muydu? Ben de ondan 4 yıl sonra doğmuştum. Tabağımla oynarken onun yaşunı hesaplamaya çalışıyordum. Sanırım yirmi dört yaşındaydı.
 
Oldukça gençti. Ama nasıl olur? Son yıllarda müziğiyle ünlenmiş birisi , bu kadar genç olabilir  miydi?

"Teşekkürler yemek için, size afiyet olsun."

Bunu söyleyip kalktığı sırada  masadakilere baktım. Hepsi bitirmişti aslında yemeklerini. Yine de saygıdan ilk onun kalkmasını bekliyorlardı. Sonra Jung Hoseok'un tabağına baktım. Bitirmemişti.

Yavaş yavaş masayo toplamaya başladıklarında,  ben  hâlâ oturuyordum. biraz daha oturmak  ve yalnız başıma yemeye devam etmekten zarar gelmezdi. "O zaman, biz odalarımıza geçiyoruz Jimin, iyi uykular."

Teşekkür edip tabağıma döndüm. Sonunda seni yiyebileceğim küçük şey!
 
Pilav harikaydı, yaptıkları sebzeler de öyle tazeydi ki, ikinci tabağıma geçmiştim. Su içmek için sandalyemden kalktığım sırada içeriye Jung Hoseok girdi. Korkarak beklemeye başladım. Hemen buzdolabına yöneldiği için beni fark etmemişti. Dolaptan , az önce bırakılan yemek tencerelerini çıkarıp ocağa bıraktı. Bu adam daha yeni kalkmıştı masadan...

Öksürsem korkar mıydı? Ya da yemeğime devam etsem saygısızlık mı olurdu? Ayağım da ağrımıştı bu halde beklerken. Hareket etmem gerekiyordu.

İstemeden de olsa ağzımdan inilti çıktığında , korkarak arkasını döndü. Gözlerimi kırpıştırarak kendisine bakıyordum. Nefes almam gerekiyordu bir de , onu da unutmuştum.

  Şaşkınlığını atlatınca gülüp ocağın altını kapattı. Dolaptan iki tabak alıp doldurmaya başladı. "Çekinmene gerek yok Jimin."
 
Tencereyi dolaba geri bırakıp tabaklarını aldı. Ve masaya , benim karşıma oturdu. "Küçük sırrımı kimseye söyleme." Kaşık almayı unuttuğu için masada göz gezdirdi. Kalkmaya üşendiği çok belliydi. Benim boş tabağımı ve kaşığımı görünce de gülümseyip, aldı. Tanrım! Benim ağzıma değmişti o! Ne yapıyorsun!?

Sıcak yemek yüzünden biraz ağzı yansa ve bunu 'ah'layarak  belli etse de hızlı hızlı yemeye devam etti. Kalkıp gitmem gerekiyordu ama utanıyordum...

"Masadakiler hep benden önce bitirir," tabağını ileriye doğru ittirdi. Boş tabağın içindeki kaşığın sesi bir süre yankılandı. Gözlerimi , onun gözlerine çevirip konuşmasına devam etmesini bekledim. "Benim kalkmamı beklerler, o yüzden tabakları boşalınca kalkarım masadan, sonra da gördüğün gibi." Kollarını iki yana açıp omuz silkti. Çok düşünceli bir hareketti aslında ama, aç kaldığı günler olmuştur, emin olmuştum.

"Ee , kendinden bahseder misin?"

Gardener ☆ JihopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin