Bölüm 6

423 60 22
                                    

Ne kadar akıllıca bir hareketti, tartışılır, gece Jung Hoseok ile aynı odada hatta aynı yatakta kalmıştım. Pek uyuyabildiğimi söyleyemem. O duygusal dakikalardan sonra , beni içeriye almış ve hemen yatağını açarak yatmama ardım etmişti. İtiraz edebilecek bir durumda değildim. Gözlerim yanıyordu, onun da büyük ihtimal benden farkı yoktu. Yatağına yattığım gibi üzerimi örtüp diğer yanıma uzanmıştı. Her şeyi çok net hatırlıyorum. Saçlarımı okşayıp, kendisinin koruyacağı bir kardeşi olduğumu ve bundan dolayı ne kadar sorumluluk sahibi hissettiğini anlatmaya başlamıştı. Ben de zaten bundan sonrasını dinleyebilecek kadar sağlıklı hissedememiştim. Uykum olduğunu söyleyip gözlerimi kapattığım sırada, kollarını gelime sarıp, yüzümü göğsüne yaslamıştı. Bu durumda itirazım kabul edilemezdi. Tek yaptığım uyumak olmuştu. 

Sabah kalktığımdan beri, kalkalı iki saate yakın olmuştu, tek düşündüğüm şey koruyacağı bir kardeşi olmamdı. Buna neden bu kadar çok kafayı taktığımı anlamaya çalışıyordum aslında. Bir ağabeyimin olması çok mu yabancı hissettirmişti ki?  

 Tahminlerim beni bile tatmin etmiyordu. 

Kahvaltıya gitmemiştim, çok yorgun olduğumu ve biraz dinlenirsem geçeceğini söylemiştim. Büyük ihtimalle Jung Hoseok'a söylemişlerdi, ki o da dün olanlardan dolayı yorgun olacağımı anlamıştı. Bugünlük izinliydim. İlk izin günümü çözümü mümkün olmayan bir matematik sorusu üzerinde kullanıyor gibi hissediyordum. Dinlenmesi gereken bedenim ve içerisindeki organlarım  her bir zerresine kadar acı doluydu. 

 Belki de işi bırakmalıydım. Bu zamanda, tam da darbe adını verdikleri o büyük katliamın üzerinden geçen birkaç yılın ardından iş bulabilmem kolay değildi ama işte de yapamıyordum. Büyüdüğümü düşünürken, daha da küçülüyordum. Dünya öyle büyüktü ki , karıncaların insan versiyonu olduğuma dahi ihtimal vermiştim.

"Jimin, uyanık mısın?"  Kapımı dahi tıklamamıştı, uyuyorsam tıkırtı yüzünden rahatsız olmamam içindi büyük ihtimal ve ben bu ayrıntıyı düşünen birisi olduğu için ona karşı çok teşekkür etme isteğiyle doluyordum. "Evet, içeri gelin lütfen." 

 Sesim sona doğru heyecandan titrerken, saçımın arasına karışmış çiçek yapraklarını alma girişiminde bulunmadım. Sıkılınca kendime bir çeşit konfeti hazırlamıştım, çiçeklerden...

Kapım yavaşça aralanırken, kalbim daha da çok hızlı atıyor, dudaklarım da çok olası bir tebessüm için çırpınıyordu. Jung Hoseok için küçük bir kardeş isem, bu ani değişimlerime söz geçirmem gerekirdi. 

 "Nasılsın bakayım, daha iyi misin?" Hemen yatağımın başına geldi ve elinin tersiyle ateşimi kontrol etti. Yanaklarımın pembeliği ona bu ihtimali hatırlatmış olabilirdi.  "Ateşin yok, yine de sana bitki çayı hazırlattım. Az sonra getirirler. Lütfen iç ve iyileş." Elini saçlarımın içine daldırdı. Üzerime eğildi, ardından alnıma küçük bir öpücük kondurdu. 

 O anı nasıl anlatabilirim ki... Sanki zamanda yolculuk yapıyordum ya da yirmi katlı bir binadan aşağıya atlıyordum... Göğsüm hava basıncıyla sıkışıyor ve nefes almam güç hale geliyordu. Sanki, sanki aşık oluyordum ve , ve... Ben bu hislere çok yabancıydım.

 "Dikkatli ol Jimin, bahçedeki fidanlar sevgililerini bekliyorlar. Unutma." 

 Kapımı dikkatle kapatıp çıkarken bile dudaklarındaki gülümseme eksik olmuyordu. O gerçekten inanılmaz bir insandı. İnsan bedenine hapsolmuş bir melek olma ihtimali oldukça mümkün görünüyordu.

Parmaklarım saçlarımdaki çiçek yapraklarına ulaştığı sırada kapım açıldı ve içeriye elindeki büyük bardakla Jung Hoseok girdi. Az önce çayımın getirileceğini söylemişti ancak şimdi getiren kendisiydi. Utanarak yerimde doğruldum. Evin sahibine, işverenime hatta ünlü Jung Hoseok'a taşıttığım bu bardağın hesabını nasıl ödeyecektim? 

"Dayanamadım ben getirdim. Hadi iç hepsini." 

 Gözleri merakla beni tarıyordu. Ona hayır diyemezdim. Uzattığı bardağı almaya çalıştım ancak geri çekti. " Ben içiririm." 

Daha ne kadar yerin dibine girecektim? Elimi indirip, tekrar uzattığı bardağı dudaklarım arasına sıkıştırdım. Çay ılıktı ve içindeki limon tadını gizleyecek herhangi bir şeker takviyesi yapılmadığından emindim. 

 Birkaç saniyede bardağın dibini gördüm ve geriye çekilerek gülümsedim. Benimle birlikte o da gülümsemeye başladı. Tebessümün bulaşıcı olduğu kesindi. Elleri tekrar saçlarımın arasına daldığı sırada kapımda bir  bedenin beklediğini fark ettim. Gözlerim gelenin kim olduğunu görebilmek için kısıldı. Bu yaptığım hareket Jung Hoseok'un da dikkatini çekti. O da, odaklandığım noktaya döndü. Kapıdaki beden ona gülümsediği sırada, Jung Hoseok elindeki bardağı odanın köşesindeki sehpaya bırakıp dışarıya çıktı. Yanında o kızla beraber.

 Tanımasam da anlamıştım. O bahsettiği kızdı. Peki ya bunu düşününce sinirlenmem ne kadar normaldi?

Gardener ☆ JihopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin