✖️Buz.
Tenimi yakan rüzgârın paslı dili, büyük bir soğukkanlılıkla yüzümü yalıyor; ardına gizlendiğim sert atkının dizlerini titretiyordu. Yaklaşık bir buçuk saattir atın üzerinde, Tanrı'nın serptiği beyaz tohumları yararak ilerliyordum. Zeminin gıcırtılı sesi, alacalı safkan atımın yüce nallarına kendini teslim ediyor, dakikalar dakikaları kovalarken varmam gereken yere iyiden iyiye yaklaşıyordum.
Ben, Prens Min Yoongi. Krallığımızın yegâne vârisi, tek bakışı Alaska soğuğu edâsıyla insanı bozguna uğratan şanlı bir komutan. Aynı zamanda, hâli hazırda bir hekimdim. Yirmi altı yıllık ömrüme birçok şân, rütbe, zafer sığdırmış; mağlubiyetin alçak gölgesine hiçbir zaman girmemiştim. Kuşattığım her kule, girdiğim her ülke yenilgisini kabullenip, dizleri üzerine yığılır, onları bir kadın gibi usulca soymamdan zevk duyarlardı. Sonuçta boyundurluğumuz altına girip daha iyi şartlarda yaşamayı, yoksulluktan ve kıtlıktan gebermeye yeğlerlerdi.
Saygıdeğer kralımızın, o babam oluyor, önemsediği tek şey kutsal sınırlarımızın alabildiğine genişlemesi, gün geçtikçe kazandığımız ulvî değer ve en sonunda dünyanın hâkimiyetinin küf içindeki avcumuzda öylece dönmesiydi. Maddiyât ölesiye değerliyken, mânevi bakımdan öyle zayıftı ki "kraliyet" ailem; bu duygudan yoksun buz tutmuşluk, damarlarımı kazıyarak geziniyordu. Güneşin bir kez olsun uğramadığı, beyaza çalan solgun tenim ve siyahın gölgesinden de kara tutamlarımla, cansızlığın vücût bulmuş hâliydim. Gözlerimi ölü çocuklar, dar ağaçları, is ve gözyaşlarının okşadığı mezar taşları mesken edinmişti.
Şimdi, onca karanlığın tozunu yedirdiğim irislerimi önümde duran yıkılmaya yüz tutmuş şehre saplamış; ardımdan gelen atlılarımın da benimle birlikte duraksadığını işitmiştim. Bir elim havada "dur" işareti yaparken, kısılan gözlerimle azalmakta olan ak ilmeklerin içinden doğru bir giriş noktası seçmiştim. Doğru bir yıkım için, doğru bir giriş önemliydi. Bunu çoğu kez tecrübelemiş olmakla beraber, bozguna uğrattığım onca şehri, kan ağlayışını işiterek yerle yeksân etmiştim.
✖️
Zavallı herif. Fazla direnememişti, zamanı yırtarak ilerleyen kılıcıma. Önüme çıkacak herhangi bir canlıyı yaşamdan koparmaya açtım. Avucumun içindeki canavarın keskin yüzü savrulduğunda, havayı dahi incittiğine emin olarak yamukça tebessüm etmiştim. Zaten, tebessümden fazlasını yaptığımı hatırlamıyordum hayatımda. Gülümsemek bana oldukça uzak bir kavramdı. Ordumun tamamı ardımda, rahatça kuşatacağım kaleye sürüyorduk atlarımızı. Sokaklar boşalmıştı, halkın aciz bakışlarını az çok seçebiliyordum. İğrençti. Aciz olmak, midemi bulandırıyordu.
Kalenin, üzerindeki bayat el işçiliğini yüz buruşturarak incelediğim kapısının yerle yeksân oluşunu, kibrimi koltuğumun altına alıp izlemiştim. Çok az kalmıştı, yoldaşlarım benim için içeri doluşurken; temizlenmiş salona asil birer adımla girmiş, kralın çoktan hızla aşağı inmiş olduğunu irislerime kaydetmiştim. Buzu kesen bakışlarımı herifin titrek gözlerine sürttüğümde, atımın önüne diz çökmüştü. Bir şeyler diyordu,
"Bağışla." "Öldürme."
Fakat, bilmediği bir şey vardı. Ben emir almaktan nefret ederdim. Bu emirvâri çırpınışlar yeterince sinirimi bozduğunda, esmer yüzüne uzatmaya tenezzül etmiştim asil kılıcımı. Tam elmacık kemiğine dayanmıştı metal, kesip almak istiyordum üzerinde kıvrılan gözünü. Hastalıklı bir heriftim belki bu konuda. Can almayı bu denli severken, asıl mesleğimin hekimlik olması da, diz titreten bir ironiydi.Nihâyet bulan bağışlama ikilemim, kral için olumlu sonuçlanmış; bana verebileceği her şeyi o saniye sunmuştu. Kızları dâhil, tüm mal varlığını önüme serdiğinde durgun gözlerimi üzerlerinde gezdiriyordum. Biri oldukça zayıftı. Bala çalan uzun saçlarını elbisesinin önüne dökmüş, aciz ellerini önünde birleştirip tedirginlikle bekliyordu. Altıma girmek için eminim içi gidiyordu, tıpkı ülkesi gibi. İğrençti. Çabucak toplanan savaş gânimeti, atlara yüklenmiş; kralın donuna kadar alırken kızlarına dokunmamıştım. Zaten, kadın konusunda çok seçici olduğumdan, yatağıma pek azı girebilirdi. Onların da saray içinde büyük bir değeri bulunurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prickly prince┇yoonmin
Fiksi PenggemarTanrı'nın doğası vahşidir, Jimin. Sen, değilsin. / Slow update.